Bu sütunlarda zaman zaman da olsa şehrimiz açısından hayati önem taşıyan, bu nedenle sıra dışı kabul ettiğimiz yatırımlara gidilmesi üzerinde durduğumu ve bu doğrultuda görevli hizmet erbabını motive edecek yorumlarda bulunduğumu, okuyucularımız hatırlayacaktır…

Her 25-30 yılda bir büyük depremlerde dayanılması güç acılar yaşayan Sakarya’da artık oyunu kuralına göre oynamaktan gayri elden bir şey gelmediği biliniyor…

Bunu işaret eden çok sayıda yorumda bulunduğumu söylesem de konunun önemine binaen bir kez daha üzerinde durmak istedim…

Israrım, bilinen periyodik sürenin daralmakta olduğu düşüncesinden kaynaklanıyor…

Malum 1999 depreminin üzerinden 22 yıl geçti…

Bu şehirde kendime ayırdığım yürüyüş saatlerinde gözlemlediğim yapılaşmada gözüme yasadışı olması nedeniyle çarpan ve bu haliyle sırıtan bazı binalar olur…

Bunları görünce, bazılarımızın depremlerden ders almadığı düşüncesi geliyor insanın aklına…

“Bu durum kontrol eksikliğinden mi kaynaklanıyor?” sorusuna cevap vermede ilgililer ne der bilemem ancak o unutulmaz acılara, can ve mal kayıplarına bakınca insanların kazanan değil kaybeden taraf olduğunu söylemek hiç de zor olmaz…

Bu kayıpları bizzat gören, yaşayan bir gazeteci olarak, yeni bir depremin yaklaşması nedeniyle endişelerim artıyor giderek…

Evet…

Deprem kuşağı üzerinde kurulu bir şehir olarak bizleri madem ki kaçınılmaz büyük bir deprem bekliyor, yetkili kurum ve kuruluşların uyarılarına, yasalara göre hareket etmek ve binaları sağlam ve dahi toprağın taşıyabileceği yüke göre inşa etmekten gayri tutunacak dalımız yok, olamaz da…

17 Ağustos 1999’da 17 bin 480 deprem şehidi verdik…

Sakarya’da 24 bini aşkın bina yıkıldı…

Yaralanan ve engelli kalan 5 bin 180 kişi oldu…

Ülkemizi sarsan bu felaketi bir defa daha yaşamak istemiyorsak, deprem konusunda oyunu kuralına göre oynamak zorundayız…

Yarınlardan emin olmak için binaları sağlam ve belirlenen yasal ölçülere göre yapmalıyız…

Bu işin başka yolu ve yöntemi yok…

Var da biz mi bilmiyoruz yoksa!

Hızla yaklaşan deprem gibi büyük bir musibete hazırlıklı olmaktan gayri başka ne yapılabilir!

Geçmişin acılarını unutmak yerine, ders alarak yarınlara yürümek zorundayız…

“Deprem değil, bina öldürür” sözü bize çok şey hatırlatmalıdır…

Son aylarda önemi nedeniyle deprem konusuna değinmem asla yadırganmasın…

Zira bu büyük acılardan ikisini bu şehirde yaşayan bir gazeteci olarak, o günleri unutmam mümkün değil…

Zaman zaman hatırlatmamın altında işte bu sorumluluk duygusu yatıyor…

Bu duygu ve düşüncelerle deprem yönetmeliklerini esnetmeden uygulayan herkese ve her kesim ile denetleyen kurum ve kuruluşlara sorumluluklarını hatırlatır, Bizim Bahçe’den uyarı çiçeği “Zambaklar” gönderelim istedik…