Ey yurdumun insanı! 

Sadece sen değil; kurtlar, kuşlar, kediler, köpekler, çiçekler, böceklerle birlikte hepimiz –tüm mahlûkat- yazın ortasındayız. Sıcak yaptı diye mevsimlerin ne suçu var? 

Allah’ın ayeti olan güneş, sünnetullah (fizik kanunları) gereği vazifesini yapıyor. Hava sıcaklığı birkaç derece arttı diye “şımarık ve yaramaz çocuklar” gibi sızlanmak, şikâyet etmek niye? 

Niçin üfleyip püflüyorsun? Neyi, kime şikâyet ediyorsun? Kâinatı yoktan var eden, mevsimleri döndüren Allah’ın iradesini, muradını hiç düşünmez misin? 

Canını veren Allah’a şükret. Dilini tut, şikâyeti kes… 

“Onlara, ‘Gökleri ve yeri kim yarattı?’ diye soracak olsan, mutlaka ‘Allah’ diyeceklerdir. De ki: ‘Bütün övgüler Allah’a mahsustur’; ama onların çoğu bilmez. Göklerde ve yerde olan her şey yalnız Allah’ındır; kuşkusuz hiçbir şeye ihtiyacı olmayan ve her türlü övgüye lâyık olan yalnız Allah’tır. Yeryüzündeki bütün ağaçlar kalem olsaydı, deniz de -ardından ona yedisi daha eklenmek üzere- mürekkep olsaydı yine de Allah’ın sözleri tükenmezdi; Allah azîzdir, hakîmdir. Sizin hepinizin yaratılmanız da yeniden diriltilmeniz de sadece bir tek kişinin yaratılması ve diriltilmesi gibidir; Allah her şeyi işitir, her şeyi görür. Allah’ın geceyi gündüze kattığını, gündüzü de geceye kattığını; her biri belirli bir süreye kadar hareketini sürdürmek üzere güneşi ve ayı (buyruğuna) boyun eğdirdiğini ve Allah’ın yapıp ettiklerinizden kesin olarak haberdar olduğunu bilmez misin? (Lokmân Sûresi. 31/25-29)

*
Adana sıcağında kafayı yiyen nâdânın (gafil) biri, sıcaktan bunaldı diye güneşi taşlamış… Güler misin? Ağlar mısın? 

Eğitim ve kültürde geri kaldık. Tamam; onu anladık da, güneşe taş atmak ne demek ya hu? Bu patolojik davranışın sebebi eğitim, kültür, ilim, bilim falan değil… Tamamen irfansızlık. Tamamen gaflet.

İrfanı olmayan gafil kişi boş konuşur ve lafın nereye gittiğini bilmez.  Buyurun birkaç örnek verelim.

Yaz olduğunda: “Üff bu ne ya? Çok pis (?) sıcak oldu. Nem beni öldürdü. Yandım kavruldum” der.

Kış olduğunda: “ Üff bu ne ya?  Çok pis (?) soğuk oldu. İliklerim dondu. Buz kestim” der.

Yağmur yağdığında: “Bu ne ya? Çok pis (?) yağmur yağdı. Her yanı sel aldı” der.

Yağmur yağmayınca: “Bu ne ya? Yağmur yağmıyor. Ortalık Cehennem oldu. Kavruldum. Bir an önce yağmur yağsın” der.

Gafil; yaz olur şikâyet eder, kış olur yine şikâyet eder. Yağmurun, karın, sıcağın, soğuğun azına da çoğuna da “edepsizce” dil uzatır.  Utanmaksızın Allah’ın tasarrufuna itiraz ederek söylenir de durur. Tefekkür edip, Allah’a istiğfar etmek hiç aklına gelmez…

“Ya Rabbi, sen bilirsin” deyip sükût etmek irfandır… 

İrfânı olmayan gafil kişiye “zeytin, incir, bal” ikram edersin. “Ben sevmem” der. 

Allah, Kur’ân’da incire ve zeytine yemin etmişken, balda şifa olduğunu söylerken yurdum insanı yine de gaflet eder. Allah’ın üzerine yemin ettiği nimetler hakkında: “Ben sevmem” demek ne demek?

Yer misin yemez misin? Sen onu söyle… Sen kimsin de Allah’ın nimetini beğenmiyorsun?

*
İrfân düşüncesi okullarda öğretilmediği için yurdum insanı güneşi taşlamaya, zırıldayıp yazdan-kıştan şikâyet etmeye devam eder… 

Allah’ın tasarrufuna edep göstermek ince Müslümanlıktır. Güneşe edepsizlik eden, Güneş’in Rabbine edepsizlik etmiştir. 

Muhyiddin-i Arabi, (ks) Futûhât-ı Mekkiyye eserinde: “Allah’ın sıralamasına edep gösterin. Allah; önce yerleri sonra gökleri zikrettiyse, sen de öyle yap. Eğer böyle yaparsan, Allah’ın öncelik tercihine edep gösterdiğin için, başkalarına açılmayan bilgiyi Allah, senin kalbine ilham eder.” 

Eğitim müfredâtında Müslüman Türk çocuklarına Albert Einstein’i, Isaac Newton’u överek anlatan okul öğretmenleri Füsûs’ul Hikem sahibi İbn-i Arabî’yi, Marifetname sahibi İbrahim Hakkı’yı bilmez ki, çocuklar nereden bilsin? 

Yazlar ve kışlar, güneş ve gezegenler Allah’ın koyduğu hüküm ve mizan üzere itaat ederler… 

İsteyen şükretsin, isteyen de sızlanmaya devam etsin.