Değerli okurlar. Önceki yazım 2023 – Mevlânâ Yılı üzerindeydi. Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç’ın yıllar önce bendenize anlattığı bir hatırasını konuyla ilgili olduğu için sizlere arz etmek isterim.
2008 yılına ait hatırasını sonraları Yeni Şafak Gazetesi’ndeki köşesinde yazmış, ardından kitaplaştırmıştı. Hatıra şöyleydi:
“Almanya'da gerçekleştirilen bir toplantıda karşılaştığım ve o dönemde Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı olan Mehmet Görmez Beyefendi’yle sohbet ederken, cuma hutbelerinde umumiyetle âriflerin tarif ettiği İslam düşüncesine hiç atıfta bulunmadıklarından, Yunus'tan ve Mevlânâ'dan bir beyit bile okumadıklarından serzenişte bulunmuş: 'İki ay sonra Şeb-i Arus geliyor. Hz. Mevlana'nın vefat yıldönümü münasebetiyle 17 Aralık'a denk gelen bir cuma günü, onun hatırasına bir hutbe okunamaz mı?' diye sormuştum…
Bunun üzerine kendisi, maalesef uzun yıllardır irfan karşıtı zihniyetin Diyanet'te kök saldığını söyledikten sonra bendenize, eğer hemen böyle bir hutbe metni hazırlarsam bunun denetimden geçerek okunması için elinden geleni yapacağını ama yine de söz veremeyeceğini söylemişti. Kaldığım otel odasında hemen o gece bu metni hazırlamış ve kendisine göndermiştim. Neticede ne kadar çaba gösterdiyse de maalesef bu metni okutmaya gücü yetmedi ve bu hutbe hiçbir zaman okunmadı."
Mahmud Erol Kılıç’ın bahsettiği hutbenin sadece bir paragrafını aşağıda sizlerle paylaşayım. Hutbenin tamamını merak edenler için: (Mevlana Üzerine Konuşmalar. Sufi Kitap Yayınları, 2022)
“…Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmîler, Hacı Bektâş-ı Veliler, Yunus Emreler, Şeyh Şâbân-ı Velîler, Seyyid Hüsâmeddin Uşşakîler, bu muhteşem kervanın sadece bazılarıdır. Bu İslam âlimlerine göre din, bir aşk mektebidir. Aşk ile yapılmazsa, ibadetler bile külfettir. Allah bizleri en mükemmel surette yaratmış ve bize kendi ruhundan üflemiştir. O zaman Allah’ı tanımak, bilmek, imkânsız bir iş değildir... Cenab-ı Allah: “Her nerede olursanız olunuz O sizinle beraberdir” ve “Ben sizlere şah damarınızdan daha yakınım” gibi muhtelif ayetlerinde, bizden uzak olmadığını, bize çok yakın olduğunu hatırlatırken: “O iman edenler, Allah’a karşı şiddetli bir sevgi duyarlar” âyetiyle kul ile Allah arasındaki ilişkinin ancak sevgi üzerine inşa edilebileceğini bildirir…”
Anadolu’nun her köşe bucağında yüzyıllardır buram buram tüten muhabbet dolu yüksek İslâm ahlakı ve irfân anlayışının en önemli temsilcilerinden biri şüphesiz Hazreti Pîr Mevlânâ Celâleddîn Rûmî’dir.
“Ben hayatta olduğum müddetçe Yüce Kur’ân’ın bendesiyim. Bundan başka benden bir şey nakledilirse, o sözden de, o kişiden de uzağım” diyen Mevlânâ, Uzakdoğu’dan Amerika’ya kadar dünyanın her yanından gelen hakikat âşıklarını gizemli bir tılsım gibi kendine çekmiştir.
Batılı ülkelerde yaşayıp, “kendini arayan” ruhsal arayış içinde olan her çeşit inanca mensup gayr-i Müslimler içerisinde sayısız derecede akademisyen, oryantalist, sanatçı, müzisyen Mevlânâ’dan etkilenerek Müslüman olmuştur. Bu manevî bereketin sebebi Hz. Pir Mevlânâ’nın şahsında billûr haline gelen “Merhamet-i Muhammediyye” ahlakından kaynaklanır.
Batı dünyasındaki ilmî ve akademik çevrelerde hayranlık uyandıran Allah dostu Hz. Mevlânâ; ne yazık ki ülkemizde lâyık olduğu değerde bilinmemektedir.
Konu başlığına dönecek olursak… Buradan şunu ifade etmek isterim ki milletimiz –istisnalar hariç- Hz. Mevlânâ’yı hiç tanımıyor. Adını herkes biliyor lakin vasfını bilen azdır.
Taklitten ibaret kültürel din anlayışı “yeşil pop” seviyesizliği ile birleşince Hz. Mevlânâ’nın “hakikat ve marifet” çağrısı; zengin düğünlerinde para karşılığı yapılan semâ gösterisine indirgendi.
Evet, Diyanet İşleri Başkanlığı cami kürsülerini Hz. Mevlânâ’ya açmalıdır. Yılda bir kez anmak yerine, şehir ve ilçelerdeki merkez camilerde haftalık “Mesnevi Sohbetleri” başlatmalıdır.
Diyanet İşleri Başkanı Sayın Ali Erbaş’tan ricamızdır.
SAÜ İlahiyat Fakültesi’nde yıllardır Mesnevî üzerinde çalışan Doç. Dr. Sezai Küçük, şehrimizdeki Orhan Camii’nde haftada bir akşam kadın/erkek halka açık “Mesnevî Sohbeti “ yapsın.
Toplumsal kaynaşma ve toplumsal barışa en büyük katkıyı vermiş olursunuz. Arz ederim.