Neredeyse bir yıldan beri süregelen seçim savaşı nihayet bitti.
Seçim savaş olur mu?
Maalesef her seçim savaşa çevriliyor bu ülkede.
Bu seçim ise, hepsinden daha şiddetli bir savaşa dönüştürüldü.
Şüphesiz silahlı savaştan söz etmiyoruz. Bu savaş “dil ve söz savaşı.” Yazılı, görsel ve sosyal basın silahı ile savaş. TİROL SAVAŞI! YALAN, ALGI, İFTİRA, HİLE, DESİSE, KARARTMA, SAPMA, SAPTIRMA SAVAŞI!
Atılan mermiler, bildiğimiz mermilerden değil.
Öldürmeyen ama ağır yaralayan, zehir enjekte eden dil mermileri, söz mermileri!
Silahlı savaşlarda mermiler belli ve çeşitleri az.
Ama seçim savaşında dilin çok çeşitli mermileri yağmur gibi yağdırıldı.
Yalan mermisi en fazla sıkılanı oldu. Bunu yafta, algı, iftira, hile, karatma, maskeleme, din ve vatan ambalajlı çıkarlar, abartma, kaset, montaj, dezenformasyon ve manipülasyon takip etti.
Hakaret, küfür, aşağılama, tehdit, şantaj, baskı, kışkırtma, azmettirme, taciz, tecavüz, kuşatma ve mobbing mermileri misket bombası gibi atıldı, saçıldı.
Kutuplaştırma, kamplaştırma, nefret, ötekileştirme, öcüleştirme, ayrıştırma, düşmanlaştırma ve bölme zirve yaptı.
Terör şebekeleri üzerinden yaftalamalar gırla gitti.
Tek bir soruşturması olmayanlara bile terörist dendi.
Tabi ki bu işten en karlı, bu kirli odaklar çıktı.
Hem, her rakibi yanlarına iterek büyütüldüler, cepheleri genişletildi, safları zenginleştirildi. Daha da büyük kazançları, bedavaya reklam edildiler.
Katrilyonları verseler yapamayacakları reklamı yapma imkanı onlara sunuldu.
İsimleri tekrarlana tekrarlana beyinlere kazıtıldı.
Beşikteki bebekler bile haberdar edildi.
Partiler üstü olması gereken “Terör ve Din,” seçimin birincil malzemesi oldu.
İkisi de alabildiğine kullanıldı.
Rakipler adeta dinden imandan çıkarıldı.
Seçim Hak batıl mücadelesine döndürüldü.
Dinliler ve dinsizler, Müslümanlar ve kafirler.
Vatanseverler ve hainler, satılmışlar ve satılmamışlar.
Dış güçlerin adamları ve yerli olanlar. Kökü içerde ve dışarıda olanlar, vatan evlatları ve kıriptolar!
Türkler ve Türk olmayanlar gibi, akla gelebilecek her türlü şeytani siyaset yapıldı.
Ayrıştırma aile içlerine kadar ulaştı. Evlatlar babaları, anneler çocukları ile ayrıştırıldı. Kardeşler birbirleriyle zıtlaştı. Karı koca arasına bile seçim nifakı sokuldu.
Parti hassasiyeti tüm değerlerin önüne geçti. Din ve vatan derdi, bilerek ve bilmeyerek maske edinildi. Esas dert dünyalık, beşeri kazanımlar, para ve makam idi ama din ile gizlendi, maskelendi.
Kardeşlikler, dostluklar beş paralık particiliğe satıldı. Maskeler düştü, gerçek kimlikler ortaya çıktı. İnsan, “eşref-i mahlukat, ahsen-i takvim” olan insan, insan hakları, adalet ve insani tüm özel değerler partiye ve particiliğe feda edildi. Ucuz kahramanlıklar, olmayan hasletler olmuş gibi sunuldu. Emperyalist ve ziyonistler sevindirildi.
UYARICI DİN, uyuşturmada, narkozlamada, afyonlamada kullanılır hale getirildi. Dinden soğutuldu.
Siyasi liderler bu işte başrolü oynadı.
Yandaş gazete ve tv.lar bunları duyurma ve kışkırtma aracı oldu.
Sosyal basın en dehşetli ve kirli bir dil savaşı yürüttü.
Adeta adı konmamış seçim savaşı yürütüldü.
Toplumda gerginlik, endişe, tedirginlik yaşandı.
Fay hatları, yaralar açıldı.
Başımız şişti, keyfimiz yerle yeksan oldu.
Bir kere bitse de kurtulsak diye bekler, dua eder olduk.
Çok şükür ki, 28 Mayıs gece 24 itibariyle bu savaş bitti.
Elhamdülillah bu tantana, bu gürültü, bu rezalet sona erdi.
En çok üzüldüğümüz, bendenizi kahreden de;
Müslüman bildiklerimizin, arkadaş, dost ve kardeş sandıklarımızın,
Yarım asırlık dava, yol arkadaşlarımızın da, çok azı istisna ve müstesna olmak üzere, bu savaşa en şiddetli şekilde katılmaları, kılıcı ellerine alıp “Ya Allah, Bismillah” deyip, kardeşlerini doğramaları. Yazı ve yorumlarında ağızlarından zehir saçmaları!
Sonuç hayırlı olur inşallah.
Şimdi sıra, bu savaşın açtığı yaraların tedavisinde.
Mutlaka yaralar sarılmalı, birlik ve beraberlik, kardeşlik yeniden tesis edilmeli.
Nasıl olur bilinmez ama mutlaka bir şeyler yapılmalı.
Öncelik buna verilmeli.
En önemlisi de, Kur’an’ı, İslam’ı yeniden okumak, anlamak, yeniden iman etmek, yeniden Müslüman olmak zorunda oluşumuz. Titreyip kendimize gelmemiz, kendimize, aslımıza, yaratılış gayemize dönmemiz. Hz. Peygamberi yeniden okumamız, anlamamız. Hilful Füdul’a yeniden bakmamız. Kardeş olan 85 Milyonun kardeşliğine zerre halel getirmememiz. İNSAN VE MÜSLÜMAN KARDEŞLİĞİNİN ÖNÜNE HİÇBİR DEĞER KOYMAMAMIZ.
Seçilen Türkiye baş hizmetkarı ya da cumhur baş hizmetkarı ile vekillerden beklentilerimiz ise,
“NELER BEKLİYORUZ” başlıklı bir önceki yazımızda mevcut.
Kısa ve uzun vadede hepsini talep ediyor, istiyor, bekliyoruz!