"Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlare su
Kim bu denli dutuşan odlare kılmaz çare su
Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem
Yâ muhît olmış gözümden günbed-i devvâra su"
Şiirin kime ait olduğunu söylememe bile gerek yok, değil mi?
Her akşam evimizde "O Ses Türkiye" seyretmek yerine "Fuzuli Divanı" kıraat eylediğimiz için bu mısralar bize yabancı değil.
Bu büyük haksızlığı telafi etmek zor ama bir sonraki Kültür Bakanımızın Acun Ilıcalı olmasını teklif ediyorum.
Aslında buraya Hazreti Mevlana'nın bir beyitinin İngilizce çevirisini koyacaktım ama nasılsa hepimizin İngilizcesi onu da anlamaya kafidir diye bunu yapmadım. O kadar sene zorunlu yabancı dil eğitimi almış insanlardan da bu beklenir. Tıpkı başlıktaki gibi İngilizce seviyemiz sular sellerdir.
Yine de, Yunus Emre'nin halis Türkçe ile hikmet söylediği Anadolu'da, aynı devirde yaşayıp şiirlerini Farsça dile getiren Hazreti Mevlana'nın Rubailerini İngilizce'ye çevirmek için bir Talat Sait Halman gerekir, ki, kendisini 2 gün evvel ahirete uğurladık.
Bırakın Mevlana Hazretlerini, bugün bir Talat Sait Halman yetiştirebilmek ne kadar uzak bir ihtimal. Yazık.
Cumhuriyetin ilk yıllarında ilk gençliklerini yaşayan yani "tabiatiyle" Osmanlıca konuşup yazan ve Dil Devrimi ile Türkçemizi "latince" harflerle yazan yazarlarımızın dili, bugün bize, Farsça kadar, İngilizce kadar yabancı dildir.
Uçaktan inen her meşhur kadına, "Türk erkeklerini nasıl buldunuz?" diye soracak kadar deha ve edep sahibi magazincilerimizi hayırla yad ediyorum ve bir dahaki sefere Kültür Bakanımız olmasını teklif ettiğim Acun Ilıcalı dünyasının bizi getirdiği büyük kültürel ufuk hakkında size bir misal vermek istiyorum.
Dünyaca meşhur Avustralyalı bir "escort" (eskort okunur, araba demek değildir) tam 10 bin (sayıyla 10.000) erkekle para karşılığı beraber olduktan sonra evlenecek birini arıyorum diye ilan veresiymiş. Eee? Bu tecrübeli hatun Türkiye'den çok sayıda teklif almış. Muhtemelen, yabancı diline güvenen yağız delikanlılarımız parasına da güvendiğinden bu teklifte bulunmuşlardır.
Başlıktaki Chicken Translate'in nereden çıktığına gelince.
Chicken ("Çikın" okunur malum) tavuk demek. Translate ise (Tıransleyt okunur) "çeviri" demektir. "Satılık" yerine mutlaka "Satlık", "Daire" yerine "Dayire" yazan emlakçılarımızın "Kaloriferli Daire"yi "Karalüferli Dayire" diye yazdığı "O Ses Türkiye"sinde, Sultanahmet esnafının "Piliç Çevirme"yi "Chicken Translate" diye "çevirmesi" de takdire şayan değil midir?
Hepimizin anlayacağı dilde bitireyim:
"Tiz reftar olanın payine damen dolaşır
Erişir menzil-i maksuduna aheste giden"