Sakarya’yı her defasında altından kalkılması zor yıllara götüren üç büyük depremden ikisine (1967 ve 1999) bu şehirde yakalandım…
Her deprem halkımızı maddi-manevi büyük acılara götürdü…
İlimizde neredeyse etkilenmeyen ne bina kaldı ne de halk…
Devasa bir sarsıntıyla gelen son depremin aradan geçen bunca yıla rağmen tam anlamıyla izlerinin silindiğini söylemek mümkün değil…
Hala o büyük gecede hasar almış binalarda oturanlar olduğunu görmek, insanı üzmüyor adeta perişan ediyor…
Bu durum, yaklaşmakta olan büyük felaketin ayak sesleri değil de söyler misiniz nedir!
Geçici onarımlarla kullanıma açılan çok sayıda bina olduğuna yönelik uyarılar gelir zaman zaman kulağımıza…
Aslı olsun olmasın, insanı düşündürüyor bu durum…
Konu böylesine önemli ve hayati iken, halkımızın hala az da olsa hasarlı binalarda oturuyor olmasını, neyle ve nasıl izah edebilir insan!
Yetkili kurum olarak belediyelerimizin kağıt üzerinde kalan ve bir türlü tam anlamıyla üzerine gidip tedbir almadığı hasarlı binalarda istenilen oranda güçlendirme yapılamadığını bilmeyen hemen hemen yok gibi…
Bu sorunun hallini yalnızca belediyelere bırakmak ve gereken bakım-onarıma gitmeyip yaklaşmakta olan büyük depreme yakalanmanın getireceği zararı-ziyanı koyun bir kenara, yitip gidecek canların yakıp yıktığı gönülleri onarmak kolay mı olacak sanırsınız!
Böyle büyük bir üzüntüye uğramadan tedbir almak ve oturduğumuz konutu, işyerini kontrolden geçirmek, güçlendirmek gerekmez mi!
1999 depreminin bir yeni yıl dönümünde o acı dolu geceyi bırakın hatırlamayı, düşünmek dahi insanı yoruyor, yıpratıyor…
İşte öyle büyük maddi-manevi çöküşler bırakıp giden ama bir süre sonra çıkıp gelen depremin bir yenisi yaklaşırken sinsi sinsi, biz hala geçmişin acılarını unutup gereğini yapmak adına sağlam adımlar atmakta zorlanıyoruz…
Yasalara uygun ölçülerde konutlar yapmak ve bir dönem vali ve belediye başkanı olarak görev yapıp ilimizden ayrılan Sedat Kirtetepe’nin günümüze ulaşan çarpıcı uyarısına kulak vermek zorundayız…
Zira üzerinde yaşadığımız toprağın taşıyabileceği ağırlığın dışına çıkacak uygulamalardan uzak durmalıyız ve hatırlamalıyız her zaman deprem kuşağı üzerine kurulmuş bir şehirde yaşadığımızı…
Bilinir ki tedbir bizden, takdir Mevla’dan…
Her yıl dönümünde içimizde benzer duygular oluşturup gideli 22 yıl olan ancak yenisinin gelmekte olduğunu tahmin ettiğimiz büyük afeti bir daha öylesine yaşamamak için, üzerimize düşen görevleri yerine getirmeli ve bu doğrultuda kararlı ve kalıcı önlemler alarak geleceğe yürümeliyiz…
Unutulması mümkün olmayan depremin 22. yıl dönümünde, hayatını kaybedenlere yüce Mevla’dan rahmet, kalanlara ise sağlık ve mutluluk dileğiyle “Peygamber çiçekleri” gönderelim istedik, o geceyi hatırlatarak bir kez daha…