Maalesef bizim gibi eğitimsiz, ilimden, gerçek bilgi, basiret ve ferasetten yoksun, beynini ve aklını bir partiye, mezhebe, meşrebe, bir guruba ya da kıliğe kiralamış,
Düşünmekten, analiz etmekten, her tarafı dinleyip, gözlemleyip, araştırmaktan aciz,
yönlendirilmeye, güdülmeye, gerçeği bulmaya değil, yargılamaya, mahkum etmeye müsait toplumlarda her şey,
Ötekileştirmeye, kamplaştırmaya, kutuplaştırmaya, düşmanlaştırmaya, ayrıştırma ve bölmeye, daha da acı olanı KULLANILMAYA vesile oluyor, bunları gerçekleştirmeye malzeme olabiliyor.
Bunlardan biri de MEZHEP inancı, bilgisi ve algısıdır.
Bu mevzuyu yazmak bana düşmezdi. Elbette bu konu Diyanet’in, Din görevlilerinin, daha da önemlisi İlahiyat erbaplarının vazifesidir, onların görevidir ve öyle olmalıydı.
Ne yazık ki, birçok hayati konuda olduğu gibi bu konuda da yeterli aydınlatıcı olmadılar, olamadılar ya da topluma aktarmada, bilinçlendirmede ve yönlendirmede etkin ve yetkin olamadılar veya bu imkanı yakalayamadılar. Şüphesiz sebepleri çoktur.
Böyle olunca da, geçmişten günümüze birçok konuda olduğu gibi, mezhep mevzuunda da toplumumuz ve ümmet cahil kalmış, bir yol, açıklama ve görüşten ibaret olan mezhep, dinin de çok çok önüne geçmiş, bölünüp parçalanmanın aracı haline getirilmiş, fevkalade faydalı olmaktan çıkarılıp, zararlı unsur haline dönüştürülmüştür.
Nedir bu, ümmetin başına büyük bir sıkıntı olan MEZHEP? Önce ona bakalım!
MEZHEP: Din konusunda ortaya konulan anlayış, görüş, farklı yorum ve açıklamalardan ibaret olup, bir dinin çeşitli görüş ayrılıkları nedeniyle ortaya çıkan kollarından her birine verilen isimdir. Bir düşünce, yorum ve anlayış ekolü olarak da bilinir.
İslami konularda mühim gördüğümüz eserlerden biri olan TDV İslam Ansiklopedisinde Mezhep şöyle açıklanmaktadır: Dinin inanç esaslarını veya amelî hükümlerini anlama ve yorumlama konusunda kendine özgü yaklaşımlara sahip düşünce sistemi; bu yaklaşımlar etrafında meydana gelen ekolleşmenin ürünü olan ilmî ve fikrî birikim.
Mezheb kelimesi, terim olarak “dinin aslî veya fer‘î hükümlerinin dayandığı delilleri bulmakta ve bunlardan hüküm çıkarıp yorumlamakta otorite sayılan âlimlerin ortaya koyduğu görüşlerin tamamı veya belirledikleri sistem” diye tanımlanabilir. Tanımda yer alan aslî hükümler dinin inanç esaslarını, fer‘î hükümler ise ibadetler ile insanlar arası münasebetleri hedef almaktadır.
Görüldüğü gibi Mezhep mevzuu son derece basit olan, bir “ANLAMA VE YORUMLAMADAN, GÖRÜŞ AYRILIKLARINDAN, BEŞERİ, İNSAN GÖRÜŞÜ OLARAK” ortaya çıkmış, İman esaslarını konu edinen mezhepler yani anlama, yorumlama, görüş, yol olarak İTİKADİ, diğerleri de FIKHİ mezhepler diye isimlendirilmiştir.
İTİKADİ OLAN MEZHEPLER ana ve yaygın olarak ; MUTEZİLE, EŞARİ VE MATURİDİ isimleri altında sınıflandırılmış, FER’İ olanlar ise HANEFİ, ŞAFİİ, Şİİ, MALİKİ, HANBELİ ve daha birçok üst ve alt guruplar, fıraksiyonlar halinde, görüş ve yorumlamalar olarak ortaya çıkmıştır.
İTİKADİ olanlardan EŞ’ARİ mezhebinin, görüşünün, yolunun sahibi, YEMENLİ Ebu Musa el Eş’ari’nin soyundan gelen Ebü'l Hasan Eş'arî ( D. tarihi: MS 873, Basra, Irak-Ö. tarihi ve yeri: MS 936, Bağdat, Irak ) olup, fer’i mezhep, görüş, açıklama ve yol olan Şâfiîlik, Mâlikîlik ve Hanbelilik taraftar ve bağlılarının tabi olduğu, kabul ettiği, benimsediği itikadi yoldur.
İkincisi MATURİDİ ya da tam adıyla Ebû Mansûr Muhammed bin Muhammed bin Mahmûd el-Mâtürîdî es-Semerkandî (D. tarihi: MS 853, Semerkand, Özbekistan-Ö. tarihi ve yeri: MS 944, Semerkand, Özbekistan ) olup, Hanefi olanların bağlı olduğu itikadi yoldur.
Üçüncüsü ise, MUTEZİLE olup, “Ayrılanlar, uzaklaşanlar, bir tarafa çekilenler” anlamına gelmekte, taraf olmayanlar, aklı önceleyenler olarak, Ehl-i Sünnet âlimlerinden Hasan-ı Basrî'nin (ö. 110/728) dersini terk eden Vâsıl bin Atâ (ö. 131/748) ile ona uyanların oluşturduğu mezhep, görüş, yoldur.
Fer’i mezhep, görüş, açıklama ve yollardan biri olan ŞİA; tarihte Hz. Ali'nin ölümünden sonra ortaya çıkmıştır. 656 Yılında gerçekleşen Cemel vakası ve 657 yılında yaşanmış olan Sıffın savaşının ardından Şiilik mezhebi ve görüşleri ortaya çıkmıştır.
HANEFİ mezhebi, görüşü, yolunun sahibi; Ebû Hanîfe veya tam adıyla Ebu Hanîfe Numân bin Sabit bin Ebu Hanife (D. tarihi: MS 699, Kufe, Irak- Ö. tarihi ve yeri: 767, Bağdat, Irak) olup, İMAM-I A’ZAM namıyla anılmaktadır.
ŞAFİ yolunun mimarı İMAM ŞAFİ ( D. tarihi: MS 767, Gazze- Ö. tarihi ve yeri: 820, Old Cairo, Mısır) olup, asıl adı Muhammed bin İdris bin Abbas'tır. Dedesinin dedesi Şâfiî, Kureyş kabilesinden ve sahabe'den olduğu için, Şâfiî adını almıştır.
MALİKİ mezhebi, görüşü ve yolunun sahibi İMAM MALİK (D. tarihi: MS 711, Medine, S.Arabistan-Ö. tarihi ve yeri: MS 795, Medine, S.Arabistan ) olup ,tam adı Mâlik bin Enes’tir.
HANBELİ mezhebinin, yol ve görüşünün sahibi ise; İMAM HANBEL(D.tarihi:780 Bağdat, Irak-Ö. tarihi ve yeri: MS 855, Bağdat, Irak) olup, tam adı Ahmed bin Hanbel’dir.
Hepsinin hayatta olduğu tarihlere bakıldığında açıkça görülecektir ki; tamamı Hz. Peygamberimizden ( D. tarihi: 571, Mekke, S. Arabistan-Ö. tarihi: 632, Medine, S.Arabistan) sonra, en az 100, 200 hatta 300 yıl sonra yaşamış ve ortaya çıkmış görüşlerdir.
Bütün bu mezhep, görüş ve yolları KUR’AN ve Hz. Peygamber ortaya koymamış, çok sonradan beşer alimler, kendi görüşleri olarak ve Müslümanlara bir kolaylık, hazır bilgi ve uygulama yol ve yöntem olarak sunmuş, kendileri de bunun adına MEZHEP dememiş, bir guruplaşma ve ayrılık, bölünme olarak, İslam’dan farklı bir şey olarak görmemiş, anlayış ve görüşünü ortaya koymuş, onlardan sonra gelenler, onların görüşlerini benimseyenler, onlara tabi olanlar bunları mezhep, gurup, hizip haline getirmiştir.
Tıpkı günümüzde İslam Dini uzman, erbap ve alimlerinin ( M.OKUYAN, M.İSLAMOĞLU, N.YILDIZ, H.KIRBAŞOĞLU, C.AKŞİT, Y.N.ÖZTÜRK, H.KARAMAN, A.ÜNLÜ, M.RAŞİT, M.USTAOSMANOĞLU, M.S.RAMAZANOĞLU, M.Z.KOTKU, S.H. TUNAHAN ve daha niceleri gibi ) farklı görüşler beyan ettiği ve her birine farklı insanların tabi olduğu, benimsediği gibi.
Dahası, günümüzde partiler de birer mezhep, görüş, yol, fırka ve hizip olmuş, yukarıda sayılan mezhep ve görüşlerin de önüne geçmiş, toplumu mezheplerden çok daha ayrıştırır ve böler olmuştur. Her bir partinin lideri, mezhep kurucusu gibi ve mezhepsel bir işleyiş, görüş, yol ve yöntem olarak olarak algılanıp, tabi olunmuştur. Bırakınız mezhebi, Dinin bile önüne geçmiş, Dinden çok daha fazla konuşulur olmuş, Dinden daha çok hassasiyet kespetmiştir.
Hz. Peygamberimizin mezhebi, görüşü, yolu ise; KUR’AN ve SIRAT-I MUSTAKİMDEN başkası değildi ve TEK İDİ.
Bendeniz ise bir mezhep ve mezhepçi değil, MEZHEPÇİLİĞİ, PARTİCİLĞİ, HER TÜRLÜ FIRKA, HİZİP, KILİK, CILIK, ÇULUĞU şiddetle reddediyor, sadece HANEFİ’YE göre, O’NUN GÖRÜŞ VE YOLUNA GÖRE İSLAM’I YAŞAMAYA ÇALIŞAN bir beşerim. Zira ben İslam Alimi, uzmanı değilim, alimlerden birinin görüşüne göre hareket etmek zorundayım.
Yaygın olarak söylenegeldiği gibi bizim,” Sünnilik, Şafilik, Hanefilik, Malikilik, Hanbelilik, Caferilik, Alevilik, Şiilik diye bir dinimiz yok, bizim dinimizin tek adı var, o da İSLAM'dır ve bu mezheplere, görüşlere, yollara tabi olanların tamamı MÜSLÜMANDIR, DİN KARDEŞİMİZDİR.” “MÜSLÜMAN” İSMİNDEN BAŞKA HİÇBİR İSİM, SIFAT, TAKI, LAGAP, UNVAN DA KABUL ETMİYOR, TÜMÜNÜ ŞİDDETLE REDDEDİYORUZ.
Bütün bunların önüne geçmiş “PARTİ” diye bir inanç, akide, mezhebimiz ise hiç ama hiç yoktur. O sadece bir HİZMET ARACI, VASITASIDIR. Sadece bir araç, giydiğimiz ayakkabı, kolumuzdaki saat, sırtımızdaki elbise, bindiğimiz araba, tıren ya da uçak gibi bir araçtır.Beşeridir ve ithaldir.