Malumunuz, Meral Hanım altılı masayı terk etti. Bir yıldır birlikte hareket ettiği masayı terk ettikten sonra yaptığı basın açıklamasında söyledikleri çok kaba ve çirkindi. Maalesef, ülkemizdeki muhalif düşüncenin hali içler acısı. Meral Hanım, siyaset hayatı boyunca birlikte hareket ettiği tüm arkadaşlarını yüz üstü bırakan “düşük profilli” bir siyasetçi. Şahsi emellerini kurtuluş savaşına benzetecek kadar gözünü hırs bürümüş makyavelist bir politikacı.
Muhalif masa ayaklarından birinin kopmuş olmasına doğrusu bendeniz sevinmiyorum. Kuşku ve endişeyle izliyorum. Altılı masada neler konuşuldu? Kimin hangi hesabı var? Bilmiyoruz. Bunları şu anda konuşmak için erken. Depremin yaralarını sarmak için seferber olan Türkiye’mizin bu süreçten güçlenerek çıkacağına inanıyorum. Duamız odur ki, olan da hayır vardır.
Bu ülkenin bir vatandaşı olarak; jeostratejik ve jeopolitk dinamiği çok yüksek olan Türkiye’nin, koalisyonla yönetilebileceğine inanmıyorum. Çok şükür ki Başkanlık sistemiyle beraber Türkiye’de koalisyonlar dönemi kapandı.
Gençler bilmeyebilir. Altılı masanın teklif ettiği yönetim modeli eski Türkiye’dir. Seçilecek olan cumhurbaşkanının altılı masanın “çoklu koalisyon” liderleri tarafından yönetilmek istenmesi, kaprisler, masa altından yapılan gizli vekil/bakanlık pazarlıkları ülkemiz adına utanç verici.
Ecevit’in 1977 yılındaki Florya Güneş Motel’de istifa etmeleri karşılığında AP milletvekillerine verdiği bakanlıklar Türk siyaset hafızasında utanç verici kara bir lekedir.
28 Şubat 1997’de Necmettin Erbakan başbakandı. Düşürdüler. Faiz lobilerine savaş açarak “havuz modeli” üzerinden ekonomik sıçrama yapan ülkemizde iktidar olan Erbakan hükümetini yıkmak için zorla istifa ettirilen DYP’Lİ milletvekillerini ve siyasi entrikaları henüz unutmadık. Askerlerin ülke siyasetine müdahil olduğu günler ülkemiz adına, demokrasi adına utanç vericiydi…
Başta Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere altılı masa liderleri istedikleri kadar Erdoğan’a alternatif olduklarını beyan etsinler, kurdukları masa zorlamadan ibaretti. Altılı masa milletin arzusuyla değil, liderlerin iradesine hizmet etmek üzere kuruldu. Zıtları bir araya getiren iradenin gölgesi millete güven veremedi. Daha şimdiden birbirlerine düştüler. Tam bir yıldır toplantı üstüne toplantı yaptılar. Seçimlere iki ay kala liderlik krizi yaşayan altılı masanın olası iktidarında çıkabilecek potansiyel krizleri düşünmek bile istemiyorum.
Öncelikle şunu söylemeliyim. Altılı masanın zorluklarını ve çabasını anlayışla karşılıyorum. Dünya siyasetinin en güçlü liderlerinden biri olan Recep Tayyip Erdoğan’a karşısına çıkıp aday olmak kolay bir mücadele değil. Netice de demokratik bir mücadeledir. İktidarıyla, muhalefetiyle bu ülke hepimizin. Muhalefete de saygı duyulmalıdır. Sebebini izah edeyim.
Daha önceki yazılarımı takip edenler, açık ve net bir şekilde Türkiye’nin gelecek vizyonunda son defa seçimlere girecek olan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın desteklenmesi gerektiğini savunduğumu bilir. Safımız nettir. Muhalif düşüncenin, iktidarı eleştirmeye ne kadar hakkı varsa, bizim de inancımız doğrultusunda kazanımlarımızın sembolü olan Recep Tayyip Erdoğan’ı savunma hakkımız vardır.
Muhalifler iktidarı kıyasıya eleştirirken, kendi kusurlarıyla da yüzleşmeliler. İktidardan özgürlük ve adalet isterken, kendilerini de eleştirmeliler. Devlete ve millete ihanet etmek, İslam’ın kutsallarına küfretmek özgürlük değildir. Muhalif Ekşi Sözlük, düşünce özgürlüğü adı altında Allah’a, Peygamberimize, (sav) Cumhurbaşkanımıza küfrediyordu. Kapatılınca adaletsizlikten şikâyet ettiler. Bu gibilerin özgürlükten anladığı küfür etme özgürlüğü. Eleştiri makuldür ama küfür etmek özgürlük değil edepsizliktir. Ülkemizdeki azgın azınlığın demokratik eleştiri hakkı varsa, makul çoğunluğun da bu yıkıcı söylemlere itiraz etme hakkı vardır. Makul çoğunluk iradesi hakikat anlamında gerçek adaletin tecellisinden ibarettir.
Bay Kemal, “Tayyip Erdoğan’ın karşısında hizalanmayacağım” derken doğru söylüyordu. Darbeci tankların arasından sıyrılıp giden Bay Kemal ve CHP’si, hiçbir zaman milletin yanında yer almamıştır. FETÖ liderini saklayan ABD’nin, Londra, Paris ve Berlin’le birlikte başlattığı Erdoğan’ı devirdikten sonra Türkiye’yi ele geçirme planı doğmadan öldü.
İlahî hükümdür. Sevâd-ı âzam (makul çoğunluk) dalalette birleşmez. Makul çoğunluğun tercihi Recep Tayyip Erdoğan’ın sırtında büyük bir yük var. Bir yandan deprem yaralarını sarmak, diğer yandan makul çoğunluğun vicdanını temsil eden, milletin inanıp güveneceği milletvekilleri aday listesi hazırlamak.