Sorgulanan Tapınakçılardan birisi, Guischard de Marzici, Hugh de Marhaud adlı bir Tapınakçı'nın tarikata alınış töreniyle ilgili ilginç şeyler anlatmıştı. Buna göre, Marhaud, küçük odaya alınmıştı, öyle ki kimse içeride ne olduğunu duyamıyor ve göremiyordu. Bir süre sonra Marhaud odadan çıkarılmıştı; rengi sapsarıydı.

Tapınakçıların sorgusu sırasında hemen hepsinin kabul ettiği ve kesinleşen bir şey var: Tapınakçıların tapındığı bir tür put. Çoğu Tapınakçı bu figürü gördüğünü söylemiştir. Bazıları bu figürün uzun bir sakal ve parlak gözlere sahip korkutucu bir insan başı olduğunu itiraf etmiş, bazıları da bir kurukafa olduğunu bildirmiştir... Bazı Tapınakçılar ise gizemli bir kedi figüründen söz etmiştir. Ortak görüş, bu figürün şeytanı temsil ettiği yönündedir.[14]

En başta, hırçınlıkla reddettiği eşcinsellik suçlaması ile aşağılanan Jacques de Molay bile sonradan bu stratejiye sığınmıştı. Büyük Üstadın itirafları, her ne kadar politik bir taktik eseri olsalar da, kardeşlerini pek kızdırmıştı. Kendisine yöneltilen her suçu kabullenen, gönüllü bir işbirliğine girerek, "puta taptıklarını"bile itiraf eden tarikat hazinecisi Fra. Hugues de Peyraud'nun tutumu ise tüm Tampliyeleri korkuya düşürmüştü. Carcasonne'da iki kardeş "Baphomet" adını verdikleri bir puta taptıklarını kabul etmişler; Floransalı bir başka Templiye de bu putun adının "Mahomet" olduğunu ileri sürmüştü. Bir başkasının itiraflarında da, putun uzun sakallı ama gövdesi olmayan bir heykel olduğu ileri sürülmüştü. Kraliyet ajanları, büyük bir heyecan içinde, adı geçen bu putun peşine düşmüşler ve tarikatın kutsal eşyaları arasında metal kaplamalı bir kafatası bulmuşlardı.[28]

Von Hammer'e göre, Tampliyeler'e ait bir kadeh üzerinde yazılı olan bir slogan şöyleydi: "Tüm varlıkları tomurcuklandıran ve çiçeklendiren Mete'ye övgüler olsun. O bizim kökümüzdür. Bir ve yedidir. Sekizli isimdir". G. Massey ise, Mete'nin Baphomet ya da "Anne" anlamına geldiğini ileri sürer.]

Baphomet, Tapınakçılar ile bağlantılı bir anagramdır. İlluminati ve mason kültüne tapınak şövalyelerinden geçmiştir. 14. yüzyıl başlarında, Katolik Kilisesi Tapınakçıları aforoz ederken, Baphomet adındaki bir sahte Tanrı'ya taptıklarını ileri sürmüştür. Katoliklere göre "şeytan" olan resmin de Baphomet'e ait olduğu söylenmiştir. Bunun uzun boynuzlu bir keçiye benzer bir kafası olduğu belirtilmiştir.[11]

Büyük olasılıkla, bu put, Tampliyeler tarafından ne ölçüde saygı ve sevgi ile anıldığı düşünülürse, Vaftizci Yahya'nın kesik başını simgelemekteydi. Tampliyeler, 1203-1204 yılları arasında yapılan 4. Haçlı Seferinde, Bizans'ın yağmalanmasına iştirak etmişlerdi. Robert de Clari, aralarında Vaftizci Yahya'nın kesik başının da bulunduğu iddia edilen, İstanbul'daki Boucoleon sarayı şapelindeki sayısız kutsal emanetleri etraflıca anlatmıştır. (Boucoleon sarayı bugün Tekfur sarayı olarak bilinmektedir, sarayın şapeli ise büyük olasılıkla Kariye olmalıdır) [20]

Tampliyeler'in, bir tür kafa ile bağlantılı gizli törenler yapmaları suçlamasının dayandırıldığı tartışılmaz kanıtlar bulunmuştu. Gerçekten de, Engizisyon kayıtlarında ağırlık taşıyan en önemli konu böyle bir kafanın varlığıydı...Paris karargâhında el konulan eşyalar arasında, kadın başı biçiminde garip bir ölü kalıntısı da vardı: ]

"Dövülmüş gümüşten mamul, büyük ve pek güzel bir kadın başı. Bu gümüş kafanın içinde, kırmızı ve beyaz yünlü kumaşlara sarılı olarak duran iki adet kafa kemiği vardı. Üzerinde CAPUT LVIIIm yazılı bir de etiket takılıydı. Kemikler oldukça ufak tefek bir kadına aittiler." 0]

CAPUT LVIIIm - KAFA 53m, hala şaşırtıcı bir mesele olmaya devam ediyor. Fakat, en sonda yer alan M harfinin, doğrudan bir harf olarak değil de, Virgo'nun (Başak burcu) astrolojik simgesi olabileceği öne sürülüyor.[9]

Herodot, bir kafatasını metalle kapladıktan sonra, ona tapan ve kurbanlar sunan İssedon'lar isimli bir halktan bahseder. Ispartalı Cleomenes, Archonides'in kafatasını bal dolu bir kova içinde saklamış ve önemli kararlar arifesinde kafatasından kehanetler beklemiştir. Milattan önce 4. yüzyıldan kalma, Etruria'da bulunan bazı vazoların üzerinde, kesik kafalara tapınan ve onlardan kendilerine yol göstermelerini bekleyen insanlar resmedilmiştir. Aristo da, Karianlar'ın kesik kafalarından söz etmiştir.

Kutsal Kâse Grail ile ilgili bir Gal romans olan Peredur'da, Keltler'in kesik kafa kültüne ve geleneklerine ait bölümler bulunmaktadır:  "Saydalı bir Templiyer şövalyesi, Maraclea'lı bir genç kadına deliler gibi aşıktı. Fakat, kadın henüz daha pek gençken öldü. Cenaze gecesi, çılgın âşık mezarı kazıp ölü bedeni çıkardı ve ölüyle sevişti. Bunun üzerine, gaipten yükselen bir ses, 9 ay sonra geri gelmesini, zira bu mezarda bir evlat bulacağını söyledi. Templiye bu emre uyarak, tam 9 ay sonra mezarı tekrar açınca, iskeletin bacakları arasında bir kafa buldu. Gaipten gelen aynı ses "bu kafayı iyi muhafaza et, çünkü tüm güzellikleri ve iyilikleri sana verecektir" dedi. Templiye kafayı yanına alarak uzaklaştı." [32]

Söylendiğine göre Baphomet, bu Şövalyeler Teşkilatı’nın bastırılmasından sonra yaklaşık 5 asır boyunca gizlice korunmuş ve sonunda, 1801’de Templiyer Şövalyeleri’nin son Büyük Üstadı, Jacques de Molay’ın kafatasıyla birlikte İsaac Long adlı kişi tarafından, Paris’ten Amerika'nın Charleston şehrine taşınmıştır. Bu bakiyelerin orada, Masonluğun bir önceki şekli olan bir topluluğun kutsal objeleri haline geldiği iddia edilmiştir. Bu topluluğun reisi Albert Pike'ydi. Pike’nin etkisi altında topluluk bütün medeni dünyada yayılmıştır. Pike’nin yaşadığı sırada hali hazırda iş başında olan, fakat onun tarafından bir dereceye kadar kontrol altında tutulan bu eğilimler, Pike’nin ölümüyle sınırlayıcı bağlardan kurtarılıp kendi hallerine bırakılmıştır. Pike'nin halefi olan Adriano Lemmi, bu topluluğun en yüksek derecedeki idare merkezini Charleston’dan Roma’ya taşımıştır. Büyü uygulaması bu topluluğun localarında gelişmiştir. Ayrıca büyü uygulamasına, İsa’dan ve onun dininden resmi yeminle uzaklaşma ile son bulan, sadece abuk subuk değil aynı zamanda iğrenç, gaddarca ve müstehcen âyinler, bu inanca kendini adamış kimselere Şeytan’ın şahıs şeklindeki hayaletinin gösterilmesi ve bu kimselerin, Şeytan’a, organize edilmiş bir şekilde ve belirli zamanlarda yapılan ibadetleri de ilave edilmiştir.[22]

Başka bir iddiaya göre ise Kudüs'teki Templiye karargâhı 1244 yılında Müslümanların eline geçtiğinde Muzaffer sultan Baybars, Templiye kalesini araştırtmış ve kulede koruyuculuk yaptığına inanılan kocaman bir put bulunmuştur. Baybars, putun yok edilmesini ve yerine bir mihrap inşa edilmesini emretmiştir.[19]

Dan Brown, Da Vinci Şifresi adlı kitabında Baphomet'ten yaratıcı üreme gücüyle bağlantılı bir pagan bereket tanrısı olduğundan ve Tapınakçılar'ın, taştan bir kopyasını yaptıkları Baphomet'in başının etrafında çember oluşturarak ilahiler söylediklerinden bahseder. Bu törenlerde aslında cinsel birleşimin yaratıcı büyüsü kutlanırdı; ama Papa Clemet, herkese, Baphomet'in başının aslında şeytan başı olduğuna inandırmış, Baphomet'in başını Tapınakçılar'a karşı başlattığı davada idam ipi gibi kullanmıştır.[33]

Paladistlerle Templiyer Şövalyeleri Arasındaki İlişki

Hatırlanacağı gibi Paladistler ismi Paladium’dan, yani Palas Athena’nın Troy’un güvenliğini sağladığına inanılan heykelinden türetilmiştir. Bu heykel veya putun adı Baphomet olup Paladistler’in bu puta saygı gösterdikleri ifade edilmişti. Nihayet bu putun, Roma’ya götürüldüğü ve orada Vesta mabedinde saklandığının kabul edildiği belirtilmişti.Templiyer Şövalyeleri ise; 12. yüzyılda Kudüs’te kurulmuş olan bir Fransız Şövalyeler Birliği idi. Bu Şövalyeler Birliği’ne 14. yüzyılda Fransa’da yapılan suçlamalar arasında, daha önce Paladistler tarafından saygı gösterilen puta (Baphomet) ibadet de vardı. Dolayısıyla Paladistler’le Templiyer Şövalyeleri arasındaki ortak noktalardan birisi, aynı puta ibadet etmiş olmaları veya ibadet etmekle suçlanmış bulunmalarıdır. Diğer taraftan, Templiyer Şövalyeleri’nin bastırılmasından sonra aynı putun beş asır boyunca gizlice korunduğu ve sonunda, 1801’de bu Şövalyeler Birliği’nin Büyük Üstadı Jacques de Molay’ın kafatası ile birlikte İsaac Long adlı birisi tarafından Paris’ten, Amerika'nın Charleston kentine götürüldüğü söylenmiştir. Ayrıca, bu Şövalyeler’in Kudüs’teki etkinlikleri sona erdikten sonra Kıbrıs’a gitmeleri; oradan da Fransa’ya geçmiş olmaları, Atina’da ortaya çıkmış olan Paladium inancından bir şekilde haberdar olmuş ve böylece etkilenmiş veya bu inancı Fransa’ya taşımış olabilecekleri düşüncesini de hatıra getirmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken bir husus da, bu Şövalyeler Birliği’nin liderleri Jacques de Molay’a “Büyük Üstad”ünvanının verilmiş olması ve kafatasının Amerika'ya götürülmüş bulunmasıdır. Bu durum da, Templiyer Şövalyeleri’nin Masonlukla ilişkisinin bulunup bulunmadığı sorusunu akla getirmektedir.[22]

KAYNAK: https://gizliilimler.tr.gg/Baphomet,-Paladistler,-Tap%26%23305%3Bnak-%26%23350%3B.oe.valyeleri-ve-%26%23304%3Blluminati.htm