“Partal kıyafetli bu adam Grigori Perlman.

                       Bir türlü çözülemeyen Poincaré hipotezini çözen,

                       Kendisine verilen Fields madalyasını ve 1 milyon$’lık ödülü reddeden Rus matematikçi.

                       Hipotezi çözüp, 2010’da ortadan kaybolmuş ve kendisinden uzun süre haber alınmamış.

                      Yıllar sonra bir kavşakta bu haliyle görüntülenmiş.

                      Perişan haline bakıp, böyle bir serveti reddetmekle ne kadar büyük bir ahmaklık yaptığını düşünebilirsiniz.

                      Ama O, normal ölçülere göre açıkça “çatlak” biri olarak görünse de paraya pula minnetsiz ve tenezzülsüz, iç dünyasında, kendisiyle barışık halde yaşıyor..

                      Şimdi kendi içimizdekilere dönelim;

                      Maneviyata ve öte dünyaya inandığını söylediği halde gerçek tatmini ve cennet garantisini bu dünyada arayan,

                     Şeref ve itibarı maddi servet ve statü araçlarıyla elde etmeye çalışan,

                     Kişilik yetersizliklerini ve çapsızlıklarını gösteriş ve debdebe ile giderme gayretinde olan,

                     Pahalı giysilerle ve lüks araçlarla afra tafra  peşinde koşan,

                     Kibir ve azamet gösterileriyle yüksek mertebe kazandıklarını sananlar!…

                     Kazandıklarıyla bir türlü yetinmeyip, bitmek tükenmek bilmeyen bir iştahla ve her yolu meşru sayarak;

                     Başkalarının hakkını gasp eden ve kamu kaynaklarını talan eden,

                     Kupon arsa kovalama, borsa operasyonları, avanta ve vurgunla kestirme yollardan zahmetsiz ve emeksiz servet devşirenler…

                     Bu adama iyi bakın ve utanın!…

                     O, sizin hiç bir kural, ölçü ve ahlaki değer tanımadan elde etmekle Nirvana’ya eriştiğinizi düşündüğünüz maddi servetlere ve dünya varlıklarına hiç tenezzül etmiyor…”

                     Pırof Dr Ulvi Saran Bey’in paylaşımından alıntı olan bu yazıya, bu mesaja  eklenecek bir şey olmamakla birlikte;  

                     Gerçekten Müslümanlar olarak, başımızı iki elimizin arasına alıp, ‘biz nasıl Müslümanız’ diye düşünmemiz,

                     Bırakınız Müslüman olmayı, asgari bir insan olup olmadığımızı gözden geçirmemiz,

                     Milliyeti, Dini ve titri bizden çok farklı olan bu insandan utanmamız,

                     Bu insanın bu yönünü örnek almamız gerekmez miydi?

                     Hani liderimiz, önderimiz, peygamberimiz Hz. Muhammet (s.a.v),

                     Hasır üzerinde yatar, açlıktan karnına taş bağlardı!

                      Yıllarca camilerde bunu anlatmadık mı?

                     İmkan, yetki ve güç elimize geçene kadar, Nebi’nin bu hayatına ve “Bir elime ayı, bir elime güneşi verseler bu davadan vazgeçmem” diyen,

                     Sözü, davası ve bütün bir hayatı bu olan o Resül’ün  yolunu anlatmadık mı?

                      Biz bunu istiyoruz demedik mi?

                      Ne oldu bize?

                      Ne oldu da makama, paraya, güce doymaz olduk?

                      Ne oldu bize de, kasa, masa ve nisaya mahkum olduk?

                      Teşekkürler Ulvi Saran hocamıza…

                      Duyarlı bu paylaşımına teşekkürler.