ABASIYANIK PARKI
Böyle bir yer var Adapazarı’nda, biliyor muydunuz? Hiç gittiniz mi? Ben de yıllar oluyor, uğramamıştım. Eski belediye başkanı, rahmetli Ünal Ozan zamanında, sene 1992 filan olmalı, parkın açılışını hatırlıyorum, oturduğumuz yere pek yakın olmasa da bir hevesle gidip dolaştığımızı da. Parkta çok bir şey yoktu gerçi, yürüyüş yolları, bir miktar yeşil alan, ağaçlar… Ama en önemlisi heykeldi, Sait Faik Abasıyanık heykeli. Eh, o bile tek başına yeter aslında.
Geçtiğimiz günlerde heykelin parktan kaldırıldığı yönünde bir duyum aldım ve bunun asılsız olduğunu tahmin etsem de yıllardır gidip görmediğim için Abasıyanık Parkı’na düşürdüm yolumu. Ve pişman oldum. Park duruyor evet… Fakat o, park mı? Heykel de duruyor ama nasıl! Üzüldüm, hayıflandım ve evet, utanç duydum!
Parkın bir ucundan diğerine yürüyerek geçmek neredeyse imkânsız. En başta orayı mesken tutmuş tinerci, balici, serseri tipler ve ne idüğü belirsiz, lakayt tavırlar içersindeki kızlı erkekli gruplar yüzünden geçemezsiniz. Hadi ona razı oldunuz, bu kez de boydan boya yolunuzu kapatan adam boyu otlar, dikenler, pislik ve mezbelelik izin vermez yürümenize. Yani Eto’o bitmiş ama Abasıyanık Parkı ondan da önce bitmiş! Yazık olmuş, ruhuna El Fatiha. Hele usta yazarın heykelinin kaidesine sprey boyayla çizilen o edepsiz resmi görünce… Tabii İstanbul’daki tarihî caminin duvarına boyayla aşkını yazan, Sait Faik heykeline ne yapmaz! Kim ki bu adam? Buraya heykeli niye dikilmiş? En iyisi ben bunun üstüne hem kadına hem erkeğe benzeyen şeytansı bir resim çizeyim de millet sanat görsün! Tebrik ediyorum. Adapazarı bu tür sanatsal faaliyetlere her zaman açık olmuştur zaten. O yüzden belediyemiz de resmi oradan silmiyor çünkü heykelle gayet bütünlüklü bir kompozisyon oluşturduğu açık!
Mesele gayet anlaşılır aslında. Bu park, adına yakışır bir düzene kavuşturulmalı acilen. Bu rezaletten kurtarılmalı. Adapazarı’na gelip de Abasıyanık parkını gezip görmek isteyenlere bu hayalkırıklığını yaşatmamalıyız. Soruyorum: Adapazarı’nda Sait Faik Abasıyanık’ı hatırlatacak ne var? Şehri gezenlere Sait Faik’in Adapazarlı olduğunu söyleyebilmemize vesile olacak, bu gurur ve mutluluğu bize yaşatacak en ufak bir şey? Sait Faik Sokağı mı? Adından başka nesi var onun? Kültür Merkezi mi? Hani, nerede?
Biz diyoruz ki, Sait Faik Abasıyanık adına bir müze, içinde sanat galerisi de olan bir ufak butik otel, şehrin muhtelif yerlerinde onu hatırlatacak birkaç merkez, anıt, belge vs. bir şey olmalı. Hep söylüyorum ve söylemeye devam edeceğim: Sait Faik, Adapazarı’nın en önemli
markasıdır. Turizm mi istiyorsunuz, yayın İstanbul’da bilbordlara, afişlere “Sait Faik’in öbür ada’sı çok yakınınızda!” diye. Yaptırın magnet mi anahtarlık mı not defteri mi her neyse, insanlar alsın hatıra diye, hiç olmadı bir ufak Sait Faik odası oluşturun, içinde fotoğraflar, kartpostallar, şiirler, hikâyeler olan. Ben hafta sonları ziyaretçiler için bedava okurum orada yazarın hikâyelerini, bundan onur duyarım.
Dublin’in Joyce’undan, Prag’ın Kafka’sından aşağı değildir Adapazarı’nın Sait Faik’i! Evrensel bir değerimizdir, gurur kaynağımızdır. Hiçbir şey öğretmese bile insanlara, kuşlara, ağaçlara sevgi ve merhametle bakmayı öğretir okuruna. Az şey midir bu? Bu kadar balık adını nereden biliyorsun diye sormuştu bir arkadaşım, biraz babamdan biraz da Sait Faik’ten öğrendim demiştim ben de ona.
Askerde en çok Sait Faik okudum. Otuz yedi yıllık ömrümün en güzel okumalarıydı onlar. Burgazada’yı, İstanbul’un sokaklarını, sosyete muhitlerini, izbe yerlerini, Sapanca’yı, Adapazarı’nı, Beşköprü’yü, Sakarya nehrini dolaştım; trenleri, vapurları, son model havalı otomobilleri, tramvayları, faytonları gördüm; süslü ve işveli kadınlar tanıdım, elleri inek ve buzağı kokanları da, yalnız ve cesur erkekler, haylaz çocuklar, patronlar, serseriler, balıkçılar, fakir ve güzel insanlar… En kötülerine bile merhamet duyulabileceğini sezdim. Hepsini Sait Faik gösterdi, yaşattı bana. Adapazarlı Sait Faik!
Biz usta yazarın anısını en güzel nasıl yaşatırız diye düşünürken daha kendisi adına yapılmış bir parkı bile koruyamıyoruz, ne yazık! Ey canım Adapazarı, hep böyle, kaderin mi taşralılık? Kaderin mi umursamazlık, ilkellik, baştansavmacılık?
Abasıyanık, ah Abasıyanık! Bir parkın bile fazla geldi bu şehre!