Adapazarı Ticaret Lisesi 1950 ve 60’lı yıllarda, bugün Büyükşehir Belediyesi Kültür Daire Başkanlığı tarafından kullanılan tarihi binada hizmet veriyordu…
Yıl 1960…
Okul bahçesindeyiz…
Ortalıkta farklı şeyler olduğunu gösterir hareketlilik var…
Çok geçmeden yüzleri gülen hocalar talebeleri topladı ve içlerinden biri “Çocuklar şimdi sessizce evlerinize gidin ve gelecek emri bekleyin.
Türk Ordusu iktidara el koydu ve yaşanılan zulümler sona erdi” dedi.
Yapılanın “ihtilal” değil de bir “darbe” olduğunu öğrendiğim yıllara daha çok vardı…
27 Mayıs’ta kısa süredeki icraatları ile halkın gönlünde farklı bir yer edinen dönemin iktidar partisi Demokrat Parti, silah zoruyla iktidardan edilip Cumhurbaşkanı Celal Bayar başta olmak üzere, başvekil Adnan Menderes ve bakanlar ile milletvekilleri tek tek derdest edilip Yassıada’ya sevk ediliyordu…
Halkın büyük bölümü yapılan bu zoraki ayaklanmadan memnun olmamış ancak aksi görüşte olmanın faturasını ödemek kolay olmadığından, sesini çıkaramamıştı…
Sonrası malum, çoğu idamla yargılanan DP heyetinden fırtınalı tartışmalar sonrası bu ülkede bir daha eşine rastlanılmayan o güçlü dış işleri Fatin Rüştü Zorlu ile Maliye Bakanı Hasan Polatkan ve de halkın sevgilisi Başbakan Adnan Menderes, kurban olarak seçilip idam edilmişti…
Aradan yıllar geçti, bugün onları idam edenler hayırla yad edilmeyip unutulurken, hayatlarına son verdikleri üç demokrasi şehidine iade-i itibar yapılıp adları anıt mezarlarla halkın gönlünde hala yaşatılır durur…
Bütün bunları yazmama sebep, rahmetli babamın idam günü döktüğü gözyaşları oldu…
Aradan 5 yıl geçmişti…
Babam rahmetli oldu…
Cüzdanı ve diğer kıymetli eşyalarını tutuşturmuştu özel doktoru elime…
Cüzdanının içerisinde rahmetli Adnan Menderes’e ait gazete kupürü dikkatimi çekmişti…
Birinde gülen yüzlü Adnan Menderes…
Diğerinde dar ağacında sallanan o güzel insan…
Suçları “ülkeyi kalkındırmaktan” ibaretti…
Afaki suçlamalarla hayatlarına son verilen o üç vatan evladının açtığı yoldan ilerleyen zihniyetin temsilcileri olarak benzer ayaklanmalarla karşı karşıya kalan insanların çıkıp meydanlara yürüyen, tankların altına bir değil iki kere yatarak engel olunan darbe teşebbüslerine yeltenenler, bugün tersine bir anlayışla hesap verir duruma düştüler…
Ülke, 1960’ların ağıtlarını ılgıt ılgıt içine akıtan o sessiz yangınlar olmaktan çıkıp “Türkiye öyle değerli bir ülke ki yönetimi Türklere bırakılmayacak kadar” diyen emperyal güçlere teslim olmuş zihniyete 15 Temmuz’da tarihi bir ders vererek, ecdat yadigarı bu aziz toprakların gerçek sahibi olduğunu gösterdi…
59 yıl olmuş tamı tamına o acılı günü geride bırakalı…
Rahmetli babam; 15 Temmuz günü liderini, iktidarını, ülkesini ve bayrağını canı-kanı pahasına sahiplenen bu fedakar ve cefakar halkın direnişini yaşasaydı ve görseydi kim bilir ne kadar mutlu olur ve o resme bakıp döktüğü gözyaşlarının rengi, anlamı değişiverirdi…
İşte böylesi acılar yaşadı bu çileli toplum bugüne değin…
Kim ki bu vatan için katlanır her fedakarlığa ve hizmet eder düşünmeden halkına ve geleceğe, onlara “Orkideler” giderken, aramızdan ayrılıp vefat edenlere ise rahmetler dökülsün isterim dillerden…