Umulur ki depremde iman ile ölenler, Allah’ın rahmetiyle Cennet ile müşerref olurlar. Allah’ın Celâl ve Cemâl tecellisinden başka ne var ki bu âlemde? Bazen nimetler de kahır, kahırlar da lütuf gizlidir. Allah, kuluna zulmetmez. Mevlâ neylerse güzel eyler.
Ölüm korkusunu yaşayıp da, -vadesi dolmayan- depremde ölmeyen bizlere Allah, yeni bir hayat bahşetti… Ölmeden önce ölüp “Hayy” sıfatıyla diri olan ârifler müstesnâ “yaşayan ölü” olan bizlerin imtihanı ve dünya sürgünü devam ediyor.
“Yer dehşetli bir sarsıntısıyla sarsıldığında. Ve yer içindeki ağırlıklarını dışarı attığında. Ve insan, “Ne oluyor buna!” dediğinde. O gün yer, bütün haberlerini rabbinin ona vahyettiği şekilde anlatır. İşte o gün insanlar yaptıkları kendilerine gösterilsin diye (bulundukları yerden) farklı gruplar halinde çıkarlar. Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu (karşılığını) görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu (karşılığını) görür.” (Zilzâl Sûresi. 99/1-8)
Arapça “zelzele” kelimesi fonetik olarak insanın zihninde “sarsıntıyı ve akabinde sarkaç gibi sallanan” nesneyi imgeler. Deprem demek olan "zilzâl" kelimesi mezkûr sûrenin ilk âyetinde geçer. Yeryüzünde depremlerin olacağından, kıyametin kopmasından, insanların yeniden dirilip hesap vermelerinden, herkesin -iyi ya da kötü- ettiğini bulacağından bahseder.
Merhum mütefekkir yazar Akif Emre, depremin insan ruhundaki tesirini şöyle ifade eder: “ Deprem göründüğü gibi değildir. Deprem sarsıcıdır. Varoluşsal sarsıntıdır. İnsan; ‘ben’in özüne ilişkin kâinat, yaratıcı, öte ve sonsuzluk gibi temel tasavvurlarını yeniden gözden geçirir.”
Arzın sallanması, fay hatlarının kırılmasıyla oluşan depremler, zâhiren tabiat olayıdır. Başta vatandaş olmak üzere devlet ve belediyeler “fizik-akıl” planında olası hasar ve ölümleri en aza indirmek için gerekeni elbette yapmalıdır. Açgözlü arsa sahiplerinin veya doymak bilmeyen müteahhitlerin dünya hırsıyla yaptığı -deprem yönetmeliklerine, zemin yapısına ve imara uygun olmayan- çarpık yapılaşma kaderimiz değildir. Devletin olası depremlere karşı önlem olarak hazırladığı “Yeniden Dönüşüm” planlarına karşı çıkmak, ipe un sermek büyük vebaldir. Ölüm bir kere gelir. Pişmanlık fayda vermez.
Âlemde hiçbir şey kendi kendine olmaz. Arzın üzerine kazık gibi çakılmış, yüzyıllardır sabit duran dağlar da kendi kendine sallanmaz. Arz üzerinde hiçbir yaprak tanesi kendi kendine düşmez. Bıçak keser, ateş yakar, su boğar. Allah dilerse; insanlığa ibret olsun, “insanlar akla iman etmesin” diye fizik kanunlarını da iptal eder.
Evet, akla göre deprem öldürür. Bıçak keser. Ateş yakar. Su boğar.
Vahye göre dirilten de öldüren de Allah’tır. Allah’ın izni olmadan ne bıçak keser, ne ateş yakar, ne de su boğabilir. Aklın kuşatamadığı hakikatlere göre depremler Allah’ın Celâl tecellisidir. Allah’ın kudretini gösterdiği “Kahhâr” esmasının ezel hükmüdür. Fizik bilgisi her şey değildir. Fizik, sadece metafizik âlemi anlamayı kolaylaştırır.
Deprem, yangın, sel gibi risklere karşı fizik kurallarına uygun önlemler almak dinimizin de emridir. Muhtemel belâ ve musibetlere karşı Müslümanın sığınacağı tek kale ise Allah’a istiğfar etmektir.
“Eğer siz iman eder ve şükrederseniz Allah size niçin azap etsin? Allah, şükre karşılık veren ve her şeyi bilendir.” (Nisâ Sûresi. 4-147)
17 Ağustos 1999 tarihinde yaşadığımız büyük depremin üzerinden yıllar geçti. Yeğenim Nazlı, damadımız Orhan iki küçük çocuklarının da aralarında bulunduğu depremde ölen vatandaşlarımızın tümüne rahmetler… Ailelerine sabırlar diliyorum.