Sevgili okurlar,
Son gelişmeler ışığında, bu haftaki yazımda, sizlere ‘Türkiye’nin Dış Politikası’ ve gelinen nokta hususundaki görüşlerimi, düşüncelerimi paylaşmak istiyorum:
Bilinen bir gerçek şudur ki, AK Parti iktidarı, öyle temelden, iktidara yürüyen bir hareket değildir. Yapı içinde ‘ Milli Görüş’ geleneğinden gelenlerin ağırlığı bilinir. Bu hareket içinde elbette eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, eski başbakan yardımcılarından Bülent Arınç, Mehmet Ali Şahin ile Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının yeri başkadır..
Bu hareket içinde, daha adını zikredeceğimiz çok insan vardır.. Ancak en önemli açıklama bu hareket içinde  Erdoğan’dan gelmiştir:
‘ Milli Görüş gömleğini çıkarttım’ demesi ile 2003 Yılında iktidara gelen bu hareketin geldiği noktayı irdelemek için, o günlere gitmek gerekir..
Büyük ve uzun siyasi çalkantılı günler yaşayan Türkiye’de son olarak, iktidarı paylaşan eski başbakanlardan Bülent Ecevit, Mesut Yılmaz ile MHP Lideri eski başbakan yardımcılarından Devlet Bahçeli hükümeti ve ondan önceki eski başbakanlardan Tansu Çiller ve yine eski başbakanlardan merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan dönemlerini de şöyle hatırlamamız yararlı olur.
Ülkede yaşanan onca olumsuzluklara, siyasi belirsizliklere rağmen o yıllar,Türkiye’nin ‘dış politikasında’ bir birliktelik vardı.
Gerek başbakan, gerekse bakan düzeyinde ülke dışındaki toplantılarda, Türkiye’nin ‘tek sesi’ ve ‘birlikteliği’ çok önemliydi.
Gerek, NATO toplantılarında..
Gerekse, AB ile ilişki ve müzakerelerde..
Ve PKK Terör örgütü ve diğer ayrılıkçı gruplarla mücadelede,’ Milli Çizgi’den söz edilir, dış politikada ‘Kırmızı Çizgiler’ etrafında siyaset üretilir, seslendirilirdi..
Bu ‘birliktelik’te en önemli aktörler, Türkiye’nin yetiştirdiği, ‘ uçbeyi’ olarak dış ülkelere gönderdiği ‘elçileri’ önemli rol oynarlardı..
Kısacası, Brüksel’e, Newyork’a, Londra ve Paris ile diğer başkentlerdeki ‘Türk Dış Politikası’nın bir ağırlığı ve duruşu vardı..
Maalesef bu anlayış, gelenek, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘ Monşerler’ seslenmesi ile darmadağın edildi!..
İçte olduğu gibi yurt dışındaki temsilciliklerimiz de; AK Parti siyasetinin bir kalesi olarak görülüp, buralara AK Parti zihniyetine yakın elçiler, diplomatlarla dolduruldu..
İçteki, siyasallaşma, böyle yurt dışında da sürdürüldü.. AK Parti zihniyetine hizmet etmeyen elçiler, oradan, oraya sürüldü, çoğuna ise görev verilmedi, kimi emekliye sevk edildi..
Şimdi, siz Türkiye’nin gözbebeği bir kadrosunu bu şekilde dağıtırsanız, dış politikada başarı ve hamle beklemeniz elbette hayal olur..
Bütün bunlara, dünyadaki hızlı gelişme ve değişimleri, FETÖ yapılanması ile partiden ayrılan farklı siyesi anlayıştaki isimleri de katarsanız, AK Parti’nin ‘radikalleşme, içine kapanması’ gibi bir durumu çıkartmanız kolay olur..
İşte yaşanan bu ‘ eksen kayması’,’ fabrika ayarları ile oynanması’ Türkiye’ye pahalıya mal olmuş,olmaktadır!.
Özellikle, modernite ile yol ayrımına gelinmesi, Atatürk’e karşı hakaret ve saygısızlıkların tavan yapması, Cumhuriyet kazanımlarına dokunulması, iç barışı da tehlikeye sokmuş,insanımızı ikiye ayırmıştır!..
Türkiye’nin AB ile ilişkileri
NATO içindeki durumu ve diğer uluslararası ilişkilerdeki yeni tutumu, hem ABD(Amerika) hem de AB içindeki birçok devlet tarafından farklı şekilde algılanmış ve Türkiye’ye karşı eski geleneksel tavırların yerine, daha farklı söylemlerle uygulamalar söz konusu olmuştur..
Türkiye, şimdi tarihinin en zor siyasi krizleri içindedir..
İçte, siyasi birliktelik, ekonomik istikrar, sosyal, sportif politikalar iflas noktasına gelmiştir..
İçte böyle büyük sorunları, açmazları olan Türkiye’nin, NATO müttefikleri ile arasını açması, Rusya ve İran bağlamında Ortadoğu  bataklığında, yeni politikalar geliştirmek istemesi pek tabii karşılanabilir.. Ama unutulmamalıdır ki, bu politikalar, kısa vadede sonuç getirse de, uzun vadede Türkiye’nin başını ağrıtır!..
Söyleyelim ki,manzara pek iç açıcı değildir..
PKK ile mücadele hala sıfırlanmış değildir.. Güneydoğu’daki operasyonlar, OHAL bağlamında sokağa çıkma yasaklarının sürekli ilanı, Suriye, Irak operasyonları, Rusya, İran, Irak ve hatta Suriye yakınlaşmaları Türkiye’nin yeni dış politika sinyallerini de vermektedir..
Kim ne derse desin, ‘Türkiye’de Tek Adam Rejimi’ tanımlaması, artık Avrupa ,ABD ve diğer ülkelerde en çok konuşulan konuların başında geliyor..
Türkiye’nin süratle, bu algıdan uzaklaşması, demokratik, çağdaş politikalar benimsemesi, kullanılacak,’ uzlaşma dili’ ile benimsenecek yeni ‘ diplomatik’ anlayış ve duruşlara bağlıdır..
Bugün  hem Türkiye’de, hem de dış kulvarda,  yaşanan tüm olumsuzluklarla birlikte, ’Türkiye’nin geleneksel dış politikası’ aranır haldedir..
Dikkat ediniz, AK Parti iktidarı ile adı öne çıkan ne bir büyükelçi vardır, ne de bir Dışişleri bakanından söz edebiliriz..
‘Varsa, yoka Recep Tayyip Erdoğan’ noktasına gelinmesi, Türkiye’ye pahalıya mal olmuş, olmaktadır!
Siz, ‘ Yurtta sulh, Cihanda sulh’ anlayışını yırtıp bir kenara atarsanız, o zaman, başınıza hem bin bir musibet gelir, hem de Türkiye’nin geleceğini tehlikeye atarsınız!..
Bilmem anlatabildim mi?