Anadolu Halkı 1915 Çanakkale Savaşı kutsal direnişi ardından 1919’da girdiği Kurtuluş Savaşında -imkânsızlıklar içinde olmasına rağmen- cihat şuuruyla verdiği savaştan üç yılın sonunda galip çıktı.

Geçenlerde yazmıştım. İstiklal savaşımız bitmedi. Henüz devam ediyor. Kurtuluş savaşında fiziken Anadolu’yu kurtardık lakin ruhen, batının esiri olduk.

Yeni kurulan cumhuriyetle beraber, sistem değişikliğine gidildi. Rejimi elinde tutan “elit azınlık” sistematik ve acımasız bir şekilde kırk yıl boyunca Anadolu halkının mayası olan İslam karakterini eğip bükmek, Müslüman aile ve ruh yapısını değiştirmek için mücadele etti.

Başaramadılar.

Devlete hakim olan jakoben “azgın azınlık,” ele geçirdiği stratejik cepheleri tek tek kaybetmeye başladı. Demokrasi tarihimizdeki askerî darbelere rağmen Anadolu’da ezilen, horlanan Müslüman halkın tam bağımsızlık direnişi üç temel dönemde gerçekleşti. Adnan Menderes-1960, Turgut Özal-1980,  Recep Tayyip Erdoğan-2000.

Cumhuriyetin 100. yılındayız. CB Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde şu anda yeni bir kurtuluş savaşı verdiğimizi hatırlatayım.

Bu sefer ki istiklal mücadelemizde Türkiye’nin hapsedilmeye çalışıldığı ruhi esarete karşı savaş veriyoruz. Ülkenin coğrafi sınırlar açısından fiziken bağımsız olması yetmiyor. Tam bağımsız ülke olabilmek için kendi geleneğinde, kendi kültür kökleri ve inancında “ruhen” tam bağımsız olmak zorunlu.

 “Türkiye Yüzyılı” kapısı aralandı. Fiziken ve ruhen tam bağımsız Türkiye’de Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki yeniden dirilişin ayak sesleri dünyanın her yerinden duyulmaya başlandı.

Dış güçler, dizleri üzerine çökmüş “hasta adam” konumunda ezik bir Türkiye istiyor. Dış güçlere maşalık yapan “içimizdeki İrlandalılar“ utanmasalar, Amerikan Mandası Türkiye Komiseri olmaya namzetler. Hem içerideki hem dışarıdaki planları bozan Recep Tayyip Erdoğan’a düşmanlık etmeleri sebepsiz değil.

Değerli okurlar. Recep Tayyip Erdoğan, ülkemiz için tam bağımsızlığın sembolüdür. Güzelleme yapmıyorum. Bu işin şakası yok. Erdoğan’a düşmanlık edenlerin özünde ne yazık ki İslam düşmanlığı var. Demokrasi işin bahanesi… Jakoben azgın azınlık; demokratik haklar söylemi üzerinden İslam’ın sembollerine saldırmaktan hiç utanmıyorlar da biz mi utanacağız?

İki koyunu gütmekten aciz, siyaseten millete güven vermeyen yıkıcı muhalefeti desteklemek güzelleme olmuyor da, bizim inandığımız değerleri savunan Erdoğan’ı savunmak mı güzelleme oluyor? Hadi oradan…

2023 hedefinden güçlenerek çıkacak olan Türkiye, dünyayı yöneten –adaletsiz- batılı devletlerin korkulu rüyasıdır. Batı’nın sihirli demokrasi vitrini çöktü. Garbın afâkını sarmış olan tek dişi kalmış canavarın “demokrasi makyajı” dökülüyor.

*

İlahî ihtar olarak gördüğümüz Kahramanmaraş Depremi umarım hepimize ders olur. Kişisel ve toplumsal günahlarımızla yüzleşip yaralarımızı sarmamız gerekiyor.  Allah’tan gelene amenna ve saddaknâ.

Depremi fırsat bilerek üç beş oy uğruna “devleti/hükümeti” aciz göstermek isteyen hainlerin, kirli siyaset figürlerinin öncülüğüne soyunan CHP, keşke bu mazlum milleti bir kez olsun şaşırtsaydı…

Ülkenin birlik ve bütünlüğü için milleti temsil eden Cumhurbaşkanı’na, el uzatmak saygı göstermek bu kadar mı zor? Böyle kritik bir dönemde Cumhurbaşkanı’yla kavga etmek kime hizmet eder?

Millet olan bitenin farkında… Çirkin siyasete, yalanlara rağmen devlet, milletiyle birlikte dimdik ayakta.

Unutulmasın ki bağış yapmak için telefonla arayan kişiye “AFAD’a gerek yok. Yardım konusunda bizimle görüşebilirsiniz” diyen Babala TV ofisi üç beş gün sonra İstanbul’daki jakoben konforuna geri döner. Herkes bölgeden çekilir ama devletin kurumları TOKİ, AFAD, KIZILAY vb. yaraları sarmaya devam eder…

Evlatlarımızın geleceği, vatanı olan Türkiye’miz iyi ki varsın.