Eskiler hatırlar. Yeni Camii yanındaki çaylı kahveli sohbet mekânımız “Asmaaltı” olarak bilinirdi. Bir dönem Adapazarı düşünce dünyasına büyük katkılarıyla hatırladığımız Merhum Selahaddin Şimşek Ağabey’in sohbetleriyle bereketlenen hoş bir anıdır Asmaaltı. Doğal olarak fizikî mekânlar zaman içinde form değiştirir. Önemli olan o mekânda teneffüs edilen ruhu yaşatmaktır.
Asmaaltı ruhunu diriltecek yeni bir nefes olmasını ümit ettiğim “Kubbealtı” adı verilen sohbet mekânı Bahçelievler Mahalle’sinde açılmış. Talat ve Mehmet Bey’in daveti üzerine gidince gördüm.
Mekânlar insan ruhuyla şekillenir, anlam kazanır. Bazı mekânlar ruhları dinlendirir, bazı mekânlar da vardır ki yaydığı negatif enerji ruha zarar verir, daraltır. Ruhu daraltan mekânlar kabir gibidir. Adamı sıkar, bir an önce oradan uzaklaşmak ister. Eskiler “Şerefil mekân, bil mekîn.” Derlerdi. Mekânların şerefi, içindeki insanların şerefiyle anlaşılır.
Kendi hakikatini arayan ruhlar, “huzur mekânı” ararlar. Huzur mekânları; kişiye huzurda olduğunu hatırlatır. Allah’ın seni gördüğünü, Allah’ın senden uzakta olmadığını hissettiren mekânlar hazır/huzur mekânlarıdır. Tadan bilir ne demek istediğimi.
Bütünden kopup kâinata savrulan parçanın ait olduğu bütünü araması gibidir mekân arayışı. “Parça bütünü, cüzz de küllünü arar” bu âlemde. İlim, irfan, hikmet, sanat, edebiyat, kültür, zerafet, edeb konuşulan ortamlar ruhunun ızdırabını hisseden kişileri mıknatıs gibi çeker kendine.
Hz. Ali Efendimiz (ra.)” Bedenler yorulduğu gibi ruhlar da yorulur. Ruhunuz yorulduğunda hikmetli sözle dinlendirin” der.
Hızlı yaşam ve dünyevi arzularımız bedenimizi tembelleştirirken ruhumuzu yordukça yoruyor. Nefsine kul olmuş aklın peşine takılan cesedler ilerlerken ruhlar geride kaldı ne yazık ki…
Yeryüzünde Allah’ın varlığına delil isteyen kişi sadece insana (kendi içine) irfanla, tefekkürle bakabilseydi başka delil aramazdı.
Modernite hepimize daha lüks bir yaşam tarzını dayatıyor. Lüks yaşamın bedeli; hayatını paraya, iktidara, makama, dünyevi başarıya ipotek etmekten geçiyor. İtiraf edelim ki çoğumuz yemek için yaşıyoruz. Oysa yaşamak için yemeliydik. Yeryüzünde insanoğlu midesinden daha kötü bir kap doldurmamıştır.
Materyalist insan yorulunca midesini doldurur, mutlu olur. Tekrar acıkıncaya kadar başka bir şey düşünmez, nimeti vereni de unutur.
Aklı yorulan insan mesleki incelikler, estetik, sanat ve edebiyatla uğraşır. Aklın gıdası dünyevi işler ve her türlü sanatlar üretmektir.
Ruhu yorulan insanı dünyevi hiçbir meşguliyet doyuramaz, dinlendiremez. Ruhun gıdası/şifası ancak Allah’ı zikretmek ve hikmete talip olmaktır.
Ahmed Amiş Efendi bu konuda şöyle der: “İnsan kalbinin şifâsı üç şeydedir. Kelâmullah, Zikrullah ve sohbet-i yaran.”
Kubbealtı, Tuna Tan’ın arkasındaki yol üzerinde Rahmetli Kuddusi Yazaroğlu’nun yaptırdığı camiye bitişik hoş bir mekân. Mekânda günlük sakız haline gelen siyaset konuşmak veya gıybet etmek yerine Hakk muhabbeti ve sohbetini merkeze alan düşüncelerinden dolayı Talat ve Mehmet Bey’i tebrik ederim. Aylık takvimler halinde her Salı akşamı saat 20.00’de farklı program yapmışlar. Sanat, edebiyat, musıkî, ilim, irfan sohbetleri için açılan bu mekânın şehrimizin ilim ve kültür hayatına katkısı çok olacaktır.
Rahmetli Selahaddin Şimşek Ağabey, Asmaaltı’nın bülbülüydü. Geçen geçti, dem bu demdir dem bu dem.
Hakk Teâlâ, güle olan aşkını terennüm eden nice bülbülleri Kubbealtı Sohbet Mekânı’na nasip eylesin.
Kubbealtı’nın hayırlara vesile olmasını temenni ederim. Sohbet mekânı olarak; hikmete susayan gönüllerin ruhuna/sadrına şifâ olmasını niyâz ederim.