Sakarya Üniversitesi’nin yeni rektörünün kim olacağı uzun zamandan beri merak konusu…

Zaman zaman çeşitli isimler gündeme geliyor, ya da getiriliyor diyelim…

Yazının başlığından da anlaşılacağı gibi oturup derinlemesine bir analiz yapacak değilim…

“Kim olmalı veya kim olur” yerine “kim olsun” diyerek hissi bir yazı yazacağımı belli ettim sanırım…

Bilindiği gibi SAÜ Rektörü Prof. Dr. Muzaffer Elmas Kalite Kurulu başkanlığına getirildi...

Elmas’ın ayrılmasının ardından rektörlük görevi bir süre vekâleten yürütülecek…

Daha sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından asaleten rektör ataması gerçekleştirilecek…

Şu ana kadar gündeme gelen/getirilen adaylar arasında başı çeken isimler şunlar:

Prof. Dr. Kadir Ardıç…

Prof. Dr. Mehmet Sarıbıyık…

Prof. Dr. Atilla Arkan…

Bu üç isimden ikisinin bir özelliği var…

Sarıbıyık ve Arkan aynı zamanda Büyükşehir Belediye Başkanı Zeki Toçoğlu’nun danışmanlığını yürütüyor…

İsimlerinin ön plana çıkmasının en büyük nedeni bence bu…

Herhalde Zeki başkan Sayın Cumhurbaşkanı’na telefon edip “Şu isim rektör olsun” diye bir telkinde bulunacak zannediliyor…

Yine bu meyanda Muzaffer Elmas’tan da beklenti büyük…

Sanılıyor ki Cumhurbaşkanı Erdoğan telefona sarılıp Elmas’ı arayacak ve “Ne yapalım” diye soracak…

Yine çok fazla gündeme gelmese de aynı zamanda Birlik Vakfı Başkanı olan Prof. Dr. Cemalettin Kubat ismi de zikrediliyor…

Kubat’ın en büyük avantajı olarak da vakıf başkanı oluşu ve TBMM Başkanı İsmail Kahraman’a olan yakınlığı gösteriliyor…

Buradan da anlıyoruz ki Sayın Meclis Başkanı Kahraman, Reis’in yanına gidecek ve “Kimin rektör atanması” hususunda kendilerine tavsiye ve telkinlerde bulunacak gibi bir beklenti var…

Yukarıda ismi anılan hocaların hepsi profesör unvanı elde etmiş ve bu yolda dirsek çürütmüş isimler…

Şunun veya bunun minnetine, desteğine, el vermesine falan ihtiyaçları yok…

Akademik kariyerleri ve bugüne kadar yapmış oldukları çalışmalar üçüncü şahısların fikirlerinden daha önemli olsa gerek…

Belki de adı geçen hocalarımız da bu durumdan rahatsızdırlar…

İsimlerinin siyasilerle anılması onları rencide ediyor olabilir…

Belki de “Artık Türkiye’de işler böyle yürüyor” diye bir düşünceye kapılıyorlar…

Malum artık rektörleri öğretim üyeleri seçmiyor…

Yukarıdan şak diye atanıyorlar…

Durum böyle olunca da hatırı sayılır insanların fikirleri ve tavsiyeleri önem kazanabiliyor…

Yukarıda ismi geçen hocalardan biri rektör olarak atanabilir…

Bu isimlerin haricinde çok alakasız bir isim de rektör olabilir…

Malumunuz üç isim Sakarya Üniversitesi’nde görevli iken Yalova Üniversitesi’nin rektörü oluverdi…

Aynı şekilde Yalova Üniversitesi’nde görevli biri de Sakarya Üniversitesi’ne atanabilir…

Mardin’den, Kırıkkale’den, Yozgat’tan veya Tokat’tan bir isim de gelebilir şehrimize…

Hep erkek hocalar gündeme geliyor…

Bir bakarsınız SAÜ’nün başına bir kadın atanmış…

Yani her şey olabilir…

Baktığımızda elimizde hiçbir veri bulunmuyor…

Kimin rektör olacağına yönelik somut bir bilgiye sahip değiliz hiçbirimiz…

Kriterlerin ne olacağı hususunda da malumatımız yok…

O yüzden “kim olmalı veya olabilir” yerine “kim olsun” diye bir yazı yazma gereği duydum ben de…

Sizi fazla merakta bırakmadan gönlümden geçen ismi söyleyeyim o halde…

Şayet Reis beni arayıp “Sen ne diyorsun Engin bu işe” diye sorarsa hiç düşünmeden “Prof. Dr. Mehmet Ali Yalçın’ı atayın Sayın Cumhurbaşkanım” cevabını veririm…

Tereddütsüz Mehmet Ali hocanın ismini veririm ve de dönüp arkama bakmam bile!

HAYIR DEMEYİ BİLECEKSİN!

 “Hayırda hayır vardır” benzeri bir siyasi propaganda yazısı değil bu…

“Niyet hayır akıbet hayır” düsturuna yönelik bir yazı da değil…

Lakin her iki duruma da uygun düşebilecek bir yazı…

Etrafımızda öyle adamlar var ki her şeye “evet” diyorlar…

“Şunu şöyle yapabilir miyiz abi” diyorsun, “Tamam yaparız” diyorlar…

“Şöyle bir işimiz var abi” diyorsun, “Tamam hallederiz” diyorlar…

Olur mu; olur…

Evet mi; evet…

Tamam mı; tamam…

Ama sonra anlıyoruz ki verilen bu sözlerin hiçbir değeri yok…

Karşısındakini geçiştirmek için ayaküstü söylenmiş sözler bunlar…

Siyasetçiler de bunu çok yapıyor…

Önünü arkasını düşünmeden, sonrasını hesap etmeden her talebe olumlu yanıt veriyorlar…

Olumlu yanıtı da geçtik; zaman zaman yapacaklarına dair “söz” bile verebiliyorlar…

Kimi pişmanlık duyuyor bu yaptığına…

Kimileri ise, “Ohooo, biz günde kaç kişiye söz veriyoruz” diyebiliyor…

Yapmayın etmeyin ağalar…

Tutamayacağınız sözler vermeyin…

Yerine getiremeyeceğiniz taahhütlerde bulunmayın insanlara…

İnsanları boş yere ümitlendirmeyin…

Hayır demekten korkmayın, çekinmeyin…

Yapamayacağınız işlerin peşine düşmeyin…

Tutamayacağınız sözlerin altına girmeyin…

Şunu da kulağımıza küpe yapalım ki münafıklığın bir alameti konuştuğunda yalan konuşmaksa bir diğeri de söz verip de yerine getirmemektir (Üçüncüsü de emanete hıyanet, yani güveni boşa çıkarma)…

Yani bu iş, “Aman canım ne olacak” diye geçiştirilebilecek bir hadise değil…

Ciddi ve imani bir mesele…

Rabbim bizleri muhafaza etsin!

CAMİNİN ADINI DA MI DEĞİŞTİRDİNİZ?!

Hep yazıp duruyorum ya Kent Park’ın adını Donatım Park olarak değiştirelim diye…

Belediye yetkilileri de umursamıyor hani…

İşine gelmeyen işlerde kulakları ağır işitiyor hep yetkililerin…

Bir şekilde boğuntuya getirip unutturmaya çalışıyorlar…

Geçenlerde bir haber geldi…

Duyduğuma göre parkın içindeki Donatım Camii’nin de ismini değiştiriyorlarmış…

Ne yapıyorlarmış biliyor musunuz: Kent Park Camii…

Gerçekten duyunca acı acı gülümsedim…

İnanasım gelmedi…

Biz parkın adını Donatım Park yapalım derken parkın içinde caminin de adını değiştiriyormuş efendiler…

Gidip de gözümle görmediğim için şimdilik ağzımı açmak istemiyorum…

Büyükşehir’i yönetenlerin bu şehrin değerlerine bu denli bigâne kalabileceklerini, “Donatım” ismine bu derece düşmanlık besleyebileceklerini düşünmek istemiyorum…

Zirai Donatım Fabrikası çalışanlarının paralarıyla yapılan bu caminin adının değiştirilebileceğine ihtimal dahi vermiyorum…

En yakın zamanda fırsatını bulup gideceğim o camiye ve ismine bakacağım…

Şayet kulağıma gelen haber doğruysa bu güne kadar yazmadığım derecede ağır bir yazı kaleme alacağım…

Bunu yapanlarla da, buna izin verenlerle de, buna göz yumanlarla da köprüleri atacağım…

Benden söylemesi!

SAADET PARTİSİ’NİN YÜKSELİŞİ

Bizim Zeytinci Vedat abi (Vedat Ünsal) devamlı Saadet Partisi propagandası yapar…

Ne zaman rastlaşsak doğru yola (!) çağırır beni…

Bazen yazılarıma kızıp “Yandaş gazeteci” yaftasını yapıştırır…

Beğendiği yazılardan sonra da “Senin yerin bizim yanımız” demeyi ihmal etmez…

Bugünlerde daha da coşkulu bir şekilde Saadet Partisi’nin yükselişinden dem vuruyor…

Eskiden gülüp geçiyordum ama bu sefer pek haksız sayılmaz…

Saadet Partisi özellikle Temel Karamollaoğlu’nun genel başkanlığıyla beraber yükselişe geçti diyebiliriz…

AK Parti’nin anti demokratik uygulamaları, ehliyet ve liyakate önem vermemesi, toplumda adalet duygusunun zedelenmesi ve bir kısmı iftira boyutundaki akçeli işler muhafazakâr tabanda bir hareketlenmeye neden oldu son yıllarda…

Bilhassa Milli Görüş tabanından gelip de AK Parti’yi destekleyen insanlar Saadet’e sempati duymaya başladı…

Eskiden “Oyum heba olmasın” diyerek Saadet Partisi’ne rey vermekten imtina edenler, AK Parti’nin mimarlığını yaptığı ittifak yasası sonrası artık bu argümanın da kullanım dışı olduğunu öne sürüyor…

Cumhurbaşkanlığı seçiminde yarım puanın bile önemli oluşu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çeşitli defalar Saadet’i de ittifakın içine dahil etmek isteyişi insanların gözünde Saadet’in değerini bir hayli yükseltti…

Bu yüzden olsa gerek Vedat abi başta olmak üzere tüm Saadetçilerin yüzü gülmeye başladı…

Bakarsınız ben de baskılara dayanamayıp saf değiştirebilirim önümüzdeki günlerde…

Laf aramızda benden de iyi belediye başkan adayı olur ha!