İstiklal savaşımızda halkı işgalcilere karşı cihada davet eden Mehmet Akif, 1936 yılında fakirlik içinde öldü.

Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletimizin -ne hazindir ki- ilgisiz kaldığı İstiklâl Marşı şairinin cenaze namazı Beyazıt Camii’nde kılındı. Üniversite gençliği ve halkın katıldığı kalabalık bir cemaatle Edirnekapı Mezarlığı’nda dostu Babanzâde Ahmed Naim’in kabrinin yanında toprağa verildi.

Birinci Dünya Savaşı’nın ağır mütareke şartları ve Anadolu’nun işgaliyle başlayan Millî Mücadele hareketine fiilen katılmak için 1920 Şubatında Balıkesir’e giden Mehmed Âkif, Zağanos Paşa Camii ardından Kastamonu Şaban-ı Velî Camii ve çeşitli illerde halkı birlik olmaya ve direnmeye teşvik maksadıyla vaaz ve konuşmalar yaptı. Nitekim bu sebeple ona “Millî Mücadele’nin manevi lideri” sıfatı verilmiştir.

www.dunyabizim.com Kültür ve Sanat sayfası Genel Yayın Yönetmeni Hacer Hanım’ın ifadesiyle: “Akif’te mefkûre, sanatkârane söyleyişten üstündür. İslam, Yahya Kemal’de estetik bir dekordan ibarettir. Tanpınar’da ise cezbeden sadece arka plandır. Akif’te ise ruhtur, yaşayan hayattır.

Kosovalı Mehmet Akif Ersoy’un (1873-1936) hayat hikâyesi ibretliktir. Bırakınız şiirlerini, sadece biyografisini okumak bile Allah’ın kulları üzerindeki tasarrufu karşısında Müslüman duruşunun nasıl olması gerektiğine en güzel örnektir.

Babası İpeklizâde Arnavut Tahir Efendi, (1826-1888) Kosova’nın İpek şehri İstog Kasabasına bağlı Shushicë (Suşitsa) Köyü’nde doğar. Âlim ve mutasavvıf olan Tahir Efendi, davet üzerine Türkiye’ye hicret ederek İstanbul’a gelir. Fatih ilçesi Sarıgüzel Mahallesi’ndeki evinde doğan oğluna Mehmet Âkif (Ersoy) ismini verir.

Ülkemizin Millî Marşını yazan İslamcı Şair Mehmet Akif; kurtuluş savaşından sonra “Allah bu millete bir daha İstikâl Marşı yazdırmasın” cümlesiyle vatan kutsallığına dair duygularını ifade eder.

Mehmet Âkif; sadece Arnavutların değil, tüm İslam âleminin istikbalini dertlenen büyük bir mütefekkirdi. İslam topraklarında ırkçılık yapmanın ne büyük belalara sebep olabileceğini görerek yüzyıl öncesinden başta kendi kavmi olan Arnavutlar olmak üzere İslam Ümmetini uyarmıştır.

Üç beyinsiz kafanın derdine, üç milyon halk

Bak nasıl doğranıyor? Kalk, baba, kabrinden kalk!

Diriler koşmadı imdâdına, sen bâri yetiş...

Arnavutluk yanıyor... Hem bu sefer pek müdhiş!

“Arnavutluk” ne demek? Var mı şerîatte yeri?

Küfr olur, başka değil, kavmini sürmek ileri!

Arabın Türke; Lâzın Çerkese, yâhud Kürde;

Acemin Çinliye rüchânı mı varmış? Nerde!

Müslümanlık´ta anâsır mı olurmuş? Ne gezer!

Fikri kavmiyyeti tel´în ediyor Peygamber.

Bunu benden duyunuz, ben ki, evet, Arnavudum

Başka bir şey diyemem... İşte perişan yurdum!

Şiirin yayınlandığı Safahat kitabı Mehmet Âkif öldükten ancak yetmiş yıl sonra Kültür Bakanlığı tarafından tercüme edilerek Arnavutçaya çevrildi. Dönemin Kültür Bakanı Müsteşarı Mustafa İsen tarafından bendenize hediye edilen bir nüshayı; Kosova’da öğretmenlik yapan Gani Mulaku’ya hediye etmiştim. Mehmet Akif’i bilmiyordu. Türkiye Cumhuriyeti millî marşını bir Arnavut’un yazmış olduğuna inanamadı. Kabahat bizimdi. Mehmet Akif’i Kosova’da tanıtacak olan bizdik. Sırplar mı tanıtacaktı?

Sosyalist Yugoslavya, Romanya, Bulgaristan gibi devletler; dünya görüşlerine yakın buldukları Türk yazarlardan Aziz Nesin, Yaşar Kemal, Tevfik Fikret kitaplarını yıllar önce Sırpça, Bulgarca, Makedonca ve Arnavutçaya çevirdi. Balkanlarda yaşayan Müslüman zihinleri kültürel olarak asimile etmek (İslam’ı hatırlatan Osmanlı ve Türkiye düşmanlığı) için uyguladıkları komünist siyasetin propaganda adımlarını daha o zamanlardan atılmıştı.

Bizler medeniyetimizin yetiştirdiği müstesna şahsiyet, büyük şair Arnavut Mehmed Âkif’i Balkanlara tanıtmak için yıllarca niye beklemişiz?

Türk sinemasına ait Yeşilçam Filmleri yıllar boyunca bu Azîz milletin zihnini uyuşturdu. Yıllar boyu seviyesiz, ahlaksız ve kepazelik dolu filmler çektiler. Şu ana kadar Mehmet Akif’in hayatını anlatan bir filmin çekilmemiş olması ülkemiz adına esef vericidir.

Kastamonu’da Hacı Şâbân-ı Velî’nin manevi işareti üzerine Ankara Taceddin-i Veli Dergâhında bir dönem ikamet eden Mehmet Akif’in mekânı Cennet olsun.

Minnet ve hasretle ruhaniyetine selam ederim.