Milliyetçi Hareket Partisi’nde (MHP) kongre süreci devam ediyor…
Kongrelere katılım ve ilginin hayli yoğun olduğu gözleniyor…
Bilhassa geçtiğimiz günlerde yapılan Adapazarı İlçe Kongresi adeta gövde gösterisine dönüştü…
Bu tespitin altında yatan nedeni merak ediyorsunuz muhtemelen…
Hemen anlatayım…
Katılımın yoğun olduğu kongrede benim dikkatimi çeken iki isim oldu…
Eski il başkanları, MHP’nin adeta efsanesi konumundaki Hamdi Kılıçaslan ve Yüksel Ayanoğlu idi bu iki isim…
Kılıçaslan ve Ayanoğlu ile ilgili bugüne kadar birçok iddia gündeme getirildi…
İYİ Parti kurulurken bu iki ismin bu partiye katılacağı ileri sürüldü…
Daha sonra DEVA Partisi’nin kurucu il başkanlığına Mehmet Erdoğan’ın atanmasıyla bu sefer bu partiyle dirsek temasında olduklarına dair söylentiler yayıldı…

----


Ama son Adapazarı kongresinde de görüldü ki Kılıçaslan ve Ayanoğlu’nun bir yere gittiği yok…
Sakarya siyasetinde her daim özel bir güce ve öneme sahip olan bu iki ismin MHP’den kopmayışı ilimizdeki siyasi dengeleri ve hesapları da derinden etkiliyor haliyle…
Açıkçası MHP son birkaç yılda çok kan kaybetti…
Özellikle İYİ Parti’nin kuruluşu ile birçok isim partiden ayrıldı…
Son olarak DEVA Partisi’nin başına MHP’de üç dönem il başkanlığı yapmış olan Mehmet Erdoğan’ın getirilmesi de partinin kan kaybetmeye devam ettiği şeklinde yorumlandı…
Ancak dediğim gibi MHP’nin kilometre taşlarından olan Hamdi Kılıçaslan ve Yüksel Ayanoğlu’nun mevziiyi terk etmemiş olmaları partinin her şeye rağmen gücünü muhafaza ettiğinin de bir göstergesi olsa gerek…
Evet küsüp gidenler, başka partiye geçenler oluyor ancak ağır taşlar yerinden oynamıyor…
Hal böyle olunca da temel sağlam kalmaya devam ediyor…
Milletvekili seçildikten sonra kısa süre içerisinde partide Grup Başkanvekilliği gibi önemli bir göreve getirilen ve duruşuyla taraflı tarafsız her kesimden takdir gören Muhammed Levent Bülbül ile uzunca bir süredir yerel dinamikler ve genel merkezle uyum içinde görevini başarıyla yürüten İl Başkanı Ahmet Ziya Akar’ı da bu meyanda kutlamadan geçmek olmaz…
Genç yaştaki bu iki ismin yarım asrı deviren bir siyasi geleneği yaşatma ve ayakta tutma adına gösterdiği çaba, bence övgüyü ve saygıyı sonuna kadar hak ediyor…
EROL AYDIN TAM İSABET
AK Parti Adapazarı ilçe başkanlığına Erol Aydın aday gösterildi…
Geçmişte partide ve belediyelerde önemli görevlerde bulunmuş, herkesin saygısını ve sevgisini kazanmış böylesi bir ismin tercih edilmesi son derece yerinde bir karar…
Hem partiye ağabeylik yapacak, hem de Adapazarı Belediyesi ile uyum içinde çalışarak şehre hizmet edecek…
Böylesi tecrübeli isimlere her zaman, her parti ihtiyaç duyar…
Hem şehri yakından tanıyan, hem yöneticiliği bilen, hem de sözü dinlenen böylesi kişiler kolay bulunmaz ve de kolay yetişmez…

----


Gençlerin ve yeni yüzlerin yanında böylesi deneyimli isimlerin de onlara yol göstermek adına sahada olmaları gerekir…
AK Parti Genel Merkezi de böyle düşünmüş olacak ki 8 aday adayı arasından tercihini Erol Aydın’dan yana kullandı…
AK Parti ve şehrimizin için hayırlı uğurlu olsun…
Allah yeni görevinde yar ve yardımcısı olsun…
KAYIT PARASI ALANI DEĞİL ALMAYANLARI BİLDİRİN (!)
Millî Eğitim Bakanlığı her eğitim öğretim dönemi öncesi aynı açıklamayı yapar…
Neymiş efendim, velilerden “kayıt parası” istenemezmiş, şayet böyle bir talep olursa gereği yapılırmış…
Duy da inanma!
Her eğitim dönemi başında ve de bütün okulların yöneticileri kayıt parası ya da daha makul söyleyişle “bağış yapılmasını” talep eder velilerden…

----


Zira eğitim ülkemizde sadece kâğıt üstünde parasızdır…
Okulların birçok gider kalemi devlet tarafından değil okul aile birlikleri tarafından karşılanır…
O yüzden kimse kimseyi kandırmasın!
Bence veliler kayıt parası isteyenleri değil de istemeyenleri bildirsin Valiliğe…
Valilik de herhalde kayıt parası istemeyen yöneticilere bir teşekkür plaketini çok görmez!
GÜNÜN ÖZLÜ SÖZÜ
Bazı insanlar özlü sözleri çok sever, sıklıkla paylaşır ve günlük hayatlarında kullanırlar…
Ben de bir zamanlar severdim ama artık her yerde karşıma özlü söz çıkınca baygınlık geçirmeye başladım…
Amma velakin, geçenlerde sosyal medyada bir tanesine rastladım, gerçekten çok hoşuma gitti…
Kendi hesaplarımdan paylaşmadan geçemedim…
Alexander Hamilton’a ait olduğu ileri sürülen cümle aynen şöyle:
“Haklı bir siyasi davaya en büyük zararı muhalefetin acımasızca saldırması değil, yandaşlarının aptalca savunması verir!”
Nasıl ama?

----


Adeta günümüzü işaret eden bir cümle değil mi!
Oysa eleştiri; ister yapıcı, isterse yıkıcı olsun faydalanılması gereken bir argümandır…
“Yahu demek ki benim bu konuda bir eksiğim var. Şunu bir düzelteyim. Hem insanların çenesi kapansın, hem de eleştiri yapılacak bir konu kalmasın” diye düşünür insan değil mi…
Eksiğini gidermek, yanlışından dönmek bir erdem değil midir!
Ama zaman zaman öyle insanlarla karşılaşıyoruz ki haşa her türlü noksan ve kusurdan münezzehler…
Her yaptıkları iş doğru ve yerinde, maşallah hiçbir eksik ve gedikleri yok!
Bir şey söylediğin zaman hemen komplo teorilerine sarılıyorlar!
“Vay vatan haini! Dış güçlerin maşası! Başkalarının piyonu! Falancanın adamı! Filancanın tetikçisi” vesaire…
Yani suçlu karşı taraf, bizde kusur yok demeye getiriyorlar…
“Adam bir şey söylemiş ama ne söylemiş, aslı ne astarı ne, doğruluk payı var mı, gerçekten insanlar böyle mi düşünüyor” diye sorgulamak falan yok!
Hemen işin altında bir bityeniği, bir çapanoğlu arama çabası!
Ne diyelim, Allah herkese akıl fikir versin, izan ve şuur nasip etsin…
Her yaptıklarını doğru zannedip eleştirilere kulak tıkayanlar bir zaman sonra bakacaklar ki koltuk altlarından kayıvermiş!
O zaman yanıldıklarını anlayacaklar lakin iş işten geçmiş olacak ne yazık ki!