Günümüzde insan hakları geleneksel bakış açısıyla yorumlanmakta ve kamuoyuna sunulmaktadır. İnsan hakları ilk başta ‘insanları’ ,’devletin icra gücüne karşı’ ortaya konmuştur. Belki de basının kamuoyunu yönlendirme gücü ile temel hak ve hürriyetler, ifade özgürlüğü, yaşam hakkı gibi, kişilerin özgürlüklerine yönelik haklar olarak varlıklarını sürdürmektedirler. Günümüzde devletin insan haklarının pek açığa çıkmamış durumlarıyla ilgili rolünün çok az olduğu görülmektedir.
Bu rol, gittikçe büyüyen dünya nüfusunun sağlıklı yaşayabilmesi için gereksinim duyduğu ilaçlara erişebilme hakkıdır. Bu hususta hükümetler dışı kuruluşlar ve dev ilaç şirketleri önemli roller oynamaktadırlar. Gelişmekte olan ülkelerin toplumun gereksinimlerine göre araştırmalar yapmak, yeni tehditlere karşı yeni ilaçlar üretmek olanakları yoktur. Bu işi yapabilen ülkeler Batılı, “gelişmiş” ülkeler olmaktadır. Başta Amerika olmak üzere, İngiltere, Japonya, İsviçre, Avusturya, Almanya gibi ülkeleri sayabiliriz. Dünya Sağlık Örgütü bu hakkın ihlal edildiğini görerek değişik tarafların özellikle ilaç şirketlerinin sorumluluklarına dikkati çekmiştir. Amerika’nın daha İkinci Dünya Savaşı bitmeden, 1944’de geliştirdiği Gümrük ve Tarifeler Birliği Örgütü ve bugünkü adıyla Dünya Ticaret Örgütü diğer ticari hususlarda olduğu gibi ilaçların daha ucuz fiyatlarla gelişmekte olan ülkelere yönlendirilmeleri ve satılmalarında önemli bir rol oynamaktadır.
Ölümcül öneme sahip ilaç ruhsatı: Patent
Az gelişmiş ülkeleri zorlayan yasal husus ”patent” anlaşmalarıdır. Gelişmiş ülkelerin ürettiği ilaçların benzerinin yapılması, ucuza el değiştirmesi bu patent anlaşmalarıyla önlenmektedir. Patent anlaşmaları ise Dünya Ticaret Örgütünün anlaşmalarından biri olan ‘ Ticarete Yönelik Endüstriyel Mallar Hakları”nın koruması altındadır.
Büyük Batılı firmalar, İlacı üretip fiyatını belirleyen ve patent hakkı sayesinde ürettiği malın piyasada uzun bir zaman yüksek fiyattan satmaktadır. Süre ne kadar uzarsa firmanın kârı o kadar çok artmaktadır. Amerikan devleti kendi ilaç firmalarının baskısıyla, anlaşma hususunda birkaç Batı devletiyle birlikte yeni hukuksal eklemeler yaparak bu ilaçların satma, üretme, fiyat belirleme ve patent süreleri konusunda yeni haklar elde etmiştir.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin yakın zamandaki açıklamalarına göre bugün gelişmekte olan ülkelerde 2.5 milyar insan kendisi için gerekli olan ilaçlara ulaşamamaktadır. Bu insanların çoğu ölüm tehdidi altında yaşamaya çalışmaktadırlar. Zengin ülkelerde bu ilaçlara erişmek mümkün olsa bile bir kısmının fiyatını sigortaları ödemekte, diğer kesim bu ilaçlar için servetlerini harcamak zorunda kalmaktadırlar. Nadir hastalıklarda bu durum daha da vahim olarak ortaya çıkmaktadır. Öte yandan, ilaçlara erişebilen zengin ülkelerde ölüm yaşı gelişmekte olan ülkelere göre 32 yıl daha fazla olduğu gözükmektedir. Bir ülkenin çöküş sürecine girip girmediği yaşam ortalaması ile izah edilebilmektedir. 1986-1989 yılları arasında Sovyetlerdeki ölüm yaşı oranının 56 yıla düştüğünü tespit edilince Amerikan istihbaratı Gorbaçev’i zorlayabileceğine kanaat getirmiştir. Sovyetler’deki bu yaş oranı o dönemde gelişmekte olan bir Afrika ülkesindeki yaş oranı ile aynı idi. Gelişmekte olan ülkelerin bir diğer sorunu ise sağlık sigortalarının çok zayıf olmasıdır. İnsanlar, devletlerinin karşılamadığı ilaçları kendi ceplerinden almak zorundadırlar. Bu durum incelendiğinde gelirlerinin en önemli kısmını bu uğurda harcadıkları izlenmiştir. Bu durum gelişmekte olan ülkelerde erken ölüm oranını arttırmaktadır. Bazı ülkeler haklarının yoğun gereksinmesi yüzünden Dünya Ticaret Örgütü’nün patent kurallarını ihlal ederek büyük bir firmanın ilacını ülkesinde üretmiştir. Firma, devlete pazar kaybı nedeniyle dava açmış ancak ülkenin yüksek ticaret mahkemesi HIV/ AİDS için üretilen bu ilacın milyonlarca Afrikalıyı kurtardığını ifade ederek insan hakları açısından davayı reddetmiştir. Tabii her dava bu şekilde bitmemiştir. Devletler hastalığın çok yaygın olduğu hallerde ilacı ithal ederek önemli bir kısmını ceplerinden ödeyip halklarına ucuz bir fiyattan dağıtmaktadırlar. Az sayıda insanda görülen kronik hastalıklarda gelişmekte olan ülkeler bu ilaçları alamamaktadır.
Ölümün sürümünden kazanmanın küresel çarkları
Büyük ilaç firmaları daha çok para kazanmak için geniş kitleleri etkileyen hastalıklarına göre üretim yapıp pazar paylarını genişletmektedirler.1975-2008 yılları arasında üretilen ve kabul edilen 1800 ilacın ancak 1% daha küçük kitleleri ilgilendiren özel hastalıklara ayrılmış gözükmektedir. Büyük ilaç şirketlerinin araştırma ve geliştirme çabalarının ancak 10% uluslararası toplumun 90% sorunlarını ilgilendiren konularda olmuştur. Günümüzde bir milyarı aşkın insan tropical hastalığa yakalanmış olup bir kısmı yavaşça ilerleyen bir ölüme terk edilmiş gözükmektedir. Yeni geliştirilmesi gereken ilaçlar konusunda yapılan araştırma ve geliştirme çabalarının pahalı olduğu ve büyük şirketlerin bu araştırmalara 60 milyar dolar ayırdığı bilinmektedir. Ancak, bu firmaların yıllık karları 300 milyar doların üstündedir. Bu nedenle çok pahalı olan ilaç fiyatlarını araştırmaya ayırdıkları para ile izah etmemeleri gerekir.
Birçok kurum insan yaşamını ilgilendiren bu önemli hususta çeşitli kuralları ileri sürmekte ve bazı kuralların ortaya konulmasını istemektedir. Hukuki konuda çalışanlar öncelikle insan hakları anlaşmalarının çeşitli hükümlerini ortaya koyuyorlar. Özellikle Uluslararası Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklar anlaşmasının 12.maddesinde bu anlaşmaya taraf olan ülke halklarının en yüksek derecede fiziksel ve zihni haklardan faydalanmalarını sağlanır …’diyor. Bu hususta ileri sürülen husus bu anlaşmanın bağlayıcılığının özel sektörü de kapsadığı, 2000’de Birleşmiş Milletler bu konuda sekiz konuyu kapsayan Bin Yıllık Kalkınma Hedefleri diye 190 ülkenin kabul ettiği amaçlar tespit etmiştir. Bunların başında, çocuk ölümlerinin azaltılması, anne sağlığının arttırılması HIV/AİDS ve Malarya’ya ve diğer hastalıklara karşı mücadele ve ucuz ve ulaşabilir ilaçlara sahip olma, gelmektedir.
Kalkınmış ülkeler içinde küresel ortaklık oluşturup, ilaç firmaları ile birlikte gerekli ilaçlara ulaşımının sağlanması önerilmiştir. Tabii Trump’ın Amerika’sında bunun mümkün olacağını söyleyemeyiz.
İnsan haklarının geçmediği sektör: İlaç
Ne yazık ki özel sektörü bağlayan insan hakları kuralları yok. İleri sürülen önerilerden biri büyük şirketlerin insan hakları anlaşmalarını imzalamaya mecbur edilmeleridir. Böylece, Dünya Sağlık Örgütü gibi uluslararası örgütlerin büyük ilaç şirketlerini denetlemeleri mümkün olabilecektir. Bu hususta yukarda adı geçen Uluslararası Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklar Anlaşmasının 8. maddesinde yer alan ve sendikalara hükmi kimlik verdiği için sendikaların yasal sorumlulukları ve hakları bulunmaktadır. Bu yoruma dayanarak, ilaç firmalarının bu antlaşmayı onaylama yetkisi olmasa bile, kendi ulusal ve uluslararası dernekleri ve birlikleri bu antlaşmayı imzalamaya ve satın alınabilir ve ulaşılabilir ilaç üretmeye zorlanabilinir. Uluslararası hukuk açısından, Dünya Ticaret Örgütündeki patenti güçlendiren kuralların değişmesi gerekmektedir. Öbür türlü yapılacak olan bir zorlamada, kabul edilmiş uluslararası rekabet kurallarına ters düşülmüş olacaktır. İstediği ülkeye ambargo koyan ve istediği malda vergi arttırışı yapan Amerika ve Batılı müttefikleri bu duruma rıza göstermeyeceklerdir. Devletler bu konuda yeri yasa çıkarmakta isteksiz davranmaktadırlar. Zengin ülkelerin yanında gelişmekte olan ülkelerde büyük firmalardan aldıkları büyük vergileri kaybetmek istememektedirler. Yapılacak hukuksal işlemlerden biri büyük ilaç firmalarının yerine devletlerin sorumlu olacağı kuralların yaratılması olabilir. Onlar kendi firmalarını rahatça denetleyebileceklerdir
Devlet dışındaki grupların yaptığı olumlu çalışmaların başında 2008 yılında Bil ve karısı Melinda Gates’in, Tibbi Erişim Endeksi Vakfı gelmektedir. Vakıf büyük firmaların faaliyetlerini izleyerek onların bütün dünyada ilaçlara erişim konusundaki faaliyetlerini takip etmektedir. Endeks denetlenen hususlar şunlardır. Fiyatlandırma, Üretme ve Dağıtım, Araştırma ve Geliştirme, Patent ve lisanslama, ilaç yönetimine genel ulaşım, pazar etkisi, kapasite arttırımı ve ürünün ihsan edilmesi. Bu alanların her biri dört kritere göre değerlendirilmektedir; konuya bağlılık, açıklık, performans ve inovasyon.
Bu konuda, Gates Vakfı tarafından müfafatlandırılan büyük ilaç firmaları olduğu görülmektedir. Bazı firmalar, lisanslama yaparak Amerika’da kutu başına 6000 dolarlık bir ilacı gelişmekte olan ülkelere 99% fiyat indirerek vermiştir. Böylece milyonlarca kişi bu ülkelerde Hepatit_C’den müzdarip binlerce kişinin yaşamı kurtarılmıştır. Gates’in Vakfı etkin bir biçimde büyük ilaç şirketlerinin kendi üretimlerine erişmeyi yasal bir baskı olmadan yapabildiklerini göstermektedir. Bunun nedeni büyük firmaların kendi imajlarını kamuoyunda yükseltmelerinin ürünlerinin promosyonunun artırabilmiş olması ve tüketicileri direkt olarak çekebilmesidir. Kamuoyu imajının olumlu gelişmesi ise hisse senedi sahiplerinin firmaya daha çok yatırım yapmalarını sağlamaktadır. Gene yapılan öneriler arasında ilaca erişim endeksinde en az puan alan firmaların cezalandırılmasıdır. Bu nedenle yeni bir suç tanımlanmasına gidilmesi gerekmektedir.
Bu hastalığın reçetesi var mıdır?
Sonuç olarak sağlığın temel ve önce gelen bir insan hakkı olması ve ilaca ulaşmasında bunun bir aracı olduğu kabul edilmeleridir. Büyük şirketler kronik hastalıkları için üretilen ilaçlara daha çok önem vermektedirler .Bunun nedeni hastaların en aşağı 15-20 yıl bu ilaçları kullanmalarıdır. 65 yaşlarından sonra hastalıklar ve ilaç kullanımları arttığından, bu yaşlarda kazançlarda emeklilik yüzünden azalma meydana geldiğinde ilaçlara erişim, özellikle sigorta sisteminin zayıf olduğu ülkelerde çok büyük sorunlara neden olmaktadır. Birleşmiş Milletler’in Dünya Sağlık Örgütü, bu hususta çaba göstermesine rağmen devletleri ve firmaları zorlayarak müeyyide uygulayacaklar kurum ve kurallar olmadığı için uluslararası hükümet dışı kuruluşların ve ulusal ve uluslararası kamu oyunun bu konudaki çabaları önem kazanmaktadır. Devletlerin yapabilecekleri, Dünya Ticaret Örgütü’nün ilaçların patentleri hususundaki kurallarını gelişmekte olan ülkeler lehine sınırlandırmalarıdır. Yoksa, Amerikalılar bile Kanada’ya geçip ilaçlarını daha “insancıl” olan bu ülkeden almaya devam edeceklerdir. Başkaları hakkında sayfalarca insan hakları ihlalleri raporları yazanların önce kendilerine bakmaları gerekmektedir.