Hakan Günday’ın Kinyas ve Kayra eserinde “her şey yolundaymış gibi görünüyordu. Ve herkes görünene aldanmaya hazırdı. Çünkü görünene aldanmak, hayatı dayanılır kılmanın ilk şartıydı.” ; alıntısı benimzaten sorguladığım toplum davranışını gözümün önüne bir daha çıkardı…

Bu satırların hedefi kendi kafamdaki deli sorularına yanıtlarını sesli düşünmenin farklı versiyonu yazarak düşünerek bulmaksayın okuyucum. Güzel tarafı bu arayışa sizleri de dâhil etmem. Yine kendi dünyamdan örnekler vererek sizlere yeni şeyler göreceğiniz pencereler açabilmek…

İlk paragraftaki kitap alıntısına geri dönelim ve düşünelim. İnsan hayatı katlanabilir olarak yaşama gayesiyle illa ki gözünün önüne perde mi çekmesi gerek?

İnancımız gereği mükemmel yaratıldığımızı düşünmek durumundayken, Yaradan’ın bizi gerçeklere katlanamayacak kadar aciz yarattığını mı düşünüyoruz? Cevabımız hayırsa eğer ise niye öyle davranıyoruz?

Gerçek, gerçek diyorsun da ne bu gerçekler derseniz eğer; savaşların hiç bitmeyecek olduğu bir gerçeği, bu dünya döndükçe masumların kanı hep akacak maalesef.

Kendi yaşamımdan bir örnek; ülkemizdeki engellilerin yaşamındaki zorlukların yakın zamanda asgari düzeye bile inemeyecek olması.

En ağırı ölüm gerçeğidir aslında. Herkes bu kelimeyi duyunca suspus oluyor. Ortamda küfür edilmiş etkisi oluşuyor. Konuyu açan susturuluyor ve mevzu başka yerlere kayıyor. Lakin mukadderat deyip geçiştirilemeyecek kadar derin ölüm gerçeği.

En ağır gerçekleri yazmaya çalıştım ama aklıma gelmeyen, yürek yaralayan, milyonlarca gerçek var ve insan var oldukça bu gerçekler olacak…

Bu gerçekleri bilmek günümüz insanının çalışma azmini, şevkini niye aşağı düşürür ve düşüreceğini düşündürür ben bunu anlamakta güçlük çekiyorum. Amaç sadece koyulan hedeflere ulaşmak mı? Kendimize bile söylemesek bile egomuzu tatmin etmek için mi hedeflere doğru ilerlerken gözümüzün önüne set çekiyoruz?

Cihad etmeye bu gerçekler bilinerek başlanılıyor. Yaygın ifadenin aksine cihad sadece savaşmak değildir. Hele günümüzün hain teröristleri gibi İslam’ı kullanarak kendilerinden olmayan her şeyi katledenlerin kural tanımaması hiç değildir.

Gerçekleri bilince, oluşan çaresizlik durumunu alt edebilmektir cihad. Bildiğimiz gerçekler bizi çaresizliğe mahkûm edip korkup kaçmak eylemini ve günahı işletecekse elbette bilmeden yaşamak daha evladır.

Lakin Hz. İbrahim’i (a.s.) yakmak için hazırlanan dev ateşe su taşıyan karınca kadar yüreğimiz yok mu? Söndüremeyeceği ateşe sadece tarafını belli etmek için gidecek kaç kişiyiz?

Gerçekler kişiyi karamsar yapmaz sayın okuyucum. Olmayacak duaya sadece “amin” denmemeli. O dua her şeye rağmen edilmeli Dua absürd olabilir ama Allah’a yakarma güzeldir…

Her gün binlerce masum öldürülürken tüm dünyanın gücü bir masuma yetse bile o güç kullanılmalı. Engelli hakları yıllarca hiçe sayılacağını bilsek bile gücümüz yettiğince hak aranmalı. Ölüme rağmen yaşanmalı inadına. Tüm bunlardan önce makul umutlar kurup kandırılmayacağız sonra da kalan sağlar bizim demeyip gidenin ardından bir gözyaşı dökeceğiz en azından…

Size Özdemir Asaf’ın“kaybedeceğini bile bile neden mücadele ediyorsun dedi,öleceğini bile bile yaşadığını unutmuştu o an bozmadım”sözüyle veda etmek istiyorum Allah’a (c.c.) emanet olun…

e-mail : [email protected]