Değerli okurlar, bildiğiniz üzere Tevhîd dini İslam’da heykel yapmak yasaktır.
Tarihi bulgulara göre insanlığın hidayet yolundan saparak heykel yapması ve sonrasında kendi elleriyle yaptıkları heykelleri tanrı edinerek tapmaları M.Ö. 6- 7.yüzyıllara dayanıyor. Eski çağlarda kil, taş ve mermerle başlayan heykel yapma sanatı, İslam sanatları içinde yer almaz. Heykel, antik çağlardaki pagan toplumların sanat üzerinden Allah’a şirk/ortak koşmalarının ifade şekli olmuştur.
Zeus, Poseidon, Artemis, Afrodit, Apollon gibi çoklu tanrılara inanan Batı düşüncesini kuşatan ruh hali İslam’da yasaklanan şirkin izdüşümüdür. Bugün müzelerde sanatsal hayranlıkla seyredilen heykellerin müşriklere ait tarihsel bir zihin geçmişi var. İnsanın kendi eliyle taştan yaptığı “cansız ve ruhsuz” heykellerin bir dönem sonra tapınılan tanrılara dönüşmesi ne kadar acı.
Seküler akla iman eden modern insan, yaşadığı günden geriye bakınca eski tarihlere ait Zeus’un heykeline tapan müşrik paganları ilkel (primitive) bulurken, kendi nefsini (hevâ) ilah edindiğini görmez. Bilimi de tanrı yerine koyar. Artık modern yaşamın kendine has –reddedilmesi gereken- yeni tanrıları var.
***
Peygamber Efendimiz (sav) Mekke’yi fethettiğinde Kâbe içinde yüzyıllardır var olan Lat, Menat, Uzza, Hubel isimli putların heykellerini yıkarak Beytullah’ın içini temizlemiş ve insanları heykel üzerinden Allah’a şirk koşmaktan sakındırmıştı.
Kur’ân-ı Kerîm’de, Hz. Nuh (as) kavminden olup tufanda helak olan çoğunluğun düşüncesini anlatan ayete göre: “İnsanlara dediler ki: Sakın ilâhlarınızı bırakmayın; hele Ved’den, Suvâ’dan, Yeğus’tan, Yeûk’tan ve Nesr’den asla vazgeçmeyin!” (Nuh Sûresi. 71/23)
Tefsir kaynaklarına göre ayette geçen isimler aslında Âdem’in (as) çocuklarına veya sâlih kişilere ait isimler olduğu rivayet edilir. Buna göre sâlih kişilerin ölümünden sonra, önceleri onların anılarını canlı tutmak ve hâtıralarına saygı gösterip şefaatlerini dilemek amacıyla heykelleri yapılarak her birine temsil ettiği sâlih kişinin ismi verilmiş; fakat zamanla kutsallık yüklenen bu heykellere tanrı gözüyle bakılıp tapılmıştır. İlmî kaynaklar bu heykellerin Câhiliye döneminde yaşayan Arapların, “tanrıları” arasında yer aldığını kaydetmektedir. Nitekim Araplar çocuklarına “Vedd’in kulu, Yegûs’un kulu” anlamında Abd-u Vedd, Abd-u Yegûs adlarını veriyorlardı (Zemahşerî, IV, 164; Râzî, XXX, 143; Şevkânî, V, 346).
Muhtemelen bu isimler Nûh’un (as) gemisinde bulunan müminler tarafından sonraki nesillere anlatılmış, onlar da sapkınlığa düşünce tanrılarına bu isimleri vermişlerdir. Ölümlü insanlar adına yapılan heykel/büst ve türevleri tarih boyunca metafizik sapkınlığın başlangıç noktası olmuştur.
Malazgirt’ten (1071) itibaren Anadolu topraklarında kurulan Türk Beyliklerinde, Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu’nun neşet ettiği Anadolu İslam kültüründe neredeyse bin yıl boyunca heykel yoktu. Ta ki Türkiye Cumhuriyeti kurulana kadar…
Türkiye Cumhuriyeti’nde ilk heykel, Atatürk’le birlikte başladı. Dünyada 35 ülkede heykeli olan, 120 cadde ve 35 meydana adı verilen tek lider Mustafa Kemal Atatürk'tür.
“Atatürk, devrimleri simgelemek ve kentlerimize “çağdaş bir görünüm” kazandırmak üzere anıt heykellerin yapılmasını istemiştir. Böylelikle uygarlığın bir göstergesi olarak kabul ettiği heykel sanatını da toplumla kaynaştırmayı hedeflemiştir. Bundan dolayı 1926–1938 yılları arasında Türkiye’nin farklı kentlerine dikilen anıtların büyük kısmı Atatürk heykelleri başta olmak üzere “Atatürk” imgesinin yer aldığı heykel ve kabartmalardan oluşmuştur. ” (Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı Ansiklopedisi)
Cumhuriyet ilanından sadece iki yıl sonra 1925’te yapılan Sarayburnu Atatürk Heykeli, Türkiye’de dikilen ilk Mustafa Kemal Atatürk anıtıdır. İstanbul Belediyesi tarafından Avusturyalı Heinrich Krippel'e, (1883-1945) yaptırıldı. Hemen ardından 1927’de Ankara Etnografya Müzesi önüne dikilen heykel ise İtalyan Pietro Canonica’ya (1869-1959) yaptırıldı.
Atatürk’ün ber-hayat iken kendi heykellerini yaptırdığı diğer yabancı heykeltıraşlar şunlardır. Ankara Kızılay Güven Anıtı (1935) - Macar Anton Hanak (1875-1934), Türk Tarih Dil Kurumu Atatürk Büstü (1937) -Avusturyalı Joseph Thorak (1889 -1952)
Hâsıl-ı kelâm; 1925-1938 yılları arasında Gazi Mustafa Kemal Atatürk, hayattayken ülkenin çeşitli şehirlerinde 45 heykelini diktiren adamdır.
Sarayburnu Parkı'na Mustafa Kemal Atatürk heykeli dikilmesi fikri 1924 yılında İstanbul Belediye Başkanı olarak atanan Emin Bey'e (Erkul) aittir. Belediye Meclisi tarafından onaylanan bu önerinin gerçekleştirilmesi için komisyon kurulmuştur. Heykel Viyana'da yapılmış, parçalar halinde Türkiye'ye getirilmiş ve heykeltıraşın denetiminde yerine oturtulmuştur.
Atatürk, kendi heykelinin açılışından sonra belediye yetkililerine gönderdiği telgrafta şunları söylemiştir: "Muhterem İstanbul Halkının ilk defa heykelimi dikmek suretiyle gösterdiği yüksek kadirşinaslıktan ve resm-i küşat münasebetiyle hakkımda izhar buyurulan necip hissiyattan dolayı samimi teşekkürlerimi arz ederim. Sözün bundan sonrası heykeltıraşlarındır."
Gelelim yüz yıl sonrasına. 1923’ten 2023’e.
14 Mayıs seçimleri öncesinde CHP Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan, Recep Tayyip Erdoğan’ın tekrar seçilmesi halinde heykelini diktireceğine dair söz vermişti. Yaşayan bir kişinin heykelinin dikilmesi için kendi rızası olması gerektiği için CHP’li Tanju Özcan’da Cumhurbaşkanlığına mektup yazarak sözünü yerine getirmek için izin istedi.
Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanlığından verilen cevap manidar:
"Sayın Cumhurbaşkanımız devlet adamlarının heykelleriyle değil; hizmetleriyle anılması gerektiği hususuna vurgu yaparak, heykelinin yapımına muvafakatlerinin bulunmadığını ve yapılması düşünülen heykel masrafı tutarında ihtiyaç sahibi Bolulu vatandaşlarımıza yardım yapılmasının daha yerinde olacağını tensip buyurmuşlardır"
Türkiye, bir zamanlar redd-i miras yaptığı şanlı geçmişiyle barışıyor. Milletimiz, ait olduğu İslam kültür havzasına geri dönüyor.
Geçen geçti. Dem bu demdir, dem bu dem. Tarihin cilveli serencâmına bakınca ibret alıp şükrediyoruz. El-hamdu lillahi Rabbi’l âlemin.