Anadolu’da hayâl-perde-gölge oyunu ilk defa 1400’lü yıllarda İranlı Şeyh Küşterî tarafından Küşterî Meydanı adıyla Bursa’da oynanmıştır. 1950'li yıllara kadar Bursa Belediye Binası karşısında Şeyh Küşterî’nin mezarı vardı. Şeyh Küşterî gömüldükten sonra, mezar çevresi Osmanlı Sicillerinde Küşterî Mahallesi olarak anılmaya başlanmıştır.
Günümüzde artık pek bilinmeyen Hacivat–Karagöz oyunu Geleneksel Türk Tiyatrosunun başlıca türlerinden biridir. Perde gerisindeki kandil/ışık sayesinde gölgeleri perdeye yansıtılan karakterler arasında geçen hikâyeler çocuklar için eğlencedir. Büyükler içinse manası başkadır. Girizgâh konuşmaları derin metafizik konuların üstü örtülü olarak anlatılmasıdır.
Tasavvufî semboller içeren perde gazellerinde dünyamız hayâl perdesine benzetilmiştir. Yüksek metafizik hakikatler içeren perde sözlerinde aldandığımız hayatın geçici bir gölgeden ibaret olduğu anlatılır. İzleyicinin gördüğü perde, hayâl perdesine benzeyen dünyayı tasvir eder. Perdeye akseden kukla tasvirlerin görüntüsü ancak arkadaki kandil uyanınca görünür. Perde gerisindeki ışık/nur kaybolunca tasvirler görünmez olur. Oyun şeklinde anlatılmak istenen ibretlik hakikat şudur. Zıll-u Hayâl (hayâlin gölgesi) perdesi olan dünya fânidir. Dünyaya aldanmayın. Ecel gelince ruh bedenden çıkar görünmez olan gerçek âleme göçer. Ölüm gelince tüm hayâller biter. Ölümle birlikte gölgeler kaybolur hakikat başlar.
“Üsküdar’da bir Attar Dükkânı” kitabı yazarı Ahmed Yüksel ÖZEMRE, Üsküdar’da geçen çocukluk hatıralarında mealen şöyle anlatır:
“Sekiz veya on yaşlarındaydım. Üsküdar’a Karagöz oyunu gelmişti. Babamla beraber gittik. En ön sırada oturduğumuz için perdeyi rahatça görebiliyordum. Çok heyecanlıydım. Nedense babam, yanında oturan arkadaşıyla fısıltı halinde oyunun sözlerini konuşuyorlar oyunla ilgilenmiyorlardı. Bense tüm oyun boyunca perdede gölgesi görünen kuklalar yerine perde gerisinden onları oynatan ve konuşturan ustayı merak ediyordum. Oyun bittiğinde, babam merakımı anlamış olacak ki, oradaki görevli birine usta ile tanışmam için yardımcı olmasını rica etmişti. Görevliyle birlikte perdenin ardına geçtik. Usta: “Gel bakalım evladım. Perde gerisindeki ustayı mı merak ettin? Diye sordu.“Evet Efendim” deyip kemâl-i edeble ustanın elini öptüm. Başımı sıvazlayıp tebessüm ederek ömrüm boyunca unutmayacağım o sözleri söyledi. “Evladım, sen bu yaşta perdeye aldanmayıp perde gerisini merak ettiysen bil ki bir gün hakikat perdesi sana açılacaktır.”
Off.. Hayy, Hakk
Temâşâ-i hayâl erbabına özge temâşâdır
Meâli ehline mâlum olur ise de sırrı muammadır
Ne anlar cahil-i nâdân olan sırrı muammadan
Bakar zâhir gözüyle sanki mîr-atı mücellâdır
Verâsın fehm-ü idrâk eyleyen yârâna aşk olsun
Değildir ehl-i irfâna hafî zâhir hüveydadır
Misâl etmiş onu Şeyh Küşterî gülzâr-ı dünyâya
Anınçün sâbıka zıll-i hâyâl ile müsemmâdır
Ul-ül ebsâr olan çeşm-i faziletle nigâh eyler
Cihâna ibret gözüyle bakmayan zahirde âmâdır.
Hayy (Diri) ve Hakk (tek gerçek) olan Allah’tır. Hayâl oyunu (Hacivat-Karagöz) ancak erbâbının anlayabileceği bir oyundur. Ki oyunun anlatmak istediği hakikati ancak o kişiler anlayabilir ama işin sırrı bilinmez. Cahil-i nâdân (kalp gözüyle bakmayanlar) ne anlar bu sırrı. Onlar sadece bir aynaya bakar gibi sadece dış görünüşü seyreder. Zâhir (dış) görüntünün ardındaki bâtın (iç) görüntüyü anlayabilen dostlara aşk olsun. İrfân ehline bu anlam gizli değildir. Onlara hakikat ayan beyan ortadadır. Şeyh Küşterî, perde oyununu dünyadaki gül bahçesine misal olarak vermiş ve bu sebeple dünyayı hayâl gölgesi olarak isimlendirmiştir. Akıl sahipleri dünyaya kalp gözüyle, faziletle bakarlar. Dünyaya ibret gözüyle bakmayan hakikatte kördür.
Şeyh Küşterî’ye rahmet olsun. Ya Rabbi! Bize eşyanın hakikatini öğret. Gözümüzden, kalbimizden gaflet perdesini kaldır. Seni zikretmek, sana şükretmek ve sana güzelce ibadet edebilmek için bizlere yardım eyle. Âmin.