Belki üç ya da altı ay da bitecek bir cami onarımı, bir buçuk yıl sürüyor.
Şikayetlere ve serzenişlere sebep oluyor.
Bir buçuk yıl, çevresinde enkaz yığını ile merkezin tam ortasında çevre ve görüntü kirliliği yapıyor.
Neyse ki ve çok şükür ki bir buçuk yıl sonra hizmete açılıyor.
Ama açılış töreni yapılıyor!
Siyasetçilerimiz en önde pozlar veriyor, camiden ziyade politikacılarımız öne çıkıyor!
DİB’nın onlarla poz vermesi ve açılış törenini onaylaması ayrıca tartışılmalı, iyi analiz edilmeli, Dinin ortak payda, başkanının da ortak Din hizmetkarı olduğu unutulmamalıdır.
Bir kere cami açılışlarında tören yapılmaz, yapılmamalı.
Çünkü orası yalnız ibadet edilen ve yalnız Hak rızası güdülen, güdülmesi gereken yerlerdir.
Başka hiçbir niyet, gaye, amaç, hedef ve eylem düşünülmez, kalpten dahi geçirilmez, geçirilmemelidir.
Hele hele siyasi amaç, niyet ve eylem asla ve kata düşünülemez.
Daha umumi/genel bir ifadeyle, DİNİ VE MİLLİ DEĞERLER GİBİ, MİLLETİMİZİN TÜMÜNÜN ORTAK DEĞERLERİ ( Din, Kur’an, Hz. Peygamber, Cami, Vatan, Bayrak, Ordu, Tarihi şahsiyetlerimiz, Yargı, Güvenlik teşkilatları…..gibi ), ŞAHSİ VE SİYASİ EMELLERE ALET EDİLEMEZ, EDİLMEMELİDİR.
Zira onlar, toplumumuzun ortak değerleri, ortak paydaları, çimentoları, harçlarıdır.
Herhangi bir siyasetçi kullandığında, onun ve onun gibi düşünenlerin, onun yanında olanların değeri haline gelir. En azından erozyona uğrar, aşınır, itibarsızlaşır.
Camiler de bunlardan biridir.
Hizmete açılacak bir cami varsa, tören yapılmaz. İlk namaz kılındığında, dua kısmında görevli imam hatip duasına dahil eder ve iş biter.
Velev ki açılış yapıldı. Hiçbir siyasetçi katılmaz, katılmamalıdır.
“Onlar da insan ve camiye gelme hakları vardır” denildiğini duyar gibiyim!
Elbette gelmeliler. Ama en arkada, görünmeyecek, fotoğraf çektirmeyecek, poz vermeyecek, politik gülücükler atmayacak şekilde gelmeli, namazı herkes gibi kılmalı, ama en arkada ve ya ortalara dağılıp, gurup halinde değil, münferit kılmalı, görünür bir çabaya, pozisyona girmemelidirler. Hatta tebdili kıyafet etmelidirler ki, takvaya en uygun olan budur.
Çok gecikmiş bir açılış ise, katılım daha da zorlaşmalı, utanma ve mahcubiyet gösterilmeli, sosyal basında bir kardeşimizin yazdığı gibi, hiç görünmeden en arkalara saklanılmalıdır.
Camilere, Cumalara, cenazelere giderken, bırakınız töreni, gösteri ve reklamı, niyetler bile yoklanmalı, Hak rızası dışında bir iç ses geliyorsa, geri dönülmeli, taziyeler ise, evlerine gidilerek yapılmalıdır. Veya hiç görünmeden, en arkalarda veya aralara serpilerek, tebdili kıyafet edilmelidir.
Hepsinden büyük, büyükleri ve ağabeyleri hatta amcaları, içlerinden biri olarak, yarım asırdır, onlar yokken bu davada olanlardan ve yıllardır onlarla beraber aynı yoldan yürüyenlerden, oy verenlerden olarak söylüyor, ikaz vazifemi yapıyorum.
Yapmayın, etmeyin!
YARADAN’nın rızasını çok erteledik, öteledik. Siyaset ve oy hesabı her şeyin önüne geçti.
Her türlü değer siyasete malzeme oldu. Değerlerle ilgisi olmayanlara bile örnek olduk, onları da öğrettik, alıştırdık!
YARADAN’ı hep gücendirdik. Yaptığımız birçok hayırlı iş bile, Hak rızasının önüne başka rızalar! geçtiği için, faydasını, mürüvvetini göremiyor, belalardan belalara sürükleniyoruz.
Depremler, seller, heyelanlar, virüsler, savaşlar, terör, şehit üstüne şehit vermeler, dış baskılar, iktisadi sıkıntılar, işsizlik, cinayetler, hırsızlıklar, tırafik kazaları, kısaca bin türlü bela başımızdan eksik olmuyor.
Allah beterinden korusun. Böyle devam edersek, kıyameti zorlarız!
Özel hayatımızda ne yaparsak yapalım, her türlü hatayı, günahı ve sevabı işleyelim.
Bu başkasını, milleti, Türkiye’yi ilgilendirmez. Allah ile kul arasındadır ve hesabını işleyenler verir.
Ama topluma bakan, kamuya ait, kamuyu ilgilendiren, kamuyu etkileyen, zarar veren, kötü örnek olan ve hususen İslam’a ve Müslümanların geneline zarar veren, itibarlarını zedeleyen, bireysel günahtan çıkıp toplumsal büyük günaha, kul hakkına giren iş ve eylemlerden uzak duralım.
Küçük bir örnek: Evimizi kirletebiliriz ve zararı sadece bize, kendimize aittir.
Ama çevreyi, caddeyi, sokağı, parkı, yeşil alanları, dereleri, gölleri, denizleri, kamu binalarını, camileri, okulları, şehir mobilyalarını kirletirsek, zararı tümümüze ait olur ve bireysel günahtan çıkıp, toplumsal, kamusal günah olur ve kul hakkına girer. BİREYSEL GÜNAHIN CEZASI BİR İSE, TOPLUMSAL/KAMUSAL OLANIN BELKİ BİNDİR, MİLYONDUR.
Haydi dostlar!
Bir daha düşünelim!
Biz ne yapıyoruz? Nerede hata yaptık, yapıyoruz diye bir daha kendimizi sorgulayalım, hesaba çekelim, muhasebe edelim.
TİTREYİP KENDİMİZE DÖNELİM.
Söylediklerim, en önce ve en başta bu yazının sahibine ve hepimizedir.
BİRBİRİMİZİ İKAZ EDELİM. İKAZ EDENİ SEVELİM, ETMEYENDEN UZAK DURALIM.