Yazı konusuna girmeden önce dikkatinizi çekmek istediğim bir kurum var. TİKA.
Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı, 1992 yılında kurulmuştu.
1991’de NATO ve Doğu Bloğu arasında soğuk savaş sona erdi. Sovyet Rusya’nın (SSCB) dağılmasıyla birlikte dünyada ve özellikle Balkanlarda değişimler yaşandı. Birçok yeni ulus devlet tarih sahnesine çıktı. Ortak tarih ve kültürel değerlere sahip olduğumuz yeni kurulan ulus devletlerin Türkiye’den büyük beklentileri oluşunca, Rahmetli Turgut Özal tarafından TİKA kurulmuştu.
Türkiye o dönemde zor bir süreçten geçiyordu. “İstikrarsız koalisyonlar” ve siyasi yapının zayıf olmasıyla birlikte bir de ekonomik yönden Dünya Bankası’ndan direktif alan borçlu bir ülkeydik.
Ne yazık ki TİKA, bu hengâme içerisinde uzunca bir süre aktif çalışma yapamamış, kalıcı projeler üretememişti.
2002 yılında AK Parti’nin iktidara gelişiyle birlikte Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın emriyle Sayın Hakan Fidan, TİKA’nın başına getirildi. Hakan Fidan yönetimindeki TİKA, kısa zamanda Afrika, Balkanlar, Ortadoğu ve Türkî Cumhuriyetler de hatırı sayılı projelere imza attı.
TİKA’nın yol haritasını döşeyen ve başarılı çalışmalara imza atan Hakan Fidan, Cumhurbaşkanımızın -çok isabetli- bir kararıyla, Millî İstihbarat Teşkilatı’nın başına getirilince, TİKA bayrağını Serkan Kayalar devraldı.
TİKA, ülkemizin gurur duyulacak kurumlarından biridir. Balkanlara defaten yaptığım seyahatlerde, TİKA’nın ne kadar önemli hizmetlere imza attığına şahidim.
Şimdi, TİKA’nın çok aktif olduğu Kuzey Makedonya’nın önemine gelelim.
TİKA Başkan Yardımcısı Dr. Mahmut Çevik, geçen hafta Kuzey Makedonya’daki Türklerin kurduğu MATÜSİTEB’in Olağan Kurulu hakkında tebrik mesajı yayınladı.
Yaklaşık altmış beş dernekten oluşan MATÜSİTEB Türk iradesinin, Kuzey Makedonya Parlamentosu’nda güçsüz kalmasının nedenlerini de konuşmalıyız.
120 sandalyeli Makedon Meclisinde sadece üç Türk Milletvekili var. Dikkatinizi çekerim. Kuzey Makedonya nüfusunun neredeyse yarısı Arnavut’tur.
Ne yazık ki, TDP – Türk Demokratik Partisi Genel Başkanı Kenan Hasip, “Müslüman Arnavutlar” yerine Sosyal Demokrat Birliği Başkanı “Makedon” Branko Çırvenkovski‘yle koalisyon kurdu.
Ortodoks/Hıristiyan Makedonlara karşı mücadele eden Arnavutların, Türklerle birlikte neden hareket etmediğini anlamak için biraz geriye gitmemiz gerekiyor.
1945 yılında kurulan Federal Yugoslavya’da sisteme hâkim olan Slav, Hırvat ve Makedonlar, yaklaşık altmış yıllık süreç içerisinde çoğu zaman kendi ırklarının menfaati için çalıştılar. Kimi zaman da çıkar çatışmaları sebebiyle siyaseten ortak hareket etmek zorunda kaldılar.
Sırp, Hırvat ve Makedonları mecbur kaldıklarında ortak hareket etmeye zorlayan güç, Osmanlı bakiyesi, yani Müslümanlardı.
Balkanlar’da İslam’ın varlığından rahatsız olan hâkim güç, sistematik olarak güçsüz, savunmasız ve azınlık olan Müslümanlara karşı özellikle 1950 yılında itibaren bazen güç kullanarak bazen de politik oyunlarla, “Osmanlı izlerini” yavaş yavaş silmeye başladı.
Sırp ve Makedon devlet aklı, iki şeyi başardı.
Birincisi, rejim gücünü kullanarak, Osmanlı bakiyesi olan Türk, Boşnak ve Arnavut’ları Türkiye’ye göçe zorladı. Kısa zamanda “etnik nüfus” yapısını kendi lehine çevirdi.
İkincisi, Arnavutlar ve Türkleri birbirine düşürdü…
Kuzey Makedonya'daki en büyük Arnavut Parti olan Demokratik Bütünleşme Birliği (BDİ) ile Türklerin ortak hareket etmemesinin sebebi, Müslüman Türk ve Arnavutların arasına elli yıl önce Slav aklıyla ekilen “fitne “ tohumlarıdır.
Agâh olalım, Beyaz Türklerin “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur!” ırkçı düşüncesi devam etseydi, “Türkiye Yüzyılı” hayali kurulamazdı.
Her şey aslına döner. Bayrak düştüğü yerden kalktı. Şimdi, bayrağı daha da ileri taşıyacak “Alperenler”de sıra.
Sadece “alp” olmak yetmiyor, “eren” de olmak lazım.
Duacıyız, ümitliyiz.