Bir önceki yazımda kaldığımız yerden devam edelim.
Balkanlar da bugünü anlamak için elli yıl geri giderek tahlil yapmak gerekir demiştim.
Federal Yugoslavya sınırları içerisinde azınlık ve yetim kalan Balkan Müslüman Türklerinin acı hatıralarına örnek olarak Yücelciler hareketini hatırlamak gerekir.
Sadece, 1952 – 1953 yılları arasında yaklaşık iki yüz elli bin Müslüman Türk azınlık, Aleksander Rankoviç dönemindeki baskı ve zulümlerden dolayı Türkiye’ye göç ederek muhacir oldular.
1950 – 1966 yılları arasında Yugoslavya’da sistematik olarak uygulanan Panslavist politikanın amacı, Balkanlarda Osmanlı bakiyesi olarak kalan Türkleri, Müslüman Arnavut ve Boşnakları yok etmekti.
Yaşatılan travmayı anlamak için, yaklaşık yüz yıla yayılan zaman diliminde Balkan topraklarında bulunan 50 bin caminin yıkılıp yerle bir edildiğini, yüz binlerce masum Müslümanın katlediğini söylemek yeterlidir sanırım.
Sosyalist Yugoslavya’ya bağlı olan Makedonya’da İslam ve Türk kimliklerini koruyabilmek için mücadele edenlere Yücelciler derlerdi. Yücelciler hareketi, 1941 yılında Üsküp’te Şuayp Efendi tarafından kurulur. Şuayp Hoca; şehirdeki Ataullah Efendi Medresesini bitirdikten sonra Mısır’a gider. El-Ezher Üniversitesinde Arapça, fıkıh, kelam ve tasavvuf ilimleri üzerine icazet alarak Üsküp’e geri döner.
Osmanlı sonrası Balkanlarda yetim kalan Türklerin dinlerini, millî kültürlerini, edebiyat ve sanatını yaşatmak amacıyla kurulan bu teşkilat, Tefeyyüz isminde bir de okul kurar. Türkçe kitap ve dergileri basarak halka dağıtır. Üsküp radyosunda Türkçe programlar yaparlar.
Makedonya’da etkili olan bu faaliyetler çok geçmeden Sosyalist Yugoslavya tarafından tehdit olarak görülür. İhbar ve suçlamalar neticesinde mahkemeye çıkarılan yüzlerce Üsküp’lü Müslüman Türk’e çeşitli cezalar verilir. Yugoslav Mahkemesi, Yücelci Müslümanların lideri ce hareketin kurucusu Şuayp Efendi ve üç arkadaşına idam cezası verir.
1948 yılında Şuayp İshak Aziz, Abdurrahman Ali, Nazmi Ömer Yakup ve Âdem Ali Âdemi kurşuna dizilerek şehit edilirler.
Baskıdan bunalan Türkler, Demokrat Parti ve Menderes öncesi bir dönemde yardım almak için Ankara’ya heyet gönderirler. Dönemin Başbakanı ve CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’den aldıkları cevap acı ve manidardır.
İsmet İnönü, Üsküp’ten gelen Türk’lere şöyle der:
“Mîsâk-ı Millî hudutları dışında Türk ve Müslüman unsuru diye bir şey kabul etmiyorum. Zaman çok vahimdir. Türkiye dışarı ile uğraşmamalıdır. Türkiye’nin başını ağrıtmayın”
Büyük umutlarla geldikleri Ankara’da hayalleri yıkılan Makedonya Türk Heyeti ne yazık ki Üsküp’e eli boş döner.
Yaklaşık on yıl sonra Federal Sosyalist Yugoslavya mahkemesi tarafından asılacak olan bu dört Müslüman Türk idam edildikten sonra rejim tarafından gizlice gömülür.
Mezar taşları bile olmayan o vatanseverlerin kabirlerinin nerede olduğu bugün dahi bilinmiyor. Balkan coğrafyası sanki yaşam ve ölüm arasında sarkaçta kurulmuş bir köprü gibidir.
Balkanlar adı üzerinde, “bal ve kan”dır.