103 emekli amiralin ülkeyi ve siyaset dünyamızı etkisi altına alan gece yarısı operasyonu ile ülkenin gündemine taşıdığı sözüm ona bildiri, yani tüm açıklığıyla buram buram tehdit, şantaj ve darbe kokan açıklamaya yönelik toplumsal tepki, kartopu gibi giderek bir çığ haline dönüşmeye başladı…
Bu doğrultuda çarpıcı tepkisiyle konuya değinen ve bir zamanlar sudan bahanelerle ordudan atılan, her biri donanımlı, vatan sevgisi ile dolu subaylar arasında yer alırdı Binbaşı Arif Çelenk…
Eşinin başörtüsü nedeniyle ordudan ihraç edilenlerden sadece biriydi…
Kahraman bir Türk subayı idi…
Madalyalarla dolu siciline bir de şerh düşülmüştü; “Hiç bir kurum ve kuruluşta yer alamaz.” şeklinde…
Bir ara bakanlık görevinde bulunan Prof. Dr. Sami Güçlü ve yine aynı dönemin Mersin Milletvekili, Sakarya Üniversitesi eski akademisyenlerinden rahmetli Prof. Dr. Ömer İnanç’ın da sahip çıkmasıyla, Adapazarı Belediye Meclisinde görev vermiştik (1994-99) Arif Çelenk’e…
Ellerinden alınan tüm haklarına, AK Parti’nin çıkardığı bir yasayla yeniden kavuştular Arif Çelenk ve onun gibi yüzlerce subay…
Çelenk, benim de hizmette bulunduğum Adapazarı Belediyesinde danışman kadrosunda görev almıştı…
Daha sonra yapılan inanılmaz baskılardan dolayı Sakarya’dan kopup Bursa’ya yerleşen bu kahraman ve çelebi ruhlu komutan, Bursa Büyükşehir Belediye Meclisi üyeliğiyle, ülkesine farklı bir alanda hizmet veriyor şu sıralarda…
Türk siyasi tarihine “postmodern darbe” olarak geçen ve “etkisi bin yıl sürecek” denilen 28 Şubat darbesinin üzerinden 24 yıl geçti…
Ama o yılmadı, mücadelesini sürdürdü ve sonunda kazanan oldu…
28 Şubat Platformu Başkanı Arif Çelenk, 28 Şubat’ın Türkiye’de bıraktığı izleri anlatmış, Milat Gazetesine…
Diyor ki;
“28 Şubat, Türkiye Cumhuriyeti demokrasi tarihine bir karabasan gibi çöken, milli unsur ne varsa onu yok etmek amacıyla planlanmış, kurgulanmış ve uygulamaya konulmuş bir organizasyondur. İnsanlarımızın neredeyse yarısı orduyu, başörtüsüyle uğraşan başlıca bir kurum olarak görmüştür. Bizim ülkemizde kış mevsimleri soğuk olur.
Ama 28 Şubat soğuktan da öte bir fırtınaydı.
Bu fırtınada eğitimlerini devam ettirmek adına okulunu, ailesini, inancını ve kültürünü kısaca milleti var eden bütün değerlerini korumak adına çırpınan öğrenciler, öğretmenler, mütedeyyin asker ve aileleri, gasp edilen haklarına rağmen, telafisi mümkün olmayan çile ve ıstıraba rağmen zalimlere karşı direndi. Bugün de kazandılar…
28 Şubat sürecinde orduda binbaşı rütbesinde bir subaydım. 28 Şubat’ın ilk uygulaması kurumsal olarak ordu içerisinde yapıldı.
Emekliliğime kısa bir süre kalmasına rağmen sosyal ve psikolojik anlamda çökertilmeye çalışıldım.
Ordudan atılan binlerce insanı mercek altına aldığınızda hepsinin başarılı olduklarını göreceksiniz.
28 Şubat’ta başarılı olan insanların önü kesilerek, birilerinin önü açıldı. Bu tasfiyenin o günkü muhatabı bizmiş gibi gözüksek de daha sonra anladık ki en büyük darbe Türk Silahlı Kuvvetlerine (TSK) vurulmuş.
Çünkü TSK’nın kurumsal yapısı bozulmuştu ve bu yapı ile farklı planlar devreye sokulmak isteniyordu. Bu planlardan en önemlisi ise ordu içerisindeki inançlı yapının tasfiye edilerek, cuntacı, ne olduğu belirsiz, başkalarının uşağı konumundaki kişilerin önünün açılmasıymış.
Bununla birlikte de 15 Temmuz’da Türkiye’nin ne hale getirildiğini gördük. 28 Şubat, bir yaradır. Bu yaranın kültürel ve gelecek anlamında milletimize ne kadar zarar verdiğini bugün daha iyi anlıyoruz…
28 Şubat, orduya olan güveni azalttı. Ama şu an TSK’ya ve yargıya olan bakış değişti.
AK Parti hükümetiyle birlikte milletimiz yeniden bir umutla kendine dönüşün verdiği heyecanı yaşadı.
28 Şubat sürecinde kınalı kuzularının yemin törenlerine, ordu evlerindeki düğünlerine, şehit olan ciğerparesinin askeri lojmandan eşyalarını toplamaya alınmayan analarımız vardı.
Bugün bu analarımız bir operasyon söz konusu olduğunda bile vatan, millet, bayrak aşkıyla sınırlara koşuyorlar.
Afrin Harekâtı’nı düşünün… Afrin’e giden ülkenin dört bir yanından askerlerimiz oldu.
Dün askeriyeden içeriye alınmayan analarımız, bugün Suriye sınırından geçen askerlerimiz için yol boyu kordon oluşturdu.
Bazıları sınırlara yemekler taşıdı.
O günkü başörtülü öğrencilerin bugün çoğu başhekim, başhekim yardımcılığı, doktorluk, mühendis, öğretmenlik görevini başarıyla yürütmektedir.
28 Şubat bitti sanılan milli ruhun 15 Temmuz’da şahlanışına bir öncelik olmuştur.
Bugün ordumuz saflaşmış, millileşmiştir.
Bugün savunma sanayimiz Batı’nın direnci karşısında yüzde 90 oranında dönüşüm yaşamıştır.”
İşte böylesine büyük bir zulme son veren AK Parti iktidarı, o mahzun gönülleri yeniden layık olduğu konuma taşıyarak onurlandırmış, vatan sevgisiyle dolu komutanları Türk Ordusuna kazandırmış bulunuyor…
Onları yakın dostum Binbaşı Arif Çelenk’in şahsında kutlarken, gazalarının mübarek olması adına her birine ayrı ayrı “Peygamber çiçekleri” gönderelim istedim Bizim Bahçe’den…