Ülkemizde yaşanan ekonomik problemler günden güne etkisini artırıyor…
Hemen her sektörde bir daralma söz konusu…
Büyük çaplı iş adamlarından küçük esnafa varıncaya kadar herkes sıkıntılı günler yaşıyor…
İflas eden, küçülmeye giden ve konkordato ilan edenler yanında, işin içinden çıkamayıp kaçıp gidenler bile var…
İşsizlik her geçen gün büyürken bir yandan da sürekli işten çıkarılan insanları görüyor, duyuyoruz…
Çekler senetler ödenemiyor…
OSB’lerden yer alan firmaların birçoğu inşaata başlamıyor…
Yatırımcı önünü göremiyor…
Esnaf kepenk kapatmaya başladı…
Adı konmamış ekonomik kriz en çok da çarşı pazarı vurdu…
Temel gıda maddelerinden temizlik ürünlerine varıncaya kadar birçok ürün yüzde 100’ün üzerinde zamlandı…
Mutfakta bir yangın söz konusu…
İnsanlar artık eskisi gibi rahat alışveriş yapamadıklarını, poşetlerin 100 TL’ye bile dolmadığını söylüyor…
Kuru soğanın kilogram fiyatı 6 TL’den başlıyor…
Sebze ve meyve fiyatları ha keza dudak uçuklatan rakamlara ulaşmış durumda…
Doğalgaz, elektrik, su, internet, cep telefonu gibi faturalar bin bir güçlükle ödeniyor…
Kredi kartları birbirine ardına patlıyor…
Çocuk okutan aileler servisten yemek ücretine ve kimi yerlerde zorla dayatılan yardımcı kitaplara varıncaya kadar birçok kalemde ödeme yapmak durumunda kalıyor…
Belki komik gelecek ama vatandaş poşetin ücretli hale gelmesine dahi tahammül gösteremiyor…
25 kuruşun bile hesabını yapıyor artık insanımız…
Trafik cezaları vatandaşı bezdirmiş durumda…
Bu konuda en ufak bir tahammülün bile söz konusu olmadığını söylüyorlar…
Asgari ücretle geçinmeye çalışan adamlara dahi binlerce TL ceza kesiliyor…
Birçok arkadaşımdan “Araban mı var, derdin var” sözünü işitiyorum…
Benzini, mazotu, gazı, yağı; vergisi, sigortası, muayenesi; otopark ücreti, lastik değişimi, köprü ve otoyol ücretleri derken arabalarına her ay hatırı sayılır bir bütçe ayırmak zorunda kaldıklarını kaydediyorlar…
İnsanlar yeme-içme, giyinme, barınma, ulaşım, sağlık ve eğitim gibi zorunlu harcamalarını karşılamakta zorlandıklarından dolayı onlar için sinemaya gitmek, bir kitap alıp okumak, bir restorana gidip yemek yemek veya bir kafeteryada çay içmek lüks hale gelmiş durumda…
Anlayacağınız bugünlerde kime dokunsak bin ah işitiyoruz…
Ne yerel seçimler, ne de başka bir gündemi var vatandaşın…
Vatandaşın seçim değil geçim derdi var…
Günden güne büyüyen ve etkisini giderek artıran bir yangın var memlekette…
Allah herkesin yardımcısı olsun…
Siyaset yeni doğumlara gebe
Ekonomik krizin doğal olarak siyasete de yansımaları oluyorolacak…
Hatta yeni bazı oluşumların ayak seslerini duyuyoruz bugünlerde…
Siyasetten anlayan insanlar özellikle kendisini “merkez sağ” siyasette konumlandıran güçlü bir partiye ihtiyaç duyulduğunu söylüyorlar…
İYİ Parti’nin bu anlamda bir iddia ortaya koyduğunu ancak milliyetçi çizgiden sıyrılamadığını ama buna rağmen arayışta olan insanların desteğiyle çok kısa bir sürede yüzde 10 gibi bir oy potansiyeline ulaştığını vurguluyorlar…
Bu gibi ekonomik kriz ortamlarından yeni siyasi partilerin doğduğuna dikkati çekiyorlar…
Örneğin AK Parti 2001’de yaşanan derin krizin etkisiyle kurulduktan 1 yıl sonra tek başına iktidar olmayı başarmıştı…
Yani AK Parti’nin önünü ekonomik krizden bunalmışlık ve mevcut siyasi partilere olan güvensizlik açmıştı…
Yasaklarla, yolsuzlukla ve yoksullukla mücadele iddiasıyla yola çıkmıştı AK Parti…
Bu üç konuda çok ciddi adımlar atılmış ve birçok alanda önemli kazanımlar elde edilmişti…
AK Parti’nin 17. senesine giren iktidarı boyunca ekonomik anlamda da bugün olduğu kadar bir sıkıntı yaşanmamıştı…
Ancak bugün baktığımızda insanların ekonomik beklentiler yanında daha fazla adalet, daha fazla demokrasi ve daha fazla özgürlük talepleri olduğunu görüyoruz…
Eleştirilere ve muhalif çıkışlara tahammül gösterilsin, zenginler daha da zenginleşmesin, israf ve şaşaanın önüne geçilsin, demokrasi ve insan haklarında geriye gidiş olmasın istiyorlar…
Adalet ve vicdan duygusunun gün geçtikçe zedelendiğini, adam kayırmacılığın, torpilin ve iltimasın giderek arttığını, teşvik ve yardımlardan sadece belli bir zümrenin faydalandığını ifade ediyorlar…
Yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla mücadele anlayışıyla yola çıkan AK Parti’nin bugün bu misyonunu unuttuğunu ve güç zehirlenmesi yaşadığını ileri sürüyorlar…
Toplumun taleplerini ve eleştirilerini iyi niyetle dile getiren, özeleştirisini ve iç muhasebesini ellerini vicdanına koyarak yapabilen insanların partiden dışlandığını kaydediyorlar…
Hani Sayın Cumhurbaşkanı, “Trenden inenler bir daha binemez” diyor ya zaman zaman…
O insanların trenden inmedikleri, bilakis trenden atıldıkları tespitini yapıyorlar…
Türkiye’de iktidardan çok muhalefet sorunu olduğu noktasında birleşiyorlar…
Ve de bu muhalefetin de AK Parti’nin içinden çıkacağını belirtiyorlar…
Nasıl ki ülkenin makus talihini tersine çevirip birbiri ardına atılımları gerçekleştiren AK Parti olduysa ve bu hareket kısa sürede halkın gönlünde taht kurmayı başardıysa; yeni bir değişim ve gelişim hareketini de yine AK Parti’de yetişmiş kadroların gerçekleştirebileceğine inanılıyor…
Muhafazakâr demokrat kimliğinin ve Merkez Sağ siyasetinin bu ülkenin yadsınamaz bir gerçeği olduğunu vurguluyorlar…
Tüm bu gelişmeler gösteriyor ve öyle görülüyor ki bilhassa seçim sonrasında siyaset yeni doğumlara gebe…
Zira mevcut muhalefet partileri ne yaparlarsa yapsınlar vatandaşın gözünde iktidar alternatifi olmayı beceremiyor…