Sevgili okurlar,
Geçtiğimiz hafta sizlere ulaştırmam gereken yazımı, yoğunluk nedeni ile yazamadım!..
Brüksel gibi önemli bir metropolde bulunmanın, derin bir sorumluluğu var..Elbette bir gazeteci olarak, bizim de beşeri ihtiyaçlarımız ve görevlerimiz var..
Artık bir yanda torunlarımız, bir yanda sevdiklerimiz ve bir yanda da dost ve arkadaş çevremiz ile iç, içe olmanın da getirdiği bir yükün olduğu inkar edilemez..
Bunlar benim iç ve dış yansımalarımdır..
İşte bu bağlamda, geçtiğimiz hafta iki genç akademisyen Cengizhan Yılmaz ile Merve Çetin-Yılmaz Brüksel’de misafirimiz oldular..Onlara Brüksel’in tarihi, ekonomik ve siyasi yönünü anlattım ve Brüksel’de, dolayısıyla Belçika’da yaşayan Türklerden söz ettim..
Bilgiye aç gençler, beni ilgi ile dinlediler..Avrupa’nın ve Belçika’nın başkenti Brüksel’de sadece duvarlara bakıp dönmediler..Oradan farklı öğretiler, bilgiler, denenmiş, sınanmış bilgiler alarak, farklı bir deneyim kazandılar..
Bütün bunların yanı sıra onlara, Belçika’da yeni bir yaşam şeklini benimsemiş olan Sakaryalılardan söz ettim..
Şaşırmadılar değil..
Belçika’nın farklı bölgelerinde olduğu gibi maden bölgesi Beringen’de bir arada yaşayan Sakaryalıların varlığını, başarı öykülerinı, yeni nesil Türklerin Belçika’daki kazanımlarını anlattım..
Artık Belçika’da yaşayan Türkler, işçilikten patronluğa geçmenin verdiği sorumluluk içinde, kültüre yatırım yaparak, çocuklarını en iyi şekilde yarınlara hazırlıyor. Dünyanın saygın üniversitelerine giden Türk çocuklarının sayısı arttığı gibi, her alanda söz sahibi olanların sayısı da artıyor.
Onlara Brüksel gibi bir metropolün Saint-Josse İlçesi’nde Belediye Başkanı olarak görev yapan Emir Kır’ı, Schaerbeek İlçesi’nde başkan yardımcısı olarak görev yapan Sait Köse ve diğer siyasetçi arkadaşlarının başarı öykülerini de anlattım..
Türk gençleri, Türk insanı adına, bu başarı öyküleri, onları nasıl da mutlu etti..
Brüksel’de Türkçe konuşarak dolaşılabilineceğini gördüler..Ama Türkçe ve Türk Kültürü hakkındaki bilgileri kendileri ile paylaşınca, üzülmediler değil..
Maalesef son 15 yılda Belçika’daki Türkçe ve Türk Kültür öğretmenlerinin sayısı 29’a düştü..Bu sayı 2 Binli yıllar öncesinde 130’a kadar çıkmıştı..
Ya Türkçe öğrenen çocukların sayısı?
32 Bini aşan ilk ve orta okullu çocuklarımız arasında Türkçe ve Türkçe Kültür Derslerine gidenlerin sayısı 6 Bin 500’lerden, 2 Binlere kadar düştü..
Üzülmemek elde değil..
Elbette bunun nedenleri, enine boyuna incelenmeli ve irdelenmelidir..
Diğer bir konu da dini alandaki, yeni sorunlardır..
Belçika, artık Türkiye’den Belçika’ya din adamlarının gelmesine sıcak bakmıyor!. Belçika’daki Türk ve diğer ülke Müslüman toplumu arasından yeni din adamlarının yetiştirilmesi önemseniyor..
Çeşitli nedenlerle Belçika’da, 4 yıl gibi bir süre için görev yapan din adamları da Belçika’ya kabul edilmiyor!..
Şu an, bu alanda da büyük sıkıntılar yaşanıyor..
Sadece Diyanet’e ait 67 camide din adamı sıkıntısı çekiliyor..
Bu sıkıntıyı Türkiye, yeşil pasaportlu din adamları ile kısa vadeli olarak halletmeye çalışıyor..
İnşallah bir çözüm bulunur!
Ancak, dini alanda da yurt dışındaki Türklere hizmet edecek din adamlarının yetiştirilmesi çok önemli..
Bu yapılmadığı sürece, Türkiye’den gelecek din adamları hep sorun olmaya devam edecektir..
Türkçe ve Türk Kültür Dersleri öğretmenleri için de aynı düşüncemizi paylaşıyoruz..
Artık farklı ülkelerde, farklı kültür değerleri içinde olan ve bu farklılık içinde çocuklarını yetiştiren din adamı ve öğretmenlerimizi Türkiye’de yetiştirmeliyiz..
Bunu yıllardır ihmal ettik!
Varsa, yoksa yurt dışı Türkleri, döviz kaynağı olarak gördük!
Bu anlayış hala değişmedi!
Şimdi de yurt dışı Türklere ‘ oy hakkı verdik’ diye onları ‘oy deposu’ olarak gören bir zihniyet hortladı!..
‘Sadece oy ver’ anlayışı ile Avrupa’da yapılan seçim propagandalarının zararı büyük oldu.
İşte Avusturya, Almanya ve Hollanda, seçim propagandalarına çeşitli nedenlerle izin vermeyeceklerini açıkladılar..
Elbette demokratik anlayış adına, üzücü bir durum..
Ancak bu durumda söylemek istediğim, yurtdışındaki Türklere seçme hakkı veren siyasi irade, hala aklına, yurtdışı Türklerin ‘seçilme hakkını’ getirmiyor?..
Öyle ya ‘Ankara’ya güvenin’ anlayışı ile bu daha uzun süre gidemez?
Seçeceksin, ama seçilemeyeceksin?
Seçilmek, temsiliyet hakkı için, Türkiye’de bir partiye biat edeceksin!
Şu çarpık duruma bakar mısınız?
Güya, Avrupalı Türklere oy kullanma hakkı sunulmuş!
Neyi seçtikleri belli değil?
Kime oy verdikleri ise o hiç belli değil!
Bir farklı seçim oyunu işte bu!
Ah be siyasetçim, senin bu yaptığını, Avrupa ülkeleri yıllar önce insanımıza sunmuş..
Oy kullanma, yani seçme ve seçilme yetisini kaybetmiş olan Türkler, bir siyasi oyuna alet etmenin alemi nedir?
Gelinen bu noktada şimdi Avrupalı Türkleri de ikiye, üçe, dörde böldük.. Zaten ayrışmış olan insanımızı, bir de siyaseten ayrıştırdık!
Bir işi yapacaksak tam yapalım!
Yarım yamalak demokratik anlayış ile bir yere varılamaz!
Demem o ki, artık Ankara’dan Münih, Berlin, Köln, Brüksel, Amsterdam, Roterdam, Londra, Viyana, Paris’te yaşayan insanımızı yönlendirmeniz, onlara siyasi don biçmeniz mümkün değildir!..
Demokrasinin kuralları içinde yapılması gerekeni bir an önce yapmamız, Avrupalı Türklere seçme ve seçilme hakkı verilmesini temin etmeliyiz!
Böyle bir durumda oy kullanmak, Türkiye’de oy kullananların siyasi iradesine de haksızlık anlamı taşıyor?
Bir bakıyorsunuz, Avrupa’dan kullanılan oylar, ülke genel oy toplamına ekleniyor, bir partiye, bir il milletvekiline avantaj sağlanıyor..
Bu çarpı değerlendirmeden vazgeçilmeli ve Avrupalı Türklere gerçek demokratik hakları verilmelidir..
Avrupalı Türkleri, Türkiye’de başarı ile temsil eden sporcular, sanatçılar, iş adamları, sanatçılara, artık siyasiler de eklenmelidir..
Oyunu eğer kuralına göre oynayacaksak, işin gereğini yapmak siyasilere düşer!
İşte bu durumu Brüksel’de misafirimiz olan Cengizhan Yılmaz, Merve Çetin-Yılmaz ile paylaştım..
Şaşırdılar!?
Sonra birlikte Paris ile Amsterdam’a gezdik....
Onlara aynı zamanda, üç ülkenin farklı gündemlerini aktardım..
Yine şaşırdılar!?
Oralarda büyük hizmetler, devasa fabrikalar, yollar, kanallar yapılmış..Ama hiçbir siyasetçi bu eserlerden dem vurmuyor?
Çünkü halk bilinçli..Bunları, ülkenin milli bütçesinden yapılan hizmetler olarak görüyor,algılıyor....
Sonuç olarak şunu söyleyeyim ki, ülkem Türkiye’den, yani Sakarya’dan bu yazıyı yazıyorum..
Güneşli bir güne uyanmanın huzuru içinde, memleketimdeki siyasi havayı koklayarak yazıyorum..
Siyasetin de elbette kuralları var..
Türkiye’nin daha iyi yönetilmeye ihtiyacı var!..
Şüphesiz bu alanda seçilmişliğin verdiği yük ile görevini çok iyi yapanlar vardır..
Kimse alınmasın! a
Türkiye, iyi yönetildiği zaman elbette birinci ligde yer alan ülkelerin yanında yerini alacaktır..
O zaman, ülkenin birliği, dirliği, zenginliği de eşit, adil bir şekilde paylaşıldığı zaman, Türkiye’nin mutlu, refah bir ülke olarak anılmasına, hepimiz katkı yapmış olacağız..
‘Bir yer, biri bakar’ anlayışı ile ülke yönetildiği zaman, sorunları aşmak, istenilen hedefe varmak mümkün değildir..
Yani kıyametin kopmaması için rolümüzü iyi oynamalıyız!
Şimdi 24 Haziran 2018 tarihinde, önümüze sandık geliyor.. Bu tarihte görevimizi en iyi şekilde yaptığımızda, inanın ailemize, insanımıza, ilimize, ülkemize, büyük hizmette bulunmuş olacağız..
Zira başka Türkiye yok!