Değerli okurlar, gündelik siyaset ister istemez sohbetlerin merkezine oturdu. Doğal olarak önemli bir süreçten geçiyoruz. Ülkemizin bekasını ilgilendiren seçimler milletin kaderini, gençlerin geleceğini belirleyecek. 

Seçimler gelir gider. İki seçim arasındaki beş yıl boyunca iktidar/muhalefet mücadelesi kimi zaman alevlenir, kimi zaman sükûnetle geçer. Seçimlere son bir ay kala yoğun bir “seçilme/seçilememe” kaygısı olur. Nihayet, sandık sonuçlarıyla birlikte kazanan ve kaybeden ortaya çıkar. Sonrasında tüm muhalif umutlar ve iktidarın hizmet karnesi bir sonraki seçimlere kadar askıda bekler. 


Ümitler hep bir sonraki seçimlere ertelenir… Yaş geçer, ömür geçer. Bir bakmışsınız ki ölüm gelip çatmış… Tüm insanlığın son hakikati olan ölümle birlikte; tûl-u emeller, hayaller, hırs ve intikam duyguları, kazanılan/kaybedilen koltuklar, dünyalık mallar, para, şöhret, güzellik, politik şehvetler hebâen mensûrâ olur…


Söz şehvetiyle, makam şehvetinin birleştiği siyaset dünyasında aktif görev yapan adaylar ve teşkilat mensupları için hatırlatmak isterim. Kibir ve hased hepimizi ilgilendiriyor. Çoğu kez kulluk acziyetimizi ve ilahi hakikati unuturuz. Hatırlayalım.


Hz. Peygamber (sav) buyurdular ki: “Zandan kaçının, zira sözlerin en yalanı zandır. İnsanların kusurlarını araştırmayın, onlara karşı buğz ve hasetlik etmeyin, onlarla sürtüşüp, kavga etmeyin! Ey Allah’ın kulları kardeş olun!“ [Buhârî, Edeb 57 6064-65; Müslim, Birr 9 2563; Tirmizî, Birr 24 1942]


Hased konusunda Ebu Hureyre’den (ra) rivayetle, Rasûlullah (sav) buyurdular ki: “Hasedden kaçının. Çünkü o, ateşin odunu, -ravi dedi ki veya kuru otu- yediği gibi, bütün hayırları yer tüketir.“ [Ebû Dâvud, Edeb 52 (4903).]


Seyyidî ve senedi ve mededî Pîr Abdülkadir Geylânî, hasedi: “Allah ile didişmek. Allah’a kalben itiraz etmek” olarak tanımlamıştır. Hz. Geylânî ifadesiyle; bir kul, başka bir kula hased ettiğinde iki şeyi yapmış olur. 


Birincisi, “Ya Rabbî! Filan kişiye neden zenginlik, makam vs. verdin?” Demiş olur ki bu söz, -Allah’ın o kişi hakkındaki takdiri konusunda- Allah ile didişmektir.


İkincisi, “Ya Rabbî! Madem filan kişiye makam, zenginlik vs. verdin. O halde bana niçin vermedin? Demiş olur ki bu da Allah’ın kendisi hakkındaki takdiri sebebiyle  –hâşâ- Allah’a hesap sorması gibidir. 


Hased eden kişi; rakip gördüğü kişinin makamını kaybetmesini ister. Sahip olduğu zenginlik yansın bitsin, yok olsun ister… Oysa hased duygusu sâfi hastalıktır. Hased edenin eline bir şey geçmez kalbine yük yapmaktan başka. Allah’ın kulları üzerinde ezelde takdir ettiği her neyse o gerçekleşir. Hased eden hased ettiğiyle kalır. Günahı da cabası.


*
Özellikle işadamları, makam sahipleri ve politikacıları takip eden “ikinciler” arasında rekabet çok olur. Rekabet ve hased duygusu siyasete taşındığında adaylar ve teşkilat mensuplarının unutmaması gereken en önemli ahlakî haslet “kibirli olmamaktır.“ 


Hased kibri, kibir hasedi tetikler. Her iki kötü huyun kaynağı nefs-i emmâreden kaynaklanan kötü ahlaktır. 


“Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma(yürüme.) Çünkü sen (ağırlık ve azametinle) ne yeri yarabilir ne de dağlarla ululuk yarışına girebilirsin.” (İsrâ Sûresi. 17/37)


“Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Zîrâ Allâh, kendini beğenmiş, övünüp duran kimseleri aslâ sevmez!” (Lokmân Sûresi. 31/18)


*
Hepimizin gaflete düştüğü hased ve kibir konusunda nefs, hiçbir zaman ayranım ekşi demez. Nefs, hep haklıdır. Nedense kusur hep başkasındadır. Kendi nefsimiz azdıkça azar ve bir gün putumuz olup çıkıverir.  


Kendisine sorulmadan; sahip olduğu sıfatları, pozisyonu, bulunduğu makamları ulu orta yüksek sesle anlatan kişi kibirlidir.  “Başkan Danışmanı,” “Yönetim Kurulu Üyesi,” “Milletvekili” “Milletvekili Adayı” olmakla kimsenin başı göğe ermez. Her kim nefsinde kibirlenirse, “Azamet-i Kibriya” sahibi Allah onu insanların gözünde zelil eder. Her kim de Allah için tevâzu gösterirse Allah onu iki cihanda azîz eder.  


Dikkat edelim de tevazuu elden bırakmayalım. Filanca ülkenin devlet başkanlığından, falanca köyün muhtarlığa kadar resmi/gayriresmi tüm sıfatlar gelip geçicidir. Dünya fâni, Allah Bakî’dir. 


Bakan, Bakan Yardımcısı, il/ilçe/belde başkanı, müsteşar, danışman, vakıf/dernek başkanı, muhtar olursun... Önemli olan adam olmak. Daha da önemlisi Allah’ın razı olduğu kullardan olmaktır.


“Ey İnsan! Kerîm olan Rabbine karşı seni gururlandıran nedir?” (İnfitar Sûresi. 82/6)


Ey Allah’ım! İnsanların bilmediği/görmediği hallerimiz sana malumdur. Kalplerimizi rızana uygun hâle döndür. Hased, kibir, yalan, riya gibi kötü ahlakımızı güzel ahlaka tebdil eyle. İçimizi, dışımızı nûr eyle.