Osmanlıca yazı Türkçe dilinin Arap harfleriyle yazılıp okunmasıdır. Türklerle İslam’la tanışınca yazı dilini Kur’an alfabesiyle tanıştırmıştırlar. Bu dil, Osmanlı siyaset ve rejiminin tercih ettiği bir okuma ve yazma biçimidir. Unutulmasın ki İstiklal marşı ilk yazıldığında Osmanlıca olarak yazılmıştır.

Bu gün Osmanlı Türkçesine karşı duruşun sadece Osmanlı ve padişahlarla ilgili bir karşı duruş değil, aynı zamanda din ve dine dair hayatla da bir çekişme ve karşı duruş sebebidir.

Yaklaşık yedi asırlık bir tarihin yazı dilini yok saymak öncelikle ilme ve tarihe saygısızlıktır. Maalesef ülkemiz ikinci bir dili öğrenemediği gibi kendi dili olan Türkçede de bir kuşdili haline gelmiştir. Kuşa hakaret etmeyelim zira onun ötmesi ve nağmeleri insanı aciz bırakmaktadır.

Osmanlıcayı öğrenen, Osmanlı olmaz. Osmanlıyı beğenin beğenmeyin o kültür bizim coğrafyanın ve tarihin mirasıdır. Reddi miras yapanların bir adım ileri gitmeleri mümkün değildir. Osmanlı masum değildir fakat diller masumdur. Türkçeyi Latince yazmayı ilerlemek kabul edeli yıllar oldu, ama muasır olamadık. Bir gecede cahil kalan bir toplumun ruh halini bu gün biz anlayamayız.

Osmanlıca dili veya yazı şekli insanımızı neden ürkütüyor. Bu günün tarihçisi Osmanlıcanın yanı sıra en azından iki Asya ve iki de batı dili bilmeyince global bir tarihçi olabilir mi?

Okuyamayan tarihçi, yazamayan kâtibe benzer. Mızraklı ilmihal ile mevlidi okuyamayan din görevlisinden tarihçiye kadar toplumun cehalet günahını kim yüklenecektir.

Osmanlıcanın tek suçu sanki Kur’an alfabesinden müteşekkil olmasıdır. Kökünü okuyamayanın dalları nasıl meyve verecektir. Osmanlıca okuyamayan gençliğimizin İngilizce okuması helal mi?

Keşke yeterince Osmanlıca okuyabilsem. Ah cehalet sen nelere kadirsin. Bilmediğinin düşmanı oldun.

İSMET İNÖNÜ HARF DEVRİMİ

İşte İsmet İnönü’nün ağzından, harf devriminin asıl amacı:

“Harf devriminin tek amacı ve hatta en önemli amacı okuma yazmanın yaygınlaşmasını sağlama değildir. Okur-yazar oranının düşük oluşunun yegâne sebebi alfabenin öğrenilmesinin zor olduğu değildi.

Devrimin temel gayelerinden biri yeni nesillere geçmişin kapılarını kapamak, Arap-İslam dünyası ile bağları koparmak ve dinin toplum üzerindeki etkisini zayıflatmaktı.(…) Yeni nesiller, eski yazıyı öğrenemeyecekler, yeni yazı ile çıkan eserleri de biz denetleyecektik. (…)  Din eserleri eski yazıyla yazılmış olduğundan okunmayacak, dinin toplum üzerindeki etkisi azalacaktı, İsmet İnönü, Hatıralar, cild 2,  sayfa 223.

CEMİL MERİÇ

Soru - Harf devrimi faydalı mı, zararlı mı olmuştur?

Cevap - Önce bu devrimin mazideki mürevviçlerine bir göz atalım. İslâm harflerinin terakkimize mani olduğunu ileri sürenler, Avrupa'nın bizi yok etmeye karar vermiş yazarlarıydı. Bir Volney, bir Baron de Tott vs. İslâmiyet'e düşmandılar. Başlıca hedefleri bizi tarihimizden, irfanımız­dan, bir kelimeyle İslâmiyet’ten koparmaktı. Bu bedbaht telkinler önce bir­çok dürüst Türk münevverini de büyüler gibi oldu. Sonra meselenin vahametini kavramakta gecikmediler.

Yakın çağlarda Abdullah Cevdet gibi Avrupa irfanıyla sermest mü­nevverler, elbise değiştirir gibi harf değiştirmemizi teklife yeltendiler. Batı­lılaşmış entelijansiyamız bu teklifi can kulağı ile dinledi.

Harf devriminin fayda ve zararları ortadadır. Ziya Paşa gibi:

Eyvah bu bâziçede bizler yine yandık

Zira ki ziyan ortada bilmem ne kazandık!

Demek budalaca bir şikâyet olur. Lâtin harfleri kabul edilmiş, bu harflerle aşağı yukarı elli yıldan beri kitaplar basılmış, dergiler çıkarılmış, gazete­ler yayınlanmıştır. Dava bir karşı devrimle yeniden eski harflerimize dönmek değildir. Nesillerin hafızası ile oynamanın ne vahim neticeler doğurduğunu biliyoruz: Dava, irfanımızı yeniden fethetmek... Dava, ecdadın tefekkür hazinelerini bugünkü nesillerin tecessüsüne açmak, bir kelimeyle bugünü düne bağlamaktır. Dâva; Lâtin harflerinin yanında İslâm harflerine de hayat hakkı tanınması, Osmanlıcanın mekteplerimize girmesi, ilmin ve ihtisasın sesine kulak verilmesi; inkırazın eşiğine sürüklenen za­vallı ülkemizin kaderi üzerinde hiç bir peşin hükme saplanmadan düşünülmesidir.

HARF DAVASI NECİP FAZIL KISAKÜREK

Necip Fazıl’ın harf meselesinde sorulması gerektiğini düşündüğü sualler on dört tanedir:

• İsmine “Arap harfleri” denilen, tam on asır Türk medeniyet kadrosunun ifade unsurunu teşkil etmis ve on asırlık millî irfanın temeli mevkiinde bulunmus harfler, hakikatte sadece ve kavmî mânada Arap harfleri midir, yoksa kavim üstü bir mâna ile “”İslâm harfleri” mi? Bu hususta dinî, tasavvufî, ilmî ve aklî bürhanlar nelerdir?

• Kavim üstü, küllî bir sümulle bütün mü’min beseriyete atfedilip edilemiyeceği bir ilim meselesi olan harflere “Arap harfi” ismini vermek mümkün oluyor da, doğrudan doğruya ve münhasıran Lâtinlerin malı olduğu ilmen sabit harflere nasıl “Türk harfleri” denilebiliyor?

• Her iki harf manzumesi üzerinde, mücerret ve müşahhas imtiyaz ve faydaları bakımından bir nefs muhasebesi, bir mukayese vazifesi yerine getirilmis midir?

 

• Bizzat Lâtin harfleri dünyasına mensup bir ilim ve fikir adamının dünyada en mütekâmil ve ince harfler olarak “Arap harfleri”ni gösterdiğini; ve kendi milleti için, kültür kökünü değistirmek muhali olmasa, bu harfleri tavsiye edeceğini bilen var mıdır?

• Harf inkılâbı sırasında Amerikalı bir terbiye mütehassısının “Türklerin eski harflerini kaldırıp atması, kendi hesaplarına, Amerikanın, bütün madenlerinden mahrum olmasından daha ağır bir kayıptır!” sözü gerçekten vâki midir? Amerikalı profesör, şüphesiz ki, kendi misyoner ve politikacılarının iştirak etmeyeceği bu sözüyle ne demek istemiştir? Nihayet ilmî insafı çatlamıştır da ondan mı?

• Garptan bütün müspet bilgilerini ve her şeylerini alan, bütün medeniyet unsurlarını iktibas eden Japonlar, cihanın en çetin ve gülünç derecede iptidaî harfleri olan kendi yazılarını acaba niçin muhafaza etmişlerdi?

• Eski harflerin öğrenilmesindeki zorluk, acaba tedris metodlarının sakatlığından mı, yoksa bizzat harflerin bünyesindeki çetinlikten mi doğmaktaydı?

• Eski harflerin imlâsındaki kargaşalık, acaba bu hususta sabit ve kat’i bir usul eksikliğinden mi, yoksa bizzat harflerin kendisinden mi gelmekteydi?

• Eski harflerin bütün millete ve aşağı tabaka halka teşmil edilememesindeki zaaf, acaba o devrin maarifine mi, yoksa harflerin zatına mı aittir?

• Yeryüzünde, o da kısmî olmak şartiyle, İtalyanca, Fransızca, Yunanca gibi cihanın en büyük dilleri pekâla bunu yerine getirebileceğine göre, Lâtin harflerinin dilimize tatbikindeki (fonetik) mazhariyet, acaba hakikatte ve sâf zekâ bakımından bir fayda mıdır, yoksa bir mahzur mu? Yani (fonetik) olmıyan ve kelime usulüne dayanan yazı sekillerinin zekâyı beslemesinde hususî bir pay yok mudur? (Fonetik) usul, insanı, pek basit ve ucuz bir (avantaj)a karşılık, içinde hapsedilip kalacağı ve avâm seviyesinden yukarıya çıkarmıyacağı bir kabalığa mahkûm etmez mi?

• Birbirine bağlanan, bağlandıkça şekil değiştiren ve birbiri içinde hall-ü hamur olan

sekillerle, herbiri kaba zincir baklaları ve çakıl tasları gibi daimî bir sertlik muhafaza eden sekiller arasında, bediî olduğu kadar aklî rüçhaniyet ve galibiyet hangi taraftadır? Ve bu rüçhaniyet ve galibiyetin ilk bürhanı olarak eski harflerin stenografya kıymeti, telâfisi mümkün bir kayıp mıdır?

• Nihayet eski ve yeni harf nesillerinin birbiriyle mukayesesinden çıkacak hüküm, mücerret zekâ, irfan ve şahsiyet bakımından hangi cepheye üstünlük yöneltecektir?

• Bin kisilik bir cemiyette dokuz yüz kisinin imzasını atabilecek ve (Karagöz) gazetesini sökebilecek kadar okur-yazar olması mı; sadece yüz kisinin tam okur-yazar ve her türlü fikir çilesiyle dolu olması mı, o cemiyet hesabına üstün bir not belirtir?

• Acaba harf inkılâbını yapanların ve hattâ eski harfler içinde çocukluğunu ve ilk mektep çağını idrak edip de pesinden yeni harfleri öğrenenlerin, bütün hususî ve samimî ifadelerinde yalnız ve yalnız eski harfleri kullanmaktan baska bir sey yapamamaları, sadece alışkanlıkla izah edilecek ve içine eski harf kudret ve imtiyazından hiçbir pay karıstırılmayacak bir hâdise midir?

ŞAPKA MI, HARF Mİ?

Ertuğrul Düzdağ, : “Merhum Mahir İz Hocamız biliyorsunuz Mehmet Akif’in talebesi ve arkadaşı idi. Onun dediği şu idi: ‘Bu millet şapkaya isyan etti. Hâlbuki harflerin değiştirilmesine isyan etmek lazımdı.’ Şapkanın bir değeri yoktu, bugün şunu giyersiniz yarın öbürünü giyersiniz ama bir milletin alfabesi değişirse onun bütün geçmiş kültürü ile alakası kesilir ve yepyeni bir ulus meydana getirilir.”