Dört dörtlük bir milletvekili tarifi yap deseler hiç düşünmeden rahmetli Cevat Ayhan abiyi tarif ederim…
Gerçek manada vatanına milletine meftun, insanlarına ve şehrine hizmet etmeyi şiar edinmiş bir insandı kendisi…
Tertemiz bir üslubu vardı…
Yavaş yavaş, sakin sakin, tane tane konuşur, kelimelerini özenle seçerdi…
Kimseyle polemiğe girmez, asla ve asla seviyesini düşürmez, her kim olursa olsun karşısındaki incitmek istemezdi…
Oturmasını kalkmasını bilir, insanların karşısında bacak bacak üstüne dahi atmazdı…
Konuşurken karşısındakinin yüzüne bakar, elini sıktığında içten ve samimi bir şekilde sıkar, asla ve asla karşısındaki insanı küçük ve hakir görmezdi…
Kibrin, gururun zerresi yoktu onda…
Tevazu ve hasbiliğin zirvesinde bir adamdı…
Senelerce milletvekilliği, kısa bir süre de bakanlık yaptı…
En ufak bir şaibeye, en ufak bir dedikoduya adı karışmadı…
Arsa toplama, yakınları ve eşi dostu devlet kadrolarına yerleştirme, imarsız arazileri rüşvet karşılığında imara açtırma, danışman maaşlarından pay alma, insanların telefonlarına çıkmama, Sakarya’nın sorunlarına karşı kulağının üzerine yatma gibi huyları yoktu…
Siyaseti bir servet biriktirme aracı olarak değil, halka ve Hakk’a hizmetin bir vesilesi olarak görürdü…
“Bana kimse kişisel taleplerle gelmesin” demezdi mesela…
Kim ziyaretine gitmişse onu kapıda karşılar, onun derdiyle dertlenir ve sorununa çare üretmeye çalışırdı…
İnsanların meşru taleplerine meşru ölçülerde çözümler arardı…
Sakarya’nın bir problemi olduğunda uyku uyuyamaz, hemen ilgili mercilerle irtibata geçip meseleyi halletmenin yollarını arardı…
“Ben bu şehrin vekiliyim, bu sorunu çözmek benim boynumun borcudur” derdi…
Kısa süreli bakanlığı döneminde birçok insanın onlarca yıl yapamadığı hizmetleri kazandırdı şehrine…
Bir şeyin ihalesi yapıldığı vakit fiyatı düşürebilmek için insanüstü çaba harcar, devletin milletin parası çarçur olmasın diye azami gayret sarf ederdi…
Mahkeme duvarı gibi suratla dolaşmazdı, yüzünde her daim bir tebessüm olurdu…
Basın mensuplarıyla son derece seviyeli bir ilişkisi vardı…
Kimsenin arkasından konuşmaz, tetikçi gazeteciler eliyle millete operasyon çekmeye kalkmaz, hiçbir şekilde Ali Cengiz oyunlarına başvurmazdı…
Makamı isteyen ve onun peşinden koşan, milletvekili olmak için liderin ceketine yapışan değil, göreve bizzat davet edilip çağırılan bir insandı…
Bakanlık da değiştiremedi onu, milletvekilliği de…
Her zaman gönül adamı kalmayı başardı…
Vekil değilken bile bu şehrin sokaklarında alnı dik bir şekilde dolaşmasını bildi…
Kim onunla karşılaşsa elini öptü, ceketini ilikledi, duasını istedi…
Siyasette bir zirve, bir abide gibiydi rahmetli Cevat Ayhan…
Sadece bir siyasetçi değil, tam anlamıyla bir devlet adamıydı…
Ben onun son dönemlerine yetişebildim…
Bakan ve milletvekili olmadığı dönemlerde gazetecilik yaptım…
Ama onun fikirlerinden, görüşlerinden hep istifade etmeye çalıştım…
Hastalandığı zamana kadar mutlaka her hafta onu arar ve kendisiyle bir araya gelirdim…
Sadece haber yapmak için değil, nasihat almak için giderdim yanına…
En çok da rahmetli Şaban Üstüner ağabeye ait Yavuz Kırtasiye’de onunla çay içip sohbet ettiğimiz günleri özlüyorum…
Şimdi bu şehirde kime gitseniz, hangi siyasi görüşte olursa olsun insanların fikrini sorsanız Cevat Ayhan ismini anmadan geçemezler…
Ondan söz edilirken sürekli, “Allah ondan razı olsun” lafını işitirsiniz…
Sakaryalı siyasetçilerin tarihi yazılsa onun adını muhakkak en başta ve en tepede görürsünüz…
Şayet bu ülkede siyaset yapıyor ve belli başlı makamları işgal ediyorsanız bu makamın ağırlığını ve vebalini üstlenmeyi bilecek, hakkını vereceksiniz…
İnsanlara ve şehrinize hizmet etmek için adeta çırpınacaksınız!
Yaptığınız bu son derece önemli işte her daim Allah’ın rızasını gözeteceksiniz…
Şayet böyle hareket ederseniz insanlar sizden bahsedilince “Allah ondan razı olsun” derler…
Aksini yaptığınızda neler neler söyleyeceklerini siz benden dahi iyi tahmin edersiniz…
Şayet iyi niyetle ve gerçekten hizmet etme gayreti içerisinde olursanız Allah da size yardım eder…
Ama başka hesaplar içine girdiğinizde eninde sonunda kendi kazdığınız çukura kendiniz düşersiniz…
Makamınızı kaybettiğinizde insanlar yüzünüze bakmaz, size selam dahi vermezler…
O yüzden makamdan güç alan değil, makama güç veren siyasetçiler olmalısınız…
Unutmayın hiçbir güç, hiçbir makam, hiçbir servet baki değildir…
Şu üç günlük dünyada gün gelecek bütün servetiniz ve şöhretiniz yerle yeksan olacaktır…
Mekânın cennet olsun Cevat abi…
Rabbim seni Peygamberimize komşu eylesin…
Allah senden razı olsun…