HAYRETTİN BÖCEK KİMDİR?
Hayrettin Böcek, Bulgaristan’ın Şumlu ulemasından İbrahim Hocanın 3 çocuğundan biridir. Şumlu’da dünyaya gelmiş. Kendisinden hayat hikayesini dinlediğimizde, Balkan savaşlarının ailenin anavatana göçünü zorunlu kıldığını görüyoruz. Önce Düzce’ye hicret eden aile kısa bir süre sonra Adapazarı’na yerleşmiştir.
Yüz elli yıllık tarihimiz boyunca bunu hep gördük. Sadece Bulgaristan’dan değil, Bosna’dan, Sancak’tan, Makedonya’dan, Kosova’dan vesair yerlerden bütün Müslümanların sıkıştığı zaman iltica edeceği tek kapı vardır: Anadolu. Bu durum Kafkaslar için de geçerlidir. Günümüzde yaşananları göz önünde bulundurursak, Suriye’den ve Irak’tan gelenler için de sözkonusudur.
Biz bugünkü yazımızın konusuna dönelim: 4 kardeş olan Hayrettin Amca daha 2,5 yaşında babasının vefatıyla yetim kalır. İki erkek bir kız kardeşi olan Hayrettin Amcanın ailesi zorluklar nedeniyle en küçük kardeşleri evlatlık olarak verir. Çocukluk yıllarından itibaren çalışmak zorunda kalan Hayrettin Amca da bir yerde bakkal çırağı, Fabrika işçisi, saat tamircisi, gözlük tamircisi, pazarcılık ve baharatçılık yaptıktan sonra emekli olur.
Emeklilik sonrası hobi şeklinde başladığı bardaklara hatıra olarak nasihatlerle dolu yazılar yazmaya başladı. Bunu bir takım kültürel faaliyetler için hem Sakarya’ya gelen misafir konuşmacılara hem de tanıştığı insanlara hediye ederdi. Birçok dostunun ölüm tarihini not alan Hayrettin Amca vefat tarihlerinde geride kalan akrabalarını arayarak bu yolla hatırlatmalar yapardı. Kendi ifadesiyle “olgunlaşma” tamamlandı ve 01 Aralık 2018 günü çok sevdiği Rabbine kavuştu.
Her fani kul gibi o da dünyadaki nöbetini bitirdi. Geride güzel bir iz bıraktı. Çevresindeki insanların gönlüne dokundu ve hayır dualarını alarak göç etti. Şair Baki’nin ifadesiyle belirtirsek:
“Avazeyi bu âleme Davud gibi sal
Baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş.”
Hayrettin Amca bu dünyada hoş bir sada bırakarak gitti.
TEBLİĞDE DEĞİŞİK BİR METOD
Hayrettin Amcayı tanıyan hemen herkesin ortak kanaati şudur: İkram ettiği desenli bardaklar üzerinden tebliğ eden adam. İnsanların doğum ve ölüm günlerinde, düğünlerinde o günün anısına mutlaka bir bardak hediye ederdi. Üzerindeki veciz ifadelerle dünyanın geçiciliğini, sahip olduğumuz tüm nimetlerin aldatıcılığını hatırlatan bu bardaklar adeta Hayrettin Amcanın bir tebliğ metodu idi. Üşenmez, yorulmaz, mutlaka her olayı hatırlatan bardakları sahiplerine ulaştırırdı.
Bütün bunları herhangi bir karşılık beklemeden yapardı. İşte bu da onun hasbi kişiliğini gösterir. Yaptığını insanlardan herhangi bir menfaat beklemeden, karşılığını Allah’tan uman ender bir insandı Hayrettin Amca.
Sakarya’ya konferans için gelmiş hemen hemen her yazar dönüşte mutlaka Hayrettin Amcanın bir bardağı ile evine dönerdi. Bu bardaklarla o konferansçıya “hayat bir çiçektir ve bir gün solacaktır”, “Ölüm gerçektir ve bir gün gelecektir” gibi manevi ikazlarda bulunurdu.
Bu tür ikazlara bugün ne kadar da çok muhtacız! Bu hatırlatıcıları arayıp bulmamız gerek. Her dönemde ve her zaman aramızda vardır ve yaşamaktadırlar.
Bu bardaklara yazılan yazılarla Hayrettin Amca dünyanın geçiciliğini, bir hadis-i şerifte de belirtildiği gibi bu dünyanın gölgelenecek kadar kısa sürdüğünü, buna aldanmamak gerektiğini hatırlatırdı. Bu bardakları verirken kendini gizlemeyi, meydanlarda görünmemeyi başarmış ihlaslı bir tavrı vardı. Vefatını duyan pek çok kişi onu bardaklar üzerinden hatırlayarak rahmetle yâd etmiştir ve etmeye devam edecektir.
HAYRETTİN BÖCEK-AHMET TOMOR DOSTLUĞU
Şehrimizin sevilen âlimlerinden Ahmet Tomor Hoca ile merhum Hayrettin Böcek Amcanın dostluğu bir hayli eskidir. Aslında bu dostluğa Muammer Duyak Amcayı da dahil edip 3 güzel insanı beraberce hatırlamamız gerekir. Hem merhum Hayrettin Amca hem de Muammer Amca, Ahmet Tomor Hocayı büyük bir tazimle kabul edip onun ilmine ve takvasına gönülden teslim olmuşlardır. Eskiden beri devam eden sohbet arkadaşlıkları vardır. 1950’lerden yakın zamana kadar Hayrettin Amcanın evinde yapılan İHYA dersleri mahallelinin de katılımıyla doyumsuz bir tatda yıllarca sürdü. Beraber yaptıkları tebliğ gezileri, umreler, haclar bu dostluğu iyice pekiştirmiştir.
Hayrettin Amcanın Tomor Hocanın ilmine ihlasına itimadını şu anısıyla daha iyi ifade edebiliriz:
Hayrettin Amca 1960’lı yıllarda Adapazarı Şeker Fabrikasının kantininde çalışmaktadır. Kantinde alkollü içecekler satıldığını öğrenen Tomor Hoca, o kantinde fıkhen çalışmanın caiz olmadığını söyler. Bunun üzerine Hayrettin Amca işsiz kalma riskine rağmen şeker fabrikasındaki işini bırakarak ticaret hayatına başlar. Bu ticaret hayatı atılma işi onun için hiç de kolay olmamıştır.
Hayrettin Amcanın vefatıyla bu birliktelik bozulsa da biz hayatta kalan bu iki kıymetli büyüğümüze Allah’tan uzun ömürler dileriz. Bu dostluğun temelinde Ahmet Efendinin farklı özellikleri yatar. Bilindiği gibi ilerlermiş yaşına rağmen Ahmet Tomor Hoca her Salı yatsıdan sonra Adapazarı’nda Orhan Gazi Kültür Merkezinde sohbetlerini devam ettirmektedir. Şehrimizin en sevilen âlimlerinden olan Tomor Hoca için Muammer Amca şöyle söylemektedir:
“Ahmet efendi çok farklı o bambaşkadır. Bizim gibi değil. O dünyaya sırtını bir döndü bir daha dünyaya dönüp bakmadı. Ölmeden önce ölünüz sırrına ermiştir.”
OLGUNLAŞMAYA DEVAM EDİYORUZ
Her hali ile farklı yaşantısı olan Hayrettin Amca yazdığı bardaklar ve anahtarlıklar kadar sohbeti ile de karşısındakini şaşırtan bir tarzı vardı. Güzel bir ahlâk üzere idi. Boş konuşmaz ama konuştuğu her kelimeyi özenle seçerdi. Malâyâni şeylerle uğraşmazdı. Bu yönüyle herkese örnek olurdu.
Toplumumuzda insanların doğal bir soru olarak karşısındakine sorduğu “nasılsın?” sorusuna Hayrettin Amcanın cevabı hep: “Olgunlaşmaya devam ediyoruz evladım” şeklinde olurdu. Yani olgunlaşan bir meyve nasıl ki dalında durmaz düşerse, insan da bir gün bu hayattan kopar diye ince bir mesaj verirdi.
İçinde yaşadığımız toplumda bu tür insanlar eskilerin ifadesi ile “nümune-i imtisal” insanlardır. Yani örnek alınması gereken, başkalarına örnek gösterilmesi gereken insanlardır. Biz de Yeni Sakarya gazetesinde birkaç haftadan beri sürdürdüğümüz bu yazılarda buna dikkat ediyoruz. Yaşayış ve ahlâk olarak bu insanlar aramızda yaşıyorlar ancak öldükten sonra onların eksikliğini daha iyi anlıyoruz.
BİR HATIRA
Hayrettin Amcadan SAKVA’yı ziyaret ettiği bir gün kendisinden şöyle bir hatırasını dinlemiştik:
”1977 yılında toplumun manevi önderlerinden olan Mehmet Zahid Kotku Hocaefendinin öncülüğünde bir hac konvoyu oluşturulmuştu. İsteyen herkes bu araç konvoyuna katılmaktaydı. Benim o zaman Anadol marka bir aracım vardı. O kafileye katılmayı çok arzu ediyordu. Ama hem imkânım yoktu, hem de arabam 10 km bile gitmeden su kaynatıyordu. Sürekli radyatöre su eklemek gerekiyordu. Yani o kafileye katılmam mümkün gözükmüyordu. Tam da o günlerde Adapazarı’nın tanınmış simalarından bir arkadaşım bana gelerek “Hayrettin efendi benim aracım yok. Fakat o kafileye de katılıp hacca gitmek istiyorum. Bütün masrafları ben karşılarım. Senin aracınla gitsek olur mu?” dedi. Son derece heyecanlandım, ama üzülerek durumumu izah edip gitmemizin zor olduğunu söyledim. Bunun üzerine arkadaşı “Hayrettin kardeşim gerekirse araçta sürekli su bulundururuz takviye yaparız haydi he de beraber çıkalım şu hac yolculuğuna” dedi. Ben de bir cesaret tamam dedim. İşlemler başlattık gün geldi ve yola çıktık. Önce Anadolu’nun birçok şehrini gezerek geçtik. Sonra yurt dışında Kuveyt’i, Suriye’yi, Ürdün’ü gezip Medine ve Mekke’ye vardık. Çok güzel bir hac oldu. Binlerce km yol yaptık. Aracım bir kere bile su kaynatmadı. Ta ki Sakarya’nın Akyazı ilçesine gelene kadar. Arabam Akyazı’da su kaynattı. Su ilave ettik. Erenlere geldik su kaynattı, Adapazarı merkeze geldik yine su kaynattı. Ellerimi açtım ve Ya Rab bana ne büyük lütufta bulundun onca yolda bir kere su kaynatmayan arabam eve varana kadar tam 3 kere su kaynattı.”
BASINDAN
Zeki AYDINTEPE
HAYRETTİN AMCA ÖLMÜŞ DİYELER!
Hayrettin Böcek, 85 yıllık ömrünün en az yarım asırlık döneminde okudu Yeni Sakarya’yı biteviye…
Her gün Bakırcılariçi’ndeki irtibat büromuza uğrar, gazetesini alır ve özenle hazırladığı üzeri son derece anlamlı sözlerle süslü bardak ve anahtarlığı bırakır giderdi…
Yaklaşık iki aydır görünmez oldu…
Biz onu sadece Yeni Sakarya Gazetesi’nin değerli bir okuyucusu olarak tanıdık…
Dün sabah yeni yerine taşınan SAKVA’ ya uğradım…
Bir süredir ortalarda görünmeyen Hayrettin Böcek amcanın tek oğlu da oradaymış…
Bir tevafuk eseri tanıştık, sohbet ettik…
Babasının özenle yazıp dostlarına hediye ettiği bardak ve anahtarlık vesile oldu tanışmamıza…
Meğer Hayrettin amcayı biz sadece Yeni Sakarya okuru yönüyle tanımışız…
Oysa o tanıdık çevrelerce ilmi derinliği olan bir gönül adamı olarak bilinirmiş de haberimiz olmamış…
İslami ilimler konusunda söz sahiplerinden olan Ahmet Tomor hocanın kadim dostları arasında yer alan Hayrettin Böcek amca 1 Aralık 2018 tarihinde vefat etmiş meğer…
Yunus Emre’nin deyişiyle;
“Bir garip ölmüş diyeler
Üç günden sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garip bencileyin.”
Böylesi dramatik olmuş Hayrettin amcanın vedası, bizim açımızdan…
85 yıllık koca bir ömrü, evinin altında atölye haline getirdiği bir odada eşe-dosta, sevdiği, değer verdiği herkese bardak ve anahtarlık üzerine, örneğin “Gençlik, güzellik ve ömür emanettir ve gizlidir gafil olma” gibi özlü sözler yazar, karşılık beklemeden sessizce ve arkasında sanki bir sır bırakırcasına uzaklaşır giderdi…
Onu hal-i hayatında değil de “Sevgiliye” kavuşmasının ardından, dünya sürgünlüğünü noktalayışının üçüncü ayında böylesine detaylı tanıyınca, hayıflandım gazeteye geliş gidişlerindeki sessizliğime…
Ona yüce Mevla’dan rahmet dilerken aylar sonra, bu anlamlı buluşmaya vesile olan SAKVA ve de İbrahim Böcek’e “Beyaz güller” gitsin istedik…