Sevgili okurlar,
Bir tatil öncesi sizlere, ülke ve ülke dışı sorunları tekrar irdelemek isterim.
Öncelikle, Belçika’da ve Avrupa’da olup bitene de şöyle bir göz atalım..
Ramazan ayı ve sonrası, bayram heyecanı yaşanan Avrupa topraklarında, yine Türkiye, Türkler ve Müslümanlar, basın yayın organlarının manşetlerinde ve siyasilerin dilindeydi..
Başta Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Almanya’ya G 20 Zirvesi için gelecek olması, Almanya’da bir takım radikal tedbirlerin alınmasına vesile oldu..
Gerginliğin odak noktasını elbette, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, her zaman olduğu gibi, ‘Türkler ile buluşma’ isteği’ oluşturdu..
Bu isteğe karşı Almanya’dan, bir takım farklı sesler yükseldi. Özellikle bu buluşmaya, salon verilmemesi en çarpıcı tartışmayı oluşturdu. Hala da bu noktada tartışmalar sürerken, Almanya’da Türklere karşı, şiddet ve baskıların artması da, basına yansıyan gelişmeler idi..
Şimdi, eğri oturup doğru konuşalım..
Türkiye’de anamuhalefet lideri ve devlet protokolünde 4.Sırada yer alan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve arkadaşlarının, bir kesim vatandaşların başlattığı ‘Adalet Yürüyüşü’ hakkında söylenenleri hatırlayınız..
Şimdi eloğlu, Türkiye’deki bu gelişmelere bakarak,’ Hey dostum, sen kendi ülkende, muhalefete, hem de yasal muhalefete, anayasal yürüyüş hakkı hakkında, engeller çıkarırken, önlerine hayvan gübreleri dökerken,sularını keserken, vatandaşları, bu yürüyenlere dönük kışkırtırken, biz, size nasıl Almanya’da buluşma ve konuşma hakkı verelim’ demez mi?
Görünen o ki diyor!
Kaldı ki, demokratik bir hakkını, en masumane bir şekilde kullananlara, ‘ Bu yürüyüşünüz Pansilvanya’ya, Kandil’e çıkar ‘ demek, siyasetin o özlenen, birleştirici, uzlaştırıcı ve daha da önemlisi, ‘İslam’ı refarans alan bir partinin hoşgörü, sevgi ve saygı temelindeki yaklaşımları ile bağdaşmıyor..
Bu söylemler, ülkeyi germeye hizmet eder!
Hatırlanacağı gibi ‘Halk Oylaması’ sırasında da ‘Hayır’ diyenlere yönelik kullanılan ‘Terörist’ tanımlamasını da, buradan şiddetle eleştirmiş, bunun yarın başka gerginliklere, ülke içinde başka çatlaklara neden olacağını yazmıştım..
Siyasiler, ülkeyi yönetmek için vatandaşın vekaletini alanlar, devletin gücünü, halk üzerinde kullanmaya kalkmamalıdırlar.. Zira ülkenin asıl sahibi halktır.. Halkın önüne, kamusal sorunları, güvenlik ve diğer yaptırımları kimse getiremez, çıkaramaz, mazeret uyduramaz!
Zira, ülkeyi yönetmeye talip olanlar, devletin gücünü halka karşı döndüremezler.. Döndürürseler, bunun adının, ne olacağını herkes bilir!..
Bırakın, memlekette yürüyen, yürüsün, çok sesli bir Türkiye, çok sesli bir toplum oluşsun!
Neden korkuluyor ki?
Bakın, bu temelde Almanya, Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı ve aynı zamanda büyük bir kitle partisi olan AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’a, sadece zirvede konuşma hakkı tanıdığını, ABD’de kavgaya karışan korumalarının ülkeye girişini yasakladı..
Bunlar hoş şeyler değil, devletlerarası hukuka da aykırı, ama işte bu noktaya gelindi..
Üzülerek ifade edelim ki, bu söylemlerin, bu diplomasi dilinin, başta Almanya olmak üzere, Avrupa ülkelerinde yaşayan vatandaşlarımıza da büyük zararı oldu, oluyor!..
35 Yıla yakın zamandır Avrupa’dayım.. Bugünkü kadar büyük bir gerginlik yaşandığına şahit olmadım..
AK Parti iktidarı döneminde, Avrupa ile köprülerin atıldığı bu günlerde, şimdi AB( Avrupa Birliği) ile yapılacak en üst düzey değerlendirme toplantısını çok önemsiyorum.
Sadece Türkiye-AB ilişkileri bakımından değil, karışan ortamın tekrar düzeltilmesi, dostlukların pekiştirilmesi için, artık itidalli bir siyasete ihtiyaç vardır.
Aynı zamanda ticari ortaklarımız olan AB, Almanya, Hollanda ve Belçika ile Avusturya ve Fransa ile kapışmak, Türkiye’ye yarar değil, zarar verir..
Bugün yolda, izde karşılaştığımız Belçikalı dostlarımız, Türkiye’nin gidişatından endişe duyuyorsa, bunda gerçekten, bir gerçeklik payı vardır.
Almanya’nın Türkiye’ye tavır koyduğu, Hollanda’nın Müslümanlara kurban ve sünnet yasağı getirdiği, Belçika’nın üç siyasi kesiminde aynı tür yasakların parlamentolarda kabul edildiği bir dönemde, Türkiye’nin daha farklı, ilişkilere zarar vermeyecek ve bu ülkelerde yaşayan vatandaşlarını da tehlikeye atmayan politikalar izlemesi gerekir..
Son olarak, Belçika’nın başkenti Brüksel’de düzenlen bir toplantıda, tüm dinlerin temsilcileri bir araya geldi. Toplantının onur konuşmacısı ise AP Parlamento Başkanı AntonioTajanı idi.
Toplantıda, Müslüman temsilciler ile Musevi, Hıristiyan ve diğer dini temsilciler, gelişmelerden, yasaklardan endişelerini dile getirdiler. Bu konuda AP Parlamento Başkanı AntonioTajani’den destek istediler.
Böyle önemli toplantıda Türkler temsil edilmedi nedense? Diyanet temsilcilerinin, haberi mi yoktu, yoksa katılmaya tenezzül mü etmediler bilemiyorum.?
Burada, ’kurban kesimi, helal et konusu, sünnet, din adamlarının serbest dolaşımı, ibadet özgürlüğünün korunması..’ ile diğer dini, sosyal sorunların dile getirildiği bu toplantı da gösteriyor ki, gelecek Avrupa’da yaşayan Müslümanlar için hiçte kolay, rahat olmayacağıdır..
Tüm bu gelişmelerin odağında, yanlış siyaset anlayışlarının olduğunu söylemek için kahin olmaya gerek yok..
Seçtiklerimiz, göreve getirdiklerimiz, sorun yaracağına, daha yaşanılır bir dünya için elbirliği yapmalıdırlar.. Gerginliklerden neler çıktığını sadece Afganistan, Irak, Suriye topraklarına bakmamız, anlamamız yeterlidir..
Esen kalınız!