Sevgili Okurlar,
Son iki haftadır, özellikle Avrupa’daki siyasi gelişmeleri, sizlerle paylaşmaya özen göstererek, burada yaşananlara dikkat çekiyorum.
Takdir edersiniz, ki Avrupa’da yaşayan 5 Milyona yakın Türk vatandaşının gözü Ankara’dadır. Ankara’dan gelecek mesajlar, Ankara’dan esecek rüzgarlar, Avrupa’da yaşayanlar tarafından her zaman büyük bir özen ile titizlikle dikkate alınır..
Çok önceleri, telefonun tellerine türküler yazan, kara trenlerden haber bekleyenler, gurbetin ağır yükü altında, eşinden, yavrularından ve sevdiklerinden haber alamayanlar, çileler içinde bir habbe ekmek parası için gurbetin kahrını çekmeye razı olanlar, şimdi sınırların kalktığı bir dijital dünya ile karşı karşıyadır..
Artık, haberler, sevgiler, türküler, şarkılar sınır tanımıyor..
Nereden, nereye değil mi?
Manyetolu telefondan, şimdi akıllı telefonları cepte taşıdığımız, hatta tüm radyo ve televizyonları cepten izleyebildiğimiz şu günlerde, dünyadaki gelişmeleri daha itina, daha ciddiyet ile takip etme mecburiyetimiz var!..
Neden mi?
Bakınız Türkiye, 16 Nisan 2017 tarihinde, ‘Yeni Anayasa Değişikliği için Halk Oylaması’na gidiyor..
Bu oylamanın asıl odak noktasını, ‘Yeni Anayasa Değişikliği’ bağlamında, ‘Cumhurbaşkanlığı’, ya da ‘Başkanlık Sistemi’ denilen yeni bir yönetim biçimi, veya bir başka siyasi sistem oluşturmaktadır..
Kısacası bu güne kadar ‘Milli İrade’ söylemleri ile iktidarda olan güç, şimdi Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni, bir bakıma geri plana atarak, bir ‘Atanmışlar’ sistemi oluşturuyor.
Bu sistemde, Cumhurbaşkanı, hem ‘Başbakan’, hem de ‘Cumhurbaşkanı’ olarak görev üstlenecek. Yanında ise bir atanmışlardan oluşan bir bakanlar kurulu bulunacak.. Bunun ötesinde ise ‘başkan yardımcıları, danışmanlar, bürokratlardan’ oluşan bir yapı ülkeyi yeni dünya düzeninde yönetmeye başlayacak..
Sistemi ve detayları sorgulama gibi görevim yok elbet..
Bizim görevimiz, vatandaşımızı bilgilendirmek, haberdar etmek, olup biteni anlamalarına katkı sağlamaktır..
***
Sevgili okurlar,
Özellikle 15 Yıllık zaman dilimi içinde, Türkiye’deki iktidar, Avrupa’da yaşayan insanlarımıza hep şunu söyledi:
-Oralarda kalın, iş adamı olun, siyasete girin, çocuklarınızı okutun, Türkiye’ye bağlılık gösterin, kültür geleneklerinizi unutmayın, Türkçe’nizi geliştirin….
İyi de, ah be güzel kardeşim!..
Şimdi Avrupa’da 4.Nesil bir Türk dönemine girdik.. Demem o ki, Avrupa’da doğmuş, burada büyümüş, burada tahsilini yapmış, burada iş bulmuş çocuklarımızın gelecekleri sizi hiç ilgilendirmiyor mu?
Bu genç, pırıl, pırıl gençleri, niçin siyasi emellerinize alet ediyorsunuz?
Onlar üzerinde, ne emeğiniz var?
Onlar zaten ‘Türk’ aidiyetlerinin gereğini, zaten fazlası ile yerine getiriyorlar..
Onları, siyasetinize, ikbal savaşınıza, yalan ve talanlarınıza neden ortak ediyorsunuz?
Onlar zaten, Türkiye ile yatıp, Türkiye ile kalkıyorlar..
Yılda bir kere bile olsa, Türkiye’ye gitme, bir nebze anne ve babalarının suyunu içtiği, ağacından meyvesini topladığı, gölgesinde dinlendiği topraklara gitme heyecanı içinde, 11 ay çalışıp, didinip, bir ay Türkiye’ye koşuyorlar..
Onları bir zamanlar döviz ağacı olarak görenler, şimdi oy deposu olarak görme alışkanlığından vazgeçmelidirler..
40 Yıl, ne seçme, ne seçilme hakkı vermişsin, şimdi gelip, sadece seçme hakkı verdiğin insanlardan daha büyük fedakarlıklarda bulunma isteği nedir Allah aşkına?
Bunu yaparken, hem insanımızı siyasetinize alet ediyor, hem de insanımızın 50 yıl içinde kurumsallaştırdığı yapıları siyasallaştırıyorsunuz?
İşte Türkiye’nin Almanya, Avusturya, Fransa, Hollanda ve Belçika ile yaşadığı siyasetlerin altında, maalesef siyasi çıkarlar yatmaktadır..
Bu kör dövüşte, Avrupa’da yaşayan insanımızın geleceğini tehdit altına attığınızın farkında mısınız?
Büyükelçilikler, konsolosluklar, camiler ve dernekler bu uğurda yol geçen hanına çevrildi!..
Partici, siyasi anlayış, Avrupa’da yaşayan insanımızı tehdit eder noktadır!
Eskiden, Avrupa’daki aşırı sağcı, radikal kesim, Türk insanını siyasetine alet eder idi, şimdi bizimkiler sırayı aldı..
Kardeşim, buralara gelin ama, siyasi sidik yarışı için değil, insanımızı bilgilendirmek, haberdar etmek, onlara Türkiye’yi, gelişmeleri, hizmetleri, güçlükleri, verilen mücadeleleri anlatmak için geliniz..
İnsanımız, Türkiye’de olduğu gibi, buralarda da ikiye, hatta üçe, dörde, beşe bölündü!
Tüm bu gelişmeleri takip eden Avrupa Birliği ülkeleri, bu yeni siyasi gelişmelerden rahatsız olarak, radikal tedbirler almaya başladı..
Belçika’da beşli koalisyon hükümeti, yeni bir kanun ile ülkede, gürültü çıkaran, kaçak çalışan, terör ve diğer olaylara karışan, vandalizme neden olanları, mahkeme kararı olmadan sınır-dışı edebilecek..
Şimdiden, Türkiye’deki siyasetin emrindekiler fişlendi..
Şimdi gündemlerinde, camilere giden, buralarda dini bilgiler öğrenmek için giden çocuklarımızın tespiti var..
Acı ama gerçek bu!
Belçika’da görev yapan, Türkiye’den gelen 18 din görevlisi kaldı.. Bunların görev süreleri Ağustos 2017 itibari ile doluyor.. Belçika, artık bu din görevlilerin yerine yeni din adamlarının gelmesine sıcak bakmıyor..
Hatta, daha önce görev süresi dolan 14 din görevlisinin yerine yeni atamaların yapılmasını bile yapmıyor..
Almanya ise, din görevlilerimizi ‘ajan’ suçlaması ile yakın takibe aldı ve orada büyük sorunlar yaşanıyor..
Hollanda’nın tutumunu bilmeyen yok..
Avrupa’da 1909 Yılında İslam dinini resmen tanıyan Avusturya ile 1974 yılında tanıyan Belçika’da bile İslam hedefe kondu!..
Bu noktada elbette, bu ülkeleri tak başına suçlayamayız.. Bizde de büyük sorumluluklar ve eksiklikler var.. İnsanımız Ankara’dan estirilen yanlış, milliyetçi, siyasi söylemlerle radikalleşti.. Bağırıp, çağımalar, naralar, maalesef buralarda farklı algılanmaya başlandı..
Alan daraldı..
Artık toplantılar için salonlar verilmiyor..
Siyasilerimiz, kendi lokallerine, cami avlularına sığınır oldular!..
Kısacası, gidiş hayra alamet değil..
Hem Türkiye’nin, hem Avrupa’da yaşayan insanımızın daha aklı-selim siyaset anlayışını benimsemesi ve takip etmesi gerekmektedir..
Bunu görmezden geldiğimizde, umursamadığımız ve nemelazımcı bir anlayış içinde olduğumuz zaman, bu siyasi körlüğümüzün bedeli ağır olabilir..
O nedenle, yılların birikimi ile kurulmuş dostlukların bir çırpıda bağırıp, çağırmayla yıkılmasına izin vermeyelim..
Avrupa’da yaşayan vi milyonları aşan vatandaşlarının geleceğini de tehdit altına atmayalım, yılların birikimlerini heba etmeyelim..
Türkiye’deki siyasi kavgaların, yarışların ve ‘Evet’ ile Hayır’ çekişmesinin
Avrupa’ya taşınması, bizlere yarardan çok zarar verir..
Bunun bilincinde olarak, gidip vatandaşlık gereğinin yapılması önemlidir.
Sağduyu, hoşgörü ve tolerans, sevgi ve saygı içinde olunduğu zaman, kimse, kimsenin işine karışmaz ve yolunu da taş koymaz..
Lütfen taşkınlıklardan kaçınalım!
Lütfen itidal!