NİYE BÜYÜKELÇİ DEĞİL?
İyi ki yaylamız var!
İyi ki yaylamız..
Ama hartamanan çatımız, ahşap yayla evimiz ve kapısında ağaç oluktan çeşmemiz yok!..
Rahmetli babam Hakkı Cinal'ın, Acella yaylasında yaptığı yayla evimizi aradım..
Yayla evi bahçesindeki hanım,birilerine benzetti ve seslendi:
'Sen Hakkı Çavuş'un Yusuf değil misin' dedi?..
Gözlerim doldu..
Yüzüm de çiçekler açtı..
Şaşkınlığım beni, eski günlere götürdü..
Acella yaylasında, ağabeyim Ali ile çiften topladığımız günler aklıma geldi..
Hele de yayla sıcaklarının vurduğu günlerde çimdiğimiz şimşirli göl..
Yayla evimizi aradım, Acella yaylası obasında...
-Aha şurası dedi kadın!..
-Buradaydı Hakı Çavuş çeşmesi..
-Baban su getirmişti obamıza..
Ya şimşirli göl?..
-‘Üzerinden dozerler geçti’ dedi kadın!
Yıllar sonra bir yayla evinde eski günleri hatırladım..
Hayal, meyal o günlere gitmek bile güzel..
Boşuna dememişler, insanlar hayal ettiği müddetçe yaşar diye!
Hayal ettim..
Bu defa 'Hayaller Adası'na ' başkonsolos' oluyorum..
Şaka-maka değil, başkonsolos!
Bir dostum mutlu haberi vermek için buldu beni..
Hemi de bir türlü sayamadığım bozuk paraları toplarken..
Bir tekme vurdu zar-zor topladığım bozuk paralara..
-‘Kalk Yusuf ,’Hayaller Adası'na, başkonsolos oluyorsun, senin uğraştığın işe bak' diye de sitem etti..
Vay be, böyle dayımız olduğu hiç aklıma gelmemişti!
Başkonsolos ha!
Niye ben?
Oğlum, yaz, yaz bitmez, ömür yetmez’dedi..
-‘Ama o da şarkı oldu’ dedim..
Gülümsedi, gözlerime baktı, ta içine, içine!
-‘Türkiye’ye hoş geldiniz ‘dedi ve kayboldu..
Merve Kavakcı'ya haksızlık mı ettik ne?
Ben de 'Hayaller Adası'na başkonsolos oluyorum..
Ne o, yakıştıramadınız mı?
Siyasi etiket mi?
O da ne?
Ulan bu memlekette sadakatle hizmet edenler ne olacak?
Onları kim hatırlayacak?
Ya, Ankara'da sıra-y-ı devri-ye-si-ni bekleyenler!
-‘Uzatma’ dediler..
-Hayaller ülkesine başkonsolos oluyorsun!
Peki niye büyükelçi değil?
***
Bu defa Kerem-Ali yaylasında değil, Adapazarı Mithatpaşa mahallesindeki evimizde, mışıl, mışıl uykudan, binbir hayaller içinde uyandım..
Kendi, kendime bak Yusuf, hayal kuracak zaman değil, daha çok yapacak iş var!..
Yaz, yaz bitmez, bunları yazmaya ömür yetmez!
Aklıma eşimin beni Adapazarı’na göndermesi düştü!
Niye ben?
Ah be Yusuf, yıllar sonra eşinin uzaklardan, hemi de çok uzaklardan arkadaşları geliyor..
Şöyle Karasu’da, Karadeniz’in, geceye vuran dalga sesleri arasında ve de geceyi aydınlatan ay ışığı balkona vururken, sohbete doyum mu olur?
Hemi de kadın, kadına!..
Gülüşler, içli kahkahalar..
Daha neler, neler?..
Onlarda bir geceliğine ‘Kraliçe’ olsunlar!
Ne var bunda?
Çal oğlum bir oyun havası!
Hemi de ‘ada çiftetellisi’ olsun!
-Ne oldu usta?
-Bir kere daha ‘dede’ oldum!..
Brüksel’den, Lena, Ayla, Okan ve Ozan karşımda...
Ah şu teknoloji!..
Nerede olursan ol, küçükler bile artık sizi buluyor anında..
Hep birden banladılar:
-Dede ne yapıyonuz?
-Ben mi Adapazarı’na gideceğim, sonra tekrar Karasu’ya döneceğim..
-Anlamadık dede?
Vallahi ben, sanki anladım!
Ağabeyimin oğlu, torunu gelmiş Paris’ten...
Karasu sahilinde, kumsalda lafladık!..
‘Osmanlı’yı mı ne kuruyorlar mış!?
Büyük, böyüük laflar etti..
Özgürlük, mözgürlük, laflarına,’köle’de karıştırdı?..
Ara sıra Fransızca dilinde izah etti durumu!?
Eski topraklardan, Amerikalılar’dan, Siyonistlerden, Avrupalılar’dan söz etti..
Vallahi anlamadım,
-‘Yapma be Amca sen çook cahal kalmışsın’ dedi!
Hesap mı, kitap mı soracaklarmış!
Fena radikalleşmişlerimizden!?
Eline silah verseler, muhalefeti tarayacak!
Hele de ‘Atatürkçüler!’
Uykudan uyandım, soramadım..
‘Ula Cumhuriyeti ne yapıyorsunuz’ diyemedim!?
Anlayacağınız sevgili okurlar;
Ben başkonsolos ooluyorum, ağabey oğlu Yeniçeri!
Bize yeni düzende, yeni görev bunlar..
Vay be!
Nereden, nereye!
İyi ki Adapazarı’na gelmişim..
İnsanın kendi evindeki rahatlık, uyku da, uyku hani!
Bize bu rahatlığı veren, askerlerimize, güvenlik güçlerine, devletimize Allah Zeval vermesin!
Ne siyasiler gördük, geçirdik..
Bunlarda geçer, gider!..
Geçer,gider inşallah!