Sevgili okurlar,
Avrupa Birliği’nin ve Belçika’nın başkenti Brüksel’den, tatil öncesi sizlerle, yine gündeme damga vuran konuları irdelemek istiyorum..
Bir kere şu, ‘G 20 Zirvesi’nden söz edelim:
Dünyanın belli başlı merkezlerine taşınan ve dünyanın önde gelen 20 ülkesinin devlet ve hükümet başkanlarının buluştuğu zirvede konuşulanların, basın yolu ile paylaşıldığını biliyoruz..
7 Temmuz 2017 tarihinde itibaren başlayan zirveye gelen devlet ve hükümet başkanlarından ziyade, zirveyi protesto edenlerin, eylemlerinin gündemi meşgul ettiği hepimizin malumudur.
Burada şu soruyu sormak gerekir; bu göstericiler neyi, neden protesto ediyorlar?
Bence bu sorunun cevabı şu olmalıdır:
Beceriksiz siyasetçileri!
Burada hemen şunu ifade edelim ki, Almanya, protestoculara karşı sert tedbirler alıyor ama, protestoları yasaklamıyor.. Yani kamu düzeni, güvenlik, gelen, giden devlet başkanlarının güvenliği en üst düzeyde sağlansa da, göstericilerin Hamburg’u ateşe verdiği, yollara kapattığı, polisle çatışmaya girdiği, bazı işyerlerini  yağmaladığı, bazı otomobilleri ateşe verdiği görülüyor..
Yukarıda, neden ‘beceriksiz siyasetçiler’ dediğimi açayım:
-Eğri oturup, doğru konuşalım, Afganistan, Irak, Suriye ve diğer ülkelerde yaşayan masum insanları bile, bile ateşe atan, yurtlarından eden, başlarına top mermileri, bombalar yağdıran bu insanlar mı?
-Müslüman ülkelerde ‘Arap Baharı’ adı altında, bir yıkım projesini başlatan bu insanlar mı?
-Dünyanın belli başlı sıcak noktalarında, bombalar patlatan, masum insanların ölmesine yol açan bu insanlar mı?
-Doğayı tahrip eden, hava kirliliğine yol açan, insanların geleceği ile oynayan, binlerce gıdanın içeriğini bozan bu insanlar mı?
Değilse kim?
Elbette beceriksiz siyasetçiler!
İşte bu beceriksiz siyasetçilerin bir bölümü ‘G 20 Zirvesi’nde bir araya geldi..
Protestoların odak noktasında, bu beceriksiz siyasetçilerin icraatları, uygulamaları, demokrasiyi, insan haklarını, kişi hak ve özgürlüklerini, birey hakkı ve hukukunu hiçe saymakta var!
Peki bunları anladık ta, bu böyle mi devam etmeli?
Elbette hayır, bu durumdan elbette biz seçenlerinde payı var!
Evet, biz seçenlerin!
Kısacası seçmesini, iyiyi iktidar yapmasını bileceğiz be kardeşim!
Kendi adayımızı çıkaracağız, kendi adayımıza ve kendi görüş ve düşüncelerimize yakın partiye, ekibe oy vereceğiz..
Vereceğiz ki, sonunda ‘kandırıldık ey halkım’ demeyelim!
İşin özeti budur!

***
Sevgili okurlar,
Kokuşmuşluğun, çöküşün, ahlaksızlığın, edepsizliğin, adaletsizliğin, hukuksuzluğun zirve yaptığı Türkiye’den ilginç haberler ile sarsılıyor, yıkılıyoruz!..
Yurdun her köşesinden gelen haberler, dünyamızı bir kez daha karartıyor..
Bilmem ne vakfında tecavüze uğrayan çocuklarımızın yöneticisi, bilmem ne başkanlığına getirilebiliniyor!?
Vay kara yazım, vay!
Hatırlarsınız, önemli bir otobüs  firmasının muavini, bir genç kızın yüzüne mastürbasyon ile spermlerini dökmüştü..
Sonra aynı firmada bir başka şoför bu sefer direksiyon başında mastürbasyon halinde yakalandı..
Bir başka vatandaşımız mini etekli bir kızımıza tekme ve tokat attı..
Ve gelen tecavüz haberlerinin ardı arkası kesilmiyor..
Hedefte kadınlar, çocuklar ve bebeler var!
Toplum çürümüşlüğünün işaretleri bunlar..
Dini bağlamda getirilen yasaklar, cinsel dürtüleri frenlemiyor ve daha da azdırıyor.. Böyle olunca da, şok eden haberler ile dünyamız yıkılıyor..
İşte Kaynarca’dan basına yansıyan haber bu örneklerden biridir..
Kimbilir ne tecavüzler, şiddet uygulamaları var ki, haberimiz yok!?
İşin asıl öznesi, mağdurun Suriyeli bir göçmen oluşu!
Üstelik kadın hamile ve yanında on aylık bebesi var..
Nasıl kıydınız bre caniler, bu misafir sebi’lere!
Mazeret hazır, münakaşa etmişmişler!
İşte bu noktada toplum hafızası harekete geçiyor. Tahammül sınırlarını aşan cinayet, kabul edilemez noktasında insanları birleştiriyor..
Toplumdan ‘verin onları biz cezalandıralım, asalım, yakalım’ sesleri yükseliyor..
Kanayan toplum vicdanı, pansuman tutmuyor!..
Herkes bu gidişatın sonunu merak ediyor ya, tünelin uçunda ışık görünmüyor..
Giderek, cinsiyet ayrımı tavan yapıyor..
İslami oteller, plajlar, okullar, derslikler,abdestlikler.. gündeme geliyor..
Bugüne kadar alışılmışlar, yaşanılmışlar, yaşam biçimleri alabora oluyor..
İşte bu tufanda, olan mazlumlara oluyor..
Ya da altta kalanlar çiğneniyor!..
‘Gemisini yürüten kaptan’ misali, herkes bildik rotada yelken açıyor..
Kısacası ders almıyor, her gün, her olaya bir başka kılıf buluyor, kolaycılığa kaçıyoruz..
‘O şucu, bu bucu, şu hain, bu PKK’lı, şunlar FETÖ’cü, şu bizden, bu onlardan..’ algıları, çamur atmaları ile biraz daha karanlığa gömülüyoruz..
Birbirimizi beğenmemek, çekememek, fikir ve düşüncelerimize tahammülsüzlük, kıskançlık hasetlik, almış başını gidiyor..
Her şey ‘çamur at, izi kalsın’da düğümleniyor!..
Algılar yaratmak, iktidarda biraz daha kalmak, umursamazlık, vurdumduymazlık daha da  pirim yapıyor..
Tahammül, tolerans, hoşgörü, sevgi ve saygı kulak arkası edilmiş bir şekilde, bir uçurama doğru sürükleniyoruz..
Allah sonumuzu hayır etsin de, gidiş hayra alamet değil!..
Son olarak ‘adalet yürüyüşü’ hakkında şunları söylemek istiyorum:
Muhalefetin seslendirdiği ‘adalet’ istemi önemlidir..
Hükümetin’ de buna sessiz kalmaması, daha da önemlidir..
Elbette bu bir lütuf değildir, bir hakkın kulanımıdır..
İnşallah ‘adaletin’ tesisinde Türkiye, Türk Milleti birleşir..
Bu kötü gidaşatınfaturasanı daha fazla ödemeyiz!
15 Temmuz Darbe Kalkışması’nan yıldönümünü idrak edeceğimiz uşgünlerde,birlik ve beraberliğimiz daha da büyük önem kazanıyor..
Bir bayrak altında toplanmanın mecburiyeti değil, zarureti var!
İnşallah, aydın, güzel günlerimiz ufukta görünür..
Zira bundan başka seçeneğimiz de yok!
Günleriniz güzel, sağlıklı, mutlu olsun!