İnsanoğlunun gelişimine dair bilimsel olduğu söylenen bazı bilgilerin kesin ve kanıtlanmış olmadığı, aslında birer teoriden ibaret olduğu, yine bilimsel araştırmalar sonucunda ulaşılan bilgilerle teyit edilmektedir. Çünkü bilim görerek ve deneyerek elde edilen verilerle yapılan değerlendirmelerden ibarettir. Bu değerlendirmelere dayalı fiziki sonuçlarla oluşan gerçeklerin uygulamaya geçirilmesidir aynı zamanda.

Bunun yanında birçok teori sadece bir teori olduğu ve bilimsel kanıtlanmış bir kanun olmadıkları halde, deneylerle ve gözlem yapılarak kanıtlanmış ve uygulamada yer almış bilimsel bir gerçeklik gibi sunulmaktadır. İnsanın gelişiminde ifade edilen eski taş devri, cilalı taş devri, yontma taş devri, ilkel sürü toplumu, avcı ve toplayıcı gibi kavramların ve bu kavramların birlikte ifade edildiği tarihlerin hiçte sanıldığı gibi olmadığını Göbeklitepe oldukça çarpıcı bir şekilde bu yüzyılın başında hepimize kanıtlamış oldu. O zamanlarda insanların ne kadar ilkel oldukları avcı ve toplayıcı kavramları ile açıklanmaktaydı fakat Göbeklitepe’de görüldü ki görkemli yapılar inşa edebilecek kadar gelişmiş durumdalar.

Aklın ve bilimin her şeyi açıklaması mümkünmüş gibi bir anlayış hakim olduğunda bazı yeni buluşlar şaşırtıcı sonuçlara neden olabiliyor ve doğru bildiğimiz bir çok şeyin doğru olmadığı ortaya çıkabiliyor. Küçük bir örnek vermek gerekirse anne sütünde demir eksikliği var diyerek annelerin bebekleri çok kısa süre emzirmesine neden olan ve bu nedenle bağışıklığın yetersiz gelişmesine neden olan bilim, uzun yıllar sonra demir ihtiyacının ilk 2 yıl yetecek kadar bebeğe zaten yüklendiğini keşfedince tekrar anne sütüne mümkünse 2 yıl boyunca devam edilmesini savunmaya başladı.

Akıl ve bilim elbette ki çok önemli ve çok gerekli olmakla birlikte evreni, dünyayı ve insanı açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Bunu da yine en iyi bilim ile ve bilim insanları ile açıklayabiliriz.

Örneğimizi en ünlü bilim insanlarından biri olan Edison ile verelim. Çünkü Edison’un aklı şaşkına çeviren bir hayat hikayesi var. Öyle bir hikaye ki, mantıklı düşündüğünüzde meydana gelmesi mümkün olmayan olayların ve başarıların yer aldığı bir hikaye bu. Her şeyden önce eğitimsiz, yoksul ve yalnız bir çocuk Edison. Okuma çağına gelince gittiği okulda uyum sağlayamıyor ve üç ay sonra okuldan ayrılıyor. Daha sonra da hiçbir yerden ve kişiden eğitim almıyor. Annesinin yardımı ile evde devam ediyor öğrenme çabalarına. Daha dokuz yaşında iken okuduğu bir fizik kitabının etkisi ile evin bodrumunda bir laboratuvar kurmaya başlıyor.

Bu yaşta bir çocuğun bir fizik kitabından etkilenerek böyle bir şeye kalkması akla Cemil Meriç’in şu sözünü getiriyor:

“Akıl kör adamın elindeki asaya; İlham gözü gören adamın elindeki meşaleye benzer.”

Edison daha o yaşta iken laboratuvarı için gereken araç ve gereçleri alabilmek için trenlerde gazete satmaya başlar. On beş yaşında bir baskı makinesi alarak kendisi bir gazete çıkartır. Çıkardığı gazetenin yazılarını da kendisi yazar. Üstelik bunları trende yapmaktadır. Bir gün hareket halindeki trene atlarken görevliye yakalanır ve görevli onun kulağından çok fazla çektiği için çok ağrılar çektiği kulağı kısa süre sonra sağır olur. Sağır olması telgrafçı olmasına ve 16 yaşında iken ögrendiği telgrafçılıkla 4 yıl telgraf memuru olarak çalışmasına imkan sağlar. Elektrikli kayıt makinasını icat eder fakat önce bunu kimse önemsemez. Yoksulluk ve sefalet içinde bir süre arkadaşının yanında sığıntı olarak kalır. Daha sonra bu makineyi ihtiyaç duyan birisine 40.000 dolara satması ve bu para ile bir dükkân açıp bu makinaları üretip satmaya devam etmesi ile Harika Çocuk olarak üne ve paraya kavuştuğu ve ampulü keşfetmeye adım adım ilerlediği yıllar başlamış olur. En sonunda o çok ünlü GENERAL ELECTRİC firmasını kurar.

Edison’un hayat hikayesi bütün mantık kurallarının dışına çıkıyor ve akla aykırı birçok şey ihtiva ediyor. Hiçbir eğitimi olmadığı halde ve çok yoksul olmasına rağmen çocuk yaşta buluşlar yapması, gazete çıkarması, yazılarını kendisi yazması, gazete satarken trende dövülmesi ve sağır olması ve buna rağmen harika çocuk olarak ün kazanmasına neden olan keşiflere imza atması her şeyi akıl ve bilim ile açıklamaya çalışmanın yetersizliğini gösteriyor. Cemil Meriç’in sözünde geçen “İlham” kelimesi tam da bu noktada çok şeyi açıklıyor.

Yazımızı Einstein’ın bir sözü ile bitirelim: Uzun yaşamımda öğrendiğim tek şey var: Dünyaya ve Evrene dair Gerçeklerle kıyaslandığında tüm bilim, ilkel ve çocukça kalmaktadır.

HÜSEYİN BURAK UÇAR