On numara şehir. On numaralı şehir. On numara beş yıldız hatta.
Adına bakın şehrin arkadaş; Balıkesir. İkiye bölün: Bal ve kesir. Bir kovan balınız var şimdi. En halisinden hem de. Alın onu, yirmiye bölün, yirmi ilçesine dağıtın. Alın size, yirmi ilçesi de ayrı ayrı ballı, ayrı ayrı güzel, ayrı ayrı şirin bir vilayet: Bal’ı’kesir.
Mustafa Kemal, - başka şehirlerin camilerinde minbere çıkıp hutbe okumuş mudur, ben duymadım, - Balıkesir Zağnos Paşa Camii’nde 7 Şubat 1923 Cuma günü bizzat hutbe okumuştur. Ve orada hepimizin altına tereddütsüz imza atacağımız şu hutbeyi irat etmiştir (içinden geldiği gibi söylemiştir:) “Efendiler! Camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler, söylenenleri dinleme ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapılması lâzım geldiğini düşünmek, yani birbirimizin görüş ve düşüncelerini almak için yapılmıştır. Millet işlerinde her ferdin zihninin başlı başına faaliyette bulunması lâzımdır. İşte biz de burada din ve dünya için, geleceğimiz için, her şeyden önce hâkimiyetimiz için neler düşündüğümüzü meydana koyalım.”
Kaf Dağı neredir, bilemem. Bu dünyada mı, öte dünyada mı, belli değil. Bir efsane o. Gelin, ben size başka bir efsaneden bahsedeyim: Gidip mutlaka görün, dünya gözüyle, bana çok hak vereceksiniz, yeminle bak. Kaz Dağları. İklimi ayrı efsane, ruha huzur vermesi ayrı efsane, sağlığa şifa olması başka efsane. Ton ton yeşil, ton ton güzellik, ton ton doğa; bırakın kendinizi, kaybolun, korkmayın. Kaz Dağlarında kaybolununan yollar, size, kendinize, kalbinize çıkacaktır. Efsanelerin gerçekliği bu dünyada, bir tek Kaz Dağlarında mevcuttur, diyeyim size.
Ayvalık tost, Bandırma vapur, Burhaniye festival, İvrindi kolonya, Gönen hikâye (Ömer Seyfettin) ve kaplıca, Manyas kuş cenneti, Havran hâlis zeytin yağı, Savaştepe köy enstitüsü/öğretmen, Erdek tatil, Susurluk ayran demektir Balıkesir’de.
İvrindi Çoban Festivali yapmak en büyük hayalim diyen İvrindi Belediye Başkanı Yusuf Cengiz kardeşime üstün başarılar diliyorum. İvrindi girişinde de koyun heykeli görmüştüm zaten. Yapılacak o festivalde zamanla, Kemalettin Kamu’nun Daha deniz görmemiş bir çoban çocuğuyum diye başlayan ve Gönlümü yayla yaptım Bingöl Çobanlarına dizesiyle biten o meşhur şiirinden, hiç de geri değil, çok daha ileri şiirler hikâyeler hatıralar masallar ninniler ortaya çıkacağına, adım gibi inananlardanım ben. Haydi Yusuf Başkan. Arkandayız. Çek besmeleyi artık.
2 ve 22 rakamları çok önemlidir Balıkesir’de. 10 kadar. İki denize (Marmara ve Ege) komşu olan, yirmi iki adası bulunan kaç il var Türkiye’de başka. Bilen beriye gelsin.
Şimdi iki kavramı, iki kelimeyi, iki ismi söyleyince çok mutlu olacak ve gurur duyacaksınız: Havranlı Koca Seyit. Bildiniz. Çanakkale Savaşında 276 kiloluk top mermimizi kaldırıp ateşleyen ve dönemin kibirli, yenilmez denilen, dört yana ölüm kusan İngiliz Ocean Zırhlısını boğazın serin sularına gömen büyük büyük büyük kahramanımız. Yörük Seyit’in adı, Edremit Havaalanında yaşıyor şimdi. Bu ismi verenlerin alınlarından öpüyorum, gerçekten.
Kırkpınar, cihan, dünya şampiyonumuz yiğitler yiğidi, aslanlar aslanı, pehlivanlar pehlivanı Kurtdereli Mehmet’imize de bir parantez açalım. Bileğini dünyada kimsenin bükemediği Mehmet Pehlivan’ın, güreşi bırakırken kıspetini Kâbe’ye armağan ettiğini de belitmeliyiz.
Yörük ve Manav memleketidir Balıkesir. Birazcık da Muhacir. Bu özellik türkülere deyimlere atasözlerine de yansımıştır; örnek olsun diye birkaçını alayım buraya: Borcun iyisi vermek, derdin iyisi ölmek. / Çocuklar oynamaktan, gençler işlemekten, ihtiyarlar söylemekten yorulmaz. / Herkesin aklı bir olsa, koyuna çoban bulunmaz. / Mal mala girer, dal dala.
İki keklik bir kayada ötüyor / Ötme de keklik derdim bana yetiyor /Annesine kara da haber gidiyor. (Nakarat:) Yazması oyalı kundurası boyalı / Yar benim aman aman, yar benim / Uzun da geceler yar boynuma / Sar benim aman aman, sar benim.
Bu türküyü duyalı ve seveli yirmi yıl olmuş benim için. Orhan Hakalmaz’ın o Balıkesir gibi duru, sade, düz, gösterişsiz, edepli, saygılı, güvenli sesinden dinleye dinleye. Sonra öğrendim ki bu güzel türkümüzü Muzaffer Sarısözen büyüğümüz Balıkesir’den derlemiş. Ne de yakışıyor Balıkesir’le bu türkü birbirlerine.
Her insan bir şehirde doğar. Kader işte. Eyvallah. Ya sonra? Sonra, hayatına giren üç beş şehir daha vardır. Benim doğduğum vilayet Sakarya, mâlumunuz. Ya sonraki şehirlerim? Sıkı durun: Yetmiş gün resmen, otuz üç gün fiilen kaldığım, ikinci şehrim Balıkesirdir benim. Hem de on sekiz yaşımdayken. Sonra Denizli, sonra Mardin, sonra Edirne ve hep İstanbul. Balıkesir’de geçen otuz üç mübarek günümü anlatayım kısaca size:
Bir çocuk düşünün. Çiftçi bir babanın iki erkek çocuğunun büyüğü bir çocuk. Türkiye’deki dokuz yüz altmış yedi ilçeden birinde, dokuz yüz doksan nüfuslu bir ilçede, ortaokul sona gitsin. Bin dokuz yüz yetmiş dört yılı ilkbaharı. Öğretmenleri orta sondaki her çocukla beraber onu da parasız yatılılık sınavına il merkezine götürsünler. Yaz tatilinde sonuçlar açıklansın. İlçeden iki çocuk kazansın bu sınavı. Birisi bizimkisi. İl merkezinde dört yıl İmam Hatip Lisesi’nde okusun, parasız yatılı olarak. Hikâyeler, şiirler filan yazsın bizim delikanlı. Edebiyat kolu başkanı olsun son sınıfta, Sesimiz diye okul tarihinin ilk duvar gazetesini çıkartsın, kol arkadaşlarıyla beraber. Yetmiş sekiz yazında okulu bitsin. Yatılı okudu ya, yasa gereği mecburi hizmetle, bir yerde dört sene imamlık yapmak zorundadır. Delikanlımız başkentte kura çekecektir şimdi: Bir çeker ki Balıkesir ili Savaştepe ilçesi Çukurcuma Köyü. Aman Allah’ım. Balıkesir nire? Üç dört vilayet ötesi. Delikanlımız on sekizinin içinde daha. İlinden bir kez çıkmış dışarı, o da başkente kura çekmeye. Okul arkadaşlarıyla beraber gitmiş Allah’tan, yoksa yolunu kaybedecekmiş. (Kim bilebilir bu bıyıkları yeni terlemiş delikanlının ileride şehir portreleri de yazan bir seyyah olacağını. Ben bilemedim mesela.)
Sekiz saatlik bir otobüs yolculuğundan sonra, yetmiş seksen bin nüfuslu bir Anadolu kasabası görünümündeki Balıkesir’in otogarına inebilmiş bizim çocuk, yarı ağlaya yarı oflaya puflaya. Anasından babasından şehrinden ilk ayrılışıymış. Yuvadan ilk uçuşuymuş bizim kekliğin. Savaştepe’yi de Çukurcuma’yı da güç bela bulmuş. Kur’an’ı yüzünden zor okuyan, üniversiteye basamak yapmak için imam-hatip’e giden bizim delikanlıya otuz üç gün sonra bir telgraf gelmiş: Mühendislik Fakültesini kazandınız! Âlâ. Aliyyü’lâlâ hem de. Derdi bu değil miydi zaten. İstifayı bastığı gibi gitmiş şehrine, fakültesine hemen bizimkisi. Aradan tam otuz üç yıl geçmiş. Bizimkisi üst düzey memur emeklisiymiş artık. Eşiyle Didim’e tatile giderken Gel şu bizim Çukurcuma’ya bir uğrayalım. Kalmış mı bizi hatırlayan bakalım demiş. Yine güç bela bulmuşlar köyü. İlkin tanıyamamış köylüler bizimkini. Artık yetmiş beşlerindeki boncuk gözlü Ayşe Teyze, eski muhtara seslenmiş: Gel hele adam. Bak bizim ağlayan hoca gelmiş! Hani bizim yandaki evimizde yatıp kalkmıştı ya. Meğer otuz üç sene önce, bizim toy hoca, köyün Savaştepe’yi gören kayasına gider, annemi babamı çok özledim diye iç çekip çeker, türküdeki iki keklik misali, bizim hoca da kayada ötüşür, ağlaşır dururmuş bir zamanlar. Bu otuz üç günlük, ağlayan hoca da kim miymiş? Bu satırların yazarı Fahri Tuna elbette.
Balıkesir denilince aklınıza hemen o muhteşem peynir tatlısı höşmerim/höşmelim geliyor değil mi? Cık. Feci yanıldınız. Höşmerim Balıkesir tatlısı değil çünkü. Şaka şaka. Elbette Balıkesir’in tatlısı. Ama aynı oranda Adapazarı’nın tatlısıdır höşmerim. Vallahi billahi, bakın. Hangi üç beş asırlık Adapazarı ailesinin kapısını çalsanız, evin yetmiş beş yaşlarındaki annesi, höşmerimin (bizimkiler höşmelim veya höşmel derler) tarifini verecektir size. İstisnasız. Biz çocukluğumuzda çok yemişizdir. Hâlâ da yapılar seyrek de olsa. Sadece Adapazarı’nda mı? İzmit’te, Yalova’da, Bilecik’te, Bursa’da, Eskişehir’de, Kütahya’da da. Nedeni şu: Höşmerim bizim Orta Asya’dan getirdiğimiz bir peynir tatlımızdır. Ufak tefek farklılıklarıyla Doğu Marmara ve Yukarı Ege’nin bütün Yörük/Manav Türkmenlerince iyi bilinir. Balıkesir bunu ticari ve sınai bir ürün hâline getirmiştir. Ne güzel. Ne büyük başarı. Balıkesir ileri gelenlerini kutluyorum. Zinhar kıskanmadan hem de.
Otuz üç yıldır Balıkesir damadı olan ve her sene yaz tatilinin yarısını Balıkesir’de geçiren, mühendislikten sınıf arkadaşım yakın dostum Gürsel Kaya’ya Balıkesir denilince ilk aklına gelen üç şey? diye sordum, bakın cevabı ne oldu: İstanbul’da gez, İzmir’de eğlen, Balıkesir’de evlen. Ben bu söze uydum, memnunum. İkincisi Cumartesi pazarı. Üç, taze börülce salatası, nefistir gerçekten.
Balıkesir, can dostum profesör Cevdet Avcıkurt’un şehri, can yeğenim akademisyenim nur yüzlüm Nur Yıldız'ın’şehri.
Ballı şehir; bal Türkçeli, bal türkülü, bal Türklerin şehri. Türk şehri, türkü şehri, Türk’ün şehri Balıkesir.
Balıkesir; on numara yirmi yıldız bir şehrimiz.