Kamuoyu yoklamalarında ana muhalefetteki muhafazakarların ardından ikinci sırada yer almasına rağmen diğer partilerin kendisiyle çalışmayı reddetmesi nedeniyle partinin yakın zamanda bir hükümet koalisyonunun parçası olması mümkün görünmüyor.

Ancak AfD'nin bir dizi eyalet seçiminde elde ettiği başarılar, özellikle muhafazakârlar üzerindeki partiye karşı olan güvenlik duvarlarını kaldırmaları ve sağcı bir koalisyonu düşünmeleri yönündeki baskıyı arttırıyor; özellikle de eski geleneksel ortakları neoliberal Hür Demokratlar'ın (FDP) zayıflığı göz önüne alındığında.

Weidel, Berlin'de iki büyük Alman bayrağıyla süslenmiş bir sahnede gazetecilere yaptığı açıklamada, “Ülke çapında yapılan anketlerde ikinci en güçlü güç biziz ve yönetme iddiamızı buradan alıyoruz, çünkü daha iyisini yapmak istiyoruz, Almanya'yı yeniden ileri götürmek istiyoruz, yeniden dünyanın zirvesinde olmak istiyoruz. Seçmenler açıkça muhafazakârlar ve AfD'den oluşan bir koalisyon istiyor” dedi.

Aşırı sağcı partiler son yıllarda Avrupa genelinde güç kazanarak İtalya, İsveç, Hollanda ve Finlandiya'da da iktidara geldi.

Siyasi yorumculara göre bir başbakan adayı gösterilmesi AfD'nin medyadaki varlığını arttırmasına olanak sağlayabilecek bir durum. 

Alışılmadık bir profil

2022'den bu yana partinin eş başkanlığını yürüten 45 yaşındaki Weidel, kendisini geleneksel aile değerlerinin ve sıradan Alman emekçilerinin savunucusu olarak tanımlayan, erkek egemen ve göçmen karşıtı bir parti için alışılmadık bir kamusal yüz.

Sri Lanka doğumlu İsviçreli bir kadından iki oğlu var ve ekonomi doktorasını Çin'de yaptığı için akıcı bir şekilde Mandarin konuşuyor. Siyasete girmeden önce Goldman Sachs ve Allianz Global Investors'da çalışmış ve serbest iş danışmanı olarak görev yaptı.

Ancak Weidel'in alışılmadık profili, normalde aşırı sağcı bir partiden uzak duracak daha ılımlı Almanlar arasında daha büyük bir çekiciliğe sahip olabileceğini söyleyen siyasi analistlere göre, onu AfD için değerli kılan da tam olarak bu.

AfD son yıllarda seçmenlerin yüksek göç oranları, Ukrayna savaşının tırmanma ihtimali ve Almanya'nın ekonomik modelindeki krizle ilgili endişelerinin yanı sıra geçen ay dağılan iktidar koalisyonundaki iç çekişmelerden duyduğu hayal kırıklığından da yararlandı.

“Almanya tarihinin en kötü krizlerinden birini yaşıyor” diyen Weidel, AfD ile bir geri dönüş vaat ediyor.

Parti, özellikle Müslüman ülkelerden gelen göçü keskin bir şekilde engellemek, nükleer enerji santrallerini yeniden devreye sokmak, büyük reformlar yapmadığı takdirde Avrupa Birliği'nden çıkmak ve Ukrayna'ya silah sevkiyatını durdurmak istiyor.

Yetkililer tarafından anti-demokratik hedefler güttüğünden şüphelenilmesine rağmen AfD, ana akım partilerden önce sıcak gündem konularını açıkça ele aldığı için bazı seçmenler nezdinde itibar kazandı.

Parti, AfD karşıtı kitlesel protestolara ve üst düzey bir yetkilinin Nazilerin ana paramiliter gücü olan SS'lerin “hepsinin suçlu olmadığını” söylemesini de içeren bir dizi skandala rağmen Eylül ayında yapılan iki eyalet seçiminden de birinci parti olarak çıktı.

Anketör Wahlen tarafından Cuma günü yayınlanan bir ankete göre AfD yüzde 17 ile yüzde 33'lük muhafazakarların gerisinde kalırken, yüzde 15'lik SPD ve 14'lük Yeşiller'in önünde yer alıyor. Muhafazakârlar, SPD ve Yeşiller'in hepsinin başbakan adayları var.

Parti sözcüsü AfD'nin üye sayısının geçtiğimiz yıl yüzde 50 artarak 50,600'e ulaştığını ancak bu rakamın Almanya'nın en büyük partileri olan CDU/CSU muhafazakar bloğu ve SPD'nin üye sayısının çok küçük bir kısmını (yaklaşık yüzde 14) temsil ettiğini söyledi. 

Fotoğraf: Sosyal Medya 

Kaynak: Ajans Bizim