Akhisarlı Amerikan Ahmet’in Gerçeküstü Maceraları

Hitler’in Türkiye’yi İşgalini Önleyen Ahmet

II. Dünya Savaşı’nda Almanlar tanklarla ezdi geçti ya Avrupa’yı. Bizim Türkiye sınırına kadar dayandılar. Bizim Amerikan Ahmet de o zaman Edirne’de askermiş. O zaman oraya bizim genelkurmay başkanımız da gelmiş tabii. Bizim Orgeneral, Alman tanklarına artık dur diyecek bir çare arıyor. Bütün karargâhımız çare düşünüyor, yok. Ahmet:

“- Komutanım siz bana bir tane el bombası verin. Bir de telsiz. Başka bir şey istemem. Siz hiçbir şeye karışmayın. Ben Hitler’in ordusunu durduracağım” demiş. Ahmet Ağbi bunu anlatırken de Recep Dost orada. Askerlik arkadaşı ya ikisi:

“- Sorun bakın Recep Ağabeyinize” diyor, o sorun deyince Recep Ağbi de:

“- Tabii” diyerek onu tasdik ediyordu. Bizimkisi bir elinde el bombası diğerinde telsiz, ilerliyor Alman ordusuna karşı tek başına. Almanlara:

“- Komutanınızı gönderin bana” dedim. Bir Alman subayı geldi’ diyor. Demiş:

“- Bak bu elimde bomba, bu elimde de telsiz; altı yüz uçak haber bekliyor benden. Amerikan Başkanı hatta. Amerika’da uçaklar hazır bekliyor. Alman tanklarını vurmak için bombalar yüklenmiş. Derhal dönün yoksa telsize basarım perişan olursunuz.”

Ondan sonra Alman askerleri Hitler’e söylüyorlar. Hitler “Ben de Ahmet’ten korkuyordum zaten, eyvah ki eyvah” diyor. Ve ekliyor:

“- Ahmet haberi nereden almış acaba?”

Geri dönüyor Alman ordusu Edirne sınırından. Başlıyor yukarıya Rusya’ya doğru gitmeye.

 Ahmet Ağbi sayesinde Türkiye de büyük bir badireden kurtulmuş oluyor.

 

İstanbul’u Karartmadan Kurtaran Ahmet

Amerikan Ahmet bir Çağlak Festivali’ne zamanın İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay’ı davet etmiş. Vali Bey de “Bir mani çıkmazsa gelirim Ahmetçiğim” demiş. Günler geçmiş, festival günü gelmiş. Sabah, öğle, ikindi... Fahrettin Vali görünürde yok.

Derken İstanbul’un üstünü kara bir bulut kaplamış. Ortalık kararmış birden. İstanbul güpegündüz karanlıkta kalmış. Herkes telaşlanmış. Kıyamet mi kopuyor ne! Olağanüstü Hâl ilan edilmiş, afet merkezleri harekete geçmiş, millet camilere duaya koşmuş.

Fahretttin Vali ne oluyor diye bir bakmış, uzmanlara inceletmiş, “Efendim İstanbul’un üzerinde dev bir uçurtma var, karanlığımız bu sebepten” raporunu almış. Vali Bey “Uçurtmada bir mesaj, bir yazı yok mu, dürbünle baktırın bakalım?” talimatını vermiş. Bakmışlar. “Bekliyoruz sayın valim. Ahmet” yazıyor demişler.

Vali Bey, “Eyvah, Akhisarlı Ahmet bu. Söz verdik Çağlak Festivali’ne gideceğiz diye, iş güçten gidemeyince Ahmet kardeşimizi kızdırdık. Çabuk Akhisarlı Amerikan Ahmet’i telefona bağlayın” diye emretmiş.

Aramışlar, taramışlar. Akhisar kaymakamı devreye girmiş. Festival alanında bir çadırın içinde Amerikan Ahmet’in izini bulmuşlar. Ama kaymakam beyin ricasına rağmen Bizim Ahmet vali beyle konuşmayı kabul etmiyor. Sitemli, kırgın, üzgün. Araya zamanın belediye başkanı, şehrin hatırı sayılır büyükleri girmiş, zar zor görüşmeye ikna etmişler Amerikan Ahmet’i.

Fahrettin Kerim Vali ki aynı zamanda İstanbul’un belediye başkanıdır, bizim Amerikan Ahmet’ten bin bir özür dilemiş. “Yoğun işlerim nedeniyle ihmal ettim, beni affet Ahmetçiğim. Sana devlet sözü veriyorum, seneye Çağlak Festivali’ne geleceğim. Çek şu dev uçurtmanı İstanbul’un üzerinden. Şehir zifiri karanlıkta, hayat durdu. Allah aşkına senden rica ediyorum sevgili dostum” deyince ikna olmuş ve uçurtmasını geri çekmiş.

İstanbul da böylece karartmadan kurtulmuş.

Hayat normale dönmüş.

 

Falih Bey’in Cipine Bisikletle Nal Toplatan Ahmet

Ahmet bir gün işe gitmek için evden çıkar. Boyacı Mehmet Remzi Kırmızı’dan boyaları alır. Akhisar’da boya satan yalnız Mehmet Remzi Kırmızı vardır.

Boyası yapılacak eve doğru yürürken, yanında zınk diye bir lüks cip durur. Arkadaşı, o zamanlar Tütüncüler Bankası sahibi Kadir Ekinci’nin oğlu Falih Ekinci’dir. Ahmet’e selam verir ve nereye gittiğini sorar. Ahmet de boya yapmaya gittiğini söyler.

Falih Ekinci:

“- Hadi gel seni İzmir’de çok sık gittiğim Kordonboyu’na götüreyim. Biraz kendimize gelelim” der.

Ahmet “Bugün iş bulmuşum, yapayım da nafakamı çıkarayım, gezmek eğlenmek sırası değil” diye düşünür:

“- Yok ben gelmeyeyim, sen git” der. Falih Bey:

“- Sen zaten gelemezsin” sözleriyle Ahmet’i küçümseyerek gaza basar, İzmir’e doğru yollanır.

Bizim Ahmet buna çok içerler. Hemen elindeki kovaları Süleyman İşçi Amca’nın dükkânına bırakır. Soluğu bisiklet kiraya veren Hasan Amca’nın dükkânında alır. Bir bisiklet kiralayıp basar pedala.

Bisiklet dediğimiz Hasan Amca’nın toplama aletleri. Sadece bir kadro, iki eski lastikli tekerlek. Fren hak getire. Ayağını kadrodan, ya ön tekere veya arka tekere bastırarak duracaksın.

Ahmet için sorun değildir bunlar. Yüklenir pedala, adeta cipin arkasından uçarcasına gitmektedir. Nihayet Sabuncu Beli’nde rüzgâr gibi geçer cipin yanından, Falih Bey’e bir de nanik yaparak gözden kaybolur.

Kordonboyu’ndaki lokantaya gelince bisikleti dayar duvara. Masaya oturur, siparişini de verir.

Neden sonra Falih Bey’in cipi görünür:

“- Ahmet ulan, nasıl geçişti öyle yanımdan, seni uçuyor sandım” der ve cipin içinden bir bisiklet tekerleği çıkarır:

“- Al tekerleğini” deyince, Ahmet bakar ki meğer Sabuncu Beli’nde arka teker fırlamış, İzmir’e kadar tek tekerlekle gelmiş.

Yerler içerler. Karınları doyunca da bisikleti cipe yükleyip Akhisar’a dönerler.

 

Nalı Atından On beş Dakika Önden Giden Ahmet

Akhisar’da tütüncülük çok olduğu için insanların en çok ihtiyacı olan araç at arabasıydı. Şehre uzak tarlalara daha çabuk gitmek için de hızlı atlara ihtiyaç vardı. Sonra kahve muhabbetlerinde kimin atı daha hızlı diye konuşulur, işe giderken de iddialı araba yarışları yapılırdı.

Bunu iyi bilen belediye başkanımız Ahmet Şevki Yücel araba yarışları düzenler. Yarış belediye önünden başlayacak, otuz kilometre uzaklıktaki Gölmarmara’ya gidip garajın önündeki yuvarlaktan dönülecek, yine belediye önünde bitecek diye ilan ettirir. Kazananın ödülü de yeni bir at arabasıdır.

Fakat beklenen olmaz, bu zorlu yarışa sadece dört kişi katılır. Bunlar başta Amerikan Ahmet, Tak Tak Hasan, Binlik Ömer ve Mızgalı Nevzat’tır.

Yarış belediye başkanının startıyla başlar. Herkes heyecan içerisindedir. Hatta bahse bile girenler vardır. Hile olmasın diye gözlemciler koymuştur belediye başkanı.

Arabalar Gölmarmara’ya kadar aşağı yukarı aynı zamanlarda girip yuvarlağı dönerler. Artık dönüş çok önemlidir. Sarı Çalı’ya kadar arayı fazla açan yoktur. Artık bitişe az kalmıştır, arabalar Kennes’e varmak üzeredir.

Bu arada şimdi pazar yerinin olduğu yer eskiden Arabacılar, Demirciler ve Nalbantlar Çarşısı’ydı. En tanınmış nalbantta rahmetli Ali Haydar Tunalı’ydı. O da dükkânda nal döğerken trıııııın diye bir ses duyar. Bakar ki düşen bir at nalıdır; nalı inceler, kendi nallarından birisinin nasıl oraya geldiğini merak eder.

Dakikalar sonra arabalar görünür. En önde Ahmet’in arabası yarışı kazanır. Nalbant Haydar elindeki nalla gelir, Ahmet’e:

“- Ulan Ahmet, sen gelmeden on beş dakika önce atının nalı geldi” der.  Bakarlar ki hakikaten Ahmet’in nalı. Ödülü Ahmet alır.

 

Başkan Kennedy’nin Ahmet’i Amerika’ya Daveti

Aylar önce Çağlak’ta uçurtma yarışması yapılacağı ilan edilir. Çok iddialı uçurtma yapanlardan birisi de Amerikan Ahmet’tir.

Yarışmacılar yarışmayı kazanmak için hummalı bir şekilde hazırlığa başlarlar. Herkes birbirinden yaptığını sır gibi saklar. Ancak merak edilen Ahmet’tir. 

Oysa Ahmet planını yapmıştır; Gölmarmara civarında ne kadar kargı kamış varsa köylülere Çamaltı mevkiine getirmelerini söyler. Amma “Kimseye söylemeyin” diye tembih eder. Sonra Konya’daki un fabrikasına unları, Tire’deki fabrikalara ipleri, kullanacağı renkli kâğıtları İzmit’teki Seka’ya sipariş eder. Ve o günden sonra Ahmet’i gören olmaz. Oysa Ahmet gece çalışır, gündüz otların arasında uyur. Rakipleri sevinirler Ahmet yarışmaya katılmayacak diye. 

Nihayet Çağlak Günü gelip çatmıştır. Ahmet Akhisar’da ne kadar at arabası ve hamal varsa hepsini toplar. Gece karanlığında uçurtmayı Hasköy yolundan Çağlak Dağı’nın arkasına koyar. Sabah olunca oralarda dolanıyor amma uçurtma yok. Rakipleri sevinir.

Nihayet herkes uçurtmasını uçurur. Ahmet’te yavaşça dağın arkasına dolanır. Artık zamanı gelmiştir. Uçurtma havalandıkça herkesi bir heyecan sarmıştır. Böylesi ne görülmüş ne de duyulmuştur. Tabii havada o koca uçurtmayı zapt etmek çok zordur. Herkes yardıma koşar. İpleri Çağlak’ta ne kadar ağaç varsa hepsine bağlarlar. İpi de yavaş salarlar.

Uçurtma havalandıkça görürler kuyruğunda büyük bir Türk Bayrağı. Onun altında da “Akhisar’dan Amerikan halkına selamlar. Ahmet” yazılı.

Büyük bir pankart. Kimse ne olduğunu anlayamaz. Amma akşam üstü Amerika Başkanı John F. Kennedy Akhisar kaymakamını telefonla arar:

“- Akhisar halkına ve özellikle Ahmet’e bu güzel jestinden dolayı teşekkürlerimi bildiririm. Ahmet’i en kısa zamanda Amerika’ya davet ediyorum” der.