Karagüzel, Cumhuriyet'in kurucu ilkelerinin ve ideolojisinin günümüz şartlarıyla ne kadar uyumlu olduğunu ve bu anlayışın gelecekte nasıl şekillenmesi gerektiğini masaya yatırıyor.
Karagüzel, Cumhuriyetin kuruluşunun üzerinden 100 yıl geçtiğini hatırlatarak, bu süreçte Cumhuriyet’in adeta bir kutsal ideolojiye dönüştüğünü ve toplumun zihninde değiştirilemez bir "klasik" hal aldığını ifade ediyor. Cumhuriyet'in katı bir şekilde savunulmasının, özellikle bayramlarda yapılan açıklamalarda ve nutuklarda sıkça karşılaşılan "Cumhuriyet ile doğduk, varlığımızı ona borçluyuz," gibi söylemlerle pekiştirildiğini belirtiyor.
Cumhuriyetin Temelleri ve Toplumsal Algı
Karagüzel, bu söylemlerin çoğunun geçmişle hesaplaşmaya, monarşiye karşıtlığa ve "var olma ya da yok olma" gibi dramatize edilmiş bir anlayışa dayandığını vurguluyor. Ona göre, Türkiye'nin Cumhuriyet geçmişine olan bu sürekli tepkisel yaklaşım, Cumhuriyetin varlığına ve sürdürülme gerekliliğine yönelik sürekli bir korku ve kaygı yaratıyor.
Yazar, özellikle günümüzde monarşinin geri gelmesinin "boş bir hayal" olduğunu belirterek, geçmişe karşı sürekli tepkiselliğin ve karşıtlık algısının, siyasi ve toplumsal gelişmeye engel oluşturduğunu ifade ediyor. Ayrıca, ülkelerin varlıklarını sürdürürken tarihsel süreklilik ve dönüşüm süreçlerinden geçtiklerini hatırlatarak, Cumhuriyet’in geçmişin mirasını reddetmenin ve duygusal tepkisel bir şekilde yaklaşmanın hatalı olduğunu savunuyor.
Cumhuriyetin Bugünkü İhtiyaçları
Osman Karagüzel, Cumhuriyet’in sadece bir rejim biçimi olduğunu ve halkın egemenliğini esas aldığını belirtiyor. Cumhuriyetin "kutsal" bir ideoloji ya da inanç sistemi olamayacağını, bunun yerine halkın katılımı ve çoğulculuğun güvence altına alındığı bir sistem olması gerektiğini ifade ediyor. Cumhuriyetin de gelişen sosyal, kültürel ve ekonomik dinamiklere ayak uydurarak, kendi ilkelerini esnek bir şekilde güncellemesi gerektiğine dikkat çekiyor.
Karagüzel, Cumhuriyetin sadece bir hükümet biçimi olarak değil, aynı zamanda demokrasi, insan hakları, düşünce özgürlüğü gibi temel değerlerle hayat bulması gerektiğini vurguluyor. Aksi takdirde, bir anlam taşımayacağını söylüyor ve Cumhuriyetin "her derdin devası" olarak görülmesinin yanıltıcı olduğunu belirtiyor.
Cumhuriyetin Geleceği ve Küresel Dinamikler
Cumhuriyetin, yalnızca adı ve görünüşü ile değil, esasen toplumun değişen ihtiyaçlarına yanıt veren bir yapıya bürünmesi gerektiğini söyleyen Karagüzel, günümüzdeki değişim dinamiklerine dikkat çekiyor. İkinci Dünya Savaşı sonrası demokrasi ve insan hakları hareketleri, küreselleşme, postmodernizm, teknoloji devrimi gibi unsurların, Cumhuriyet anlayışının evrilmesini zorunlu kıldığını ifade ediyor. Yazar, bu dinamiklerin Cumhuriyetin içerik ve işlevini dönüştürmesi gerektiğine işaret ediyor.
Karagüzel, ayrıca dünyanın farklı ülkelerindeki cumhuriyet rejimlerine bakıldığında, çoğu zaman bu rejimlerin, sadece adlarıyla değil, içerik ve işlevsel anlamda da çok farklı olabildiğini belirtiyor. Türkiye'deki Cumhuriyetin, monarşiye karşıtlık üzerinden şekillenen bir kimlik inşa etmek yerine, toplumun gerçek ihtiyaçlarına göre yeniden yapılandırılması gerektiğini savunuyor.
Köşe yazısının tamamını okumak için tıklayın!
Fotoğraf: sosyal medya