En sık karşılaştığım sorudur bu. “Neden aday olmuyorsun?”
Yeni değil bu soru, yıllardır soruluyor.
Kamudan emekli olunca daha da çok sorulur oldu!
Cevap vermekten, verememekten yoruldum ve bir makale ile bu soruya, umuma ve umumi olarak cevap vereyim dedim.
Neden aday olmuyorum?
Evveliyetle ve ekseriyetle şunu ifade etmeliyim ki, ülkemizin ekser siyaseti bana göre değil. Her türlü yalanın, entrikanın, yağcılık ve yalakalığın, haksızlık ve hukuksuzluğun döndüğü yer durumunda. Yani çamurlu bir yol. Girdin mi, ya çamura batacaksın, ya da istifa edip ayrılacak, temiz kalmaya devam edeceksin. Elbette çok az istisnaları müstesna.
Neden aday olmuyorsun?
Öncelikle, seçilecek ya da hizmet edebileceğine inanılan insanların, “Beni aday yapın” demelerini doğru bulmam. Aday yapılmaya değer kişilerin, kendisinin aday olması değil, yanlarına gidilip, aday teklifi yapılmasına, zorlanmasına inanırım. Kesin adaylık için kapı kapı dolaşmanın, yukarılara “Beni aday yapın” demenin doğru olmadığına inanırım. Bu şekilde aday olmam, hiç kimseyi araya sokmam. Kesin aday olmak ve seçilmek için bir kuruş harcamam, vermem.. Parayla iş çevirmeye kalkmam. Zaten buna ekonomik durumum izin vermez, verse de yapmam.
Ben “Doğruluktan” ayrılamam. “Adalet” ilkesinden şaşmam. Haksızlığa gelmem. Değil partim, babam yapsa tenkit eder, karşı çıkarım. “Kul hakkını” her şeyden önde tutarım.
Particilik yapmam, insanları ayırmam, 81 milyona eşit bakarım. Benim partim "ADALET" tir. Sistemim, rejimim, düzenim, özlemim, "ADALET CUMHURİYETİ" dir. İnsanları sadece, doğru ve dürüstlüklerine, adaletlerine göre ayırırım. Birlik ve kardeşliği her şeyin üstünde tutarım. Siyasi entrika bilmem, yapmam. Arkadan iş çevirmem, iki yüzlü olmam, olamam, olmadım.
Mesai saatini sekiz saat ile sınırlı tutamam, tutmam. 16 Saat bile az gelir bana. Cumaertesi ve Pazar tatil yapmam, yapamam, yapmadım.
En küçük işin dahi en sağlam ve en güzel, estetik olmasını isterim. Onun için her işi takip ederim, peşine koşar, ilgilenirim, ilgilendim.
Bir parke taşının, bir avuç kumun, çimentonun, bir litre yakıtın, en küçük bir malzemenin dahi israf olmasını kabul etmem. “Yap sonra yık” israfına girmem, tahammül edemem, etmedim.
Kurumun kapısına, tabelasına “Belediye Başkanlığı” yazmam. “Belediye Hizmetkarlığı” yazarım. Ünvanıma “BAŞKAN” değil, “HİZMETKAR” yazarım.
Kurumun afişlerine, pankartlarına ismimi yazmam. Sadece kurumun adını yazarım. Belediye ya da kurum üzerinden kendi reklamımı yapmam, yapamam.“Ben yaptım” demem, “Kurum yaptı” derim.
Şehre ve millete başkan olmam, hizmetkar olurum. Sadece kurum personeline başkan olduğumu bilirim. Milletin bana: “Seni şu kurumun başına seçip, tayin ettik. Maaşını da biz vereceğiz. Oradaki personele başkanlık et, onları iyi yönet, çalıştır, hak hukuk ve adaletten ayrılma ve bizim hizmetlerimizi gör” dediğine inanır, başkanlığı böyle görürüm.
Milletin parası ile “iftarşov” yapmam, iftar vermem, verilen iftarlar üzerinden kendi reklamımı yapmam. İftar yerine, parasını, “sağ elin verdiğini sol el duymayacak” şekilde muhtaçlara ulaştırır, para, yakacak veya gıda olarak ulaştırırım.
Çalışanlara hak ettiğini veririm, etmediğini vermem. Onların iş güvenliğini ve sağlığını, işten önce tutarım. Bir tek çalışanın bile, bırakınız bir iş kazasına uğramasını, burnunun kanamasına razı olmam. Şehrin tümü işi kalsın, ama bir tek çalışanın bile sağlığı zarar görmesin derim. Çalışanın ayağının altına halı, çalışmayanın diken olurum.
Çevreye zarar verecek hiçbir işi yapmam. Bir ağaca bile değer verir, kesilmemesi için çareler ararım. Derelere, nehirlere, denize bir tek çöp atılmasına, bir gıram atık su atılmasına tahammül edemem. Geri dönüşümsüz bir çöp toplama sistemi kabul etmem, etmedim.
Şehre sadece alt ve üst yapı hizmeti vermekle yetinmem. İşsizliği, açlık ve fakirliği ortadan kaldıracak çareler ararım.
“İslami, Milli ve Yerli” olmayan hiçbir işe, isme, kültüre, tabelaya izin vermem. Gavurca bir tek tabela kalmasını istemem. Türkçeye, milli kültüre aykırı hiçbir işe ve faaliyete izin vermem, veremem.
Makam-hizmet aracını özel işimde kullanmam, kullanmadım, kullandırtmam.
İstişareye, öneri ve görüşlere çok değer verir, “Birlikte kara verme” ve “Birlikte idare etmeye” inanır, önem veririm.
Makam-Hizmet odamın kapısını söker, makam koltuğunda oturmam. Gelen gidenle misafir koltuklarında oturur, onlarla beraber olurum. Törenler de halkı ayakta tutup, kendim koltukta oturmam, oturamam. Oturması gerekenin, hizmetkarlar değil, halkın olması gerektiğine inanırım.
Seçimden seçime halkı ziyaret etmem. Seçim yaklaşınca halkı, sivil toplum örgütlerini ziyaret etmem. Seçime kadar bunu yapar, seçim yaklaşınca hiç birine gitmem.
Çalışanlara mobing uygulamam. Yağcı ve yalakalara değil, çalışana, doğru ve dürüste sahip çıkarım. Etrafımda tek bir yağcı yalaka barındırmam. Tek başıma gezer, bir gurup halinde dolaşmam. Ne oldum delisi olanlardan olmam, olmadım.
Kurumun sırtına binmeye değil, altına girmeye giderim. Hep altına girdim.
Bir dönem aday olur, ikinci dönemi asla kabul etmem. Bir döneme inanırım.
40 Yıla yakın kamu hayatımda benimle çalışanlar bu hususiyetlerimi bilir ve birçok yerde de itiraf ederler. Onlara da teşekkür ederim.
Bütün bu ilkelerimi kabul edecek parti, kurum ve insanın da kalmadığını veya çok çok az olduğunun farkındayım.
Doğrusu, bütün bunları yapmam için, eski gücüm ve sağlığımın da kalmadığını bilirim.
Evet. Bunun için aday olmadım, olmuyorum. Benim bu hususiyetlerimi bilen birçok dostlarımın tekliflerine, sınırlı siyasi partilerden, insandan, halktan gelen tekliflere teşekkür ediyor, anlamalarını ve anlayışla karşılamalarını istirham ederim.