Sapanca'nın tarihi, derin kökleriyle oldukça ilginç ve zengin bir geçmişe sahiptir.
Özellikle Roma İmparatorluğu döneminde, Sapanca Gölü'nün güneyinde yer alan Samanlı Dağları, Roma'nın Anadolu'daki ikinci eyaleti olan Bithynia'nın Nikomedeia (İzmit) ile Nikaia (İznik) arasında doğal bir sınır oluşturmuştur. Bu dağlar, o zamanlar "Sophon" olarak da bilinen Sapanca Gölü'ne yakınlığıyla dikkat çekiyordu.
Daha sonraları, Oğuzların Kayı boyunun bölgeyi fethiyle Osmanlı Devleti'nin kuruluş döneminde Sapanca Gölü ve çevresi Osmanlı topraklarına katıldı. Günümüze kadar uzanan Cumhuriyet döneminde ise bölgenin tarihi ve kültürel mirası daha da zenginleşti.
Sapanca'da yapılan kazı çalışmaları sırasında ortaya çıkan antik bir mezar, bölgenin tarihine ışık tuttu.
BU AŞK BAŞKA!
Mezarın üzerindeki yazı, MS 23 Eylül 255 tarihinden sonra yaşamış olan hippikos (at bakıcısı) Aurelius Memmius Asklepiodotos'un eşi Aurelia Sergia Iuliane'ye olan sevgisini ve ona duyduğu özel bağlılığını gösteriyordu.
Bu mezar parçası, Sapanca'nın kadim aşklarından birine ait olduğu düşünülen izleri günümüze taşıdı.
(Ben) hippikos (= at bakıcısı) Aurelius Memmius Asklepiodotos, yaşarken (bu mezarı) kendime ve benim pek tatlı ve eşsiz eşim Aurelia Sergia Iuliane’ye (yaptırdım). Hoşça kalın!
Yazının Türkçe metnini okuyan vatandaşlar göz yaşlarını tutamıyor.
Aurelius Memmius Asklepiodotos'un eşine duyduğu sevgi ve özen, Sapanca'nın tarihindeki kadim aşklar arasında unutulmaz bir yer edinmiştir.
Sapanca'nın tarihine ışık tutan bu öykü, bölgenin geçmişinde yaşanan aşkların ve insanların duygusal bağlarının ne kadar derin olduğunu gösteriyor.