Demokrasi Meydanı’nda Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başlayan etkinliğe yüzlerce vatandaş katıldı. Basın açıklamasında her yıl Ramazan’ın son cumasının dünya çapında Kudüs Günü olarak anıldığına dikkat çekildi. İsrail’in ve ABD’nin vesayetinin yok edilmesinin bölge halklarının geleceği için önemine değinildi, Gazze ve Yemen’deki direnişe selam gönderildi. Aksa Tufanı Savaşı’nda Türkiye olarak üzerimize düşen görevler olduğu ifade edilerek bunların en başında İsrail’le ticaretin engellenmesi, İncirlik ve Kürecik’in kapatılması geldiği kaydedildi ve Ak Parti iktidarına söylemlerini eylemlerine dönüştürmesi gerektiği hatırlatıldı. Basın açıklamasının ardından dua yapıldı ve şehitlerin anısına helva dağıtımı da gerçekleştirildi.

Basın açıklaması şu şekilde:
Bugün günlerden Kudüs…

Ramazan’ın son cumasına girdiğimiz şu saatlerde Dünya Kudüs Günü’nü anmak için burada toplandık.

Rahmetli İmam Humeyni’nin bizlere miras olarak bıraktığı Dünya Kudüs Günü’nü her yıl Ramazan’ın son cumasında ihya ediyoruz.

Bu yıl da Kudüs’e, Mescid-i Aksa’ya, Filistin’e sadakatimizi yinelemek, bu uğurdaki şehitlerimizi anmak ve özellikle de “Aksa Tufanı” operasyonu ile ilgili gerekli muhasebeyi yapmak adına bir araya geldik.

7 Ekim 2023 tarihi İslam ümmeti için bir milattır. Artık yeni bir takvim sisteminden söz ediyoruz. Bu takvimde tarih, Aksa Tufanı öncesi ve Aksa Tufanı sonrası diye kodlanacak.

Biz çocuklarımıza, torunlarımıza bu yeni miladı, bu tarihsel kırılma noktasını çok iyi bir şekilde anlatarak onların tarih bilinçlerini olgunlaştıracağız.

Aksa Tufanı miladı sadece İslam ümmeti için değil; tüm dünya mazlumları için özgürlük ateşinin çok güçlü olarak yanmaya başladığı, direniş bilinci ve pratiğinin en mükemmel şekilde örneklendiği tarihtir.

Tevbe Suresi 24.ayeti hatırlayalım. Bu ayet mealen şöyle söylüyor: “Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar, azalmasından korktuğunuz ticaretiniz, pek hoşlandığınız meskenler size Allah’tan, Resulünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevimli, daha değerli ise o halde Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.”

Bu ayetin gereğini yerine getiren, bu ayeti dört dörtlük pratiğe döken, bu ayeti somutlaştıran Gazzeli, Lübnanlı, Yemenli Müslümanlara selam olsun…

Onlar kutsalları için canlarını ve mallarını ortaya koydular. Açlık, susuzluk, soğuk, hastalık gibi her türlü mahrumiyete rağmen direnmeye devam ediyorlar.

Onlar bizim öğretmenlerimiz… Onlara bakıp gerçek Müslümanlığı öğreniyoruz. Gerçek imanın ayrıntıya boğulmuş fıkhi veya kelami tartışmalarla elde edilemeyeceğini, gerçek imanın tıpkı Gazze’de, Lübnan’da, Yemen’de olduğu gibi ayetlerin bizim yaşamımızda ete kemiğe bürünmesi ile elde edilebileceğini çok iyi anladık.

Dünya Kudüs Günü vesilesiyle artık şunu ilan edebiliriz: İslam ümmeti bir uyanışın arifesindedir. Bütün engellemelere, bütün karartmalara, bütün manipülasyonlara rağmen bu uyanış engellenemeyecektir. Artık ok yaydan çıkmıştır.

Mezhepçi ya da kavmiyetçi saiklerle direnişi karalamak, gözden düşürmek için atılan tüm adımlar boşa çıkmaya mahkumdur..

Güneş balçıkla sıvanamaz. Direniş Cephesi’nin tüm gücü ile emperyalist ve siyonist işgale, katliama nasıl direndiğine Müslüman ve gayr-i Müslim tüm halklar şahittir.

Emperyalizmin ve siyonizmin İslam dünyasındaki işbirlikçileri ile mezhepçi/kavmiyetçi hezeyanları nedeni ile gözlerini, aklını ve kalbini hakikate kapatanlar Direniş Cephesi’nin öncülük ettiği uyanışı engelleyemeyeceklerdir.


Siyasette, bürokraside, medyada yuvalanan ve sürekli olarak mezhep ya da kavmiyet üzerinden Direniş Cephesi’ni karalayan, aşağılayan güruhun farkındayız. Bu güruhun nerelerden fonlandığını da iyi biliyoruz. Bunlar ne yaparlarsa yapsınlar hakikatin üstünü örtemeyeceklerdir. Çünkü Aksa Tufanı ile başlayan süreç hakikati o denli açık ve berrak hale getirmiştir ki, üstünün örtülmesi imkansızdır.

Bizim artık Şii-Sünni gibi mezhebi ayrıştırmalara, Türk-Kürt-Arap-Acem gibi kavmi ayrıştırmalara tahammülümüz yoktur. Mezhebi ve kavmi farklılıklarımızı birer zenginlik olarak görüp bu farklılıkların bizi rekabete ya hasımlığa götürmesine asla izin vermemeliyiz.

Ümmet kavramı mezhepçi ve kavmiyetçi bakış açılarını mahkum eden bir içeriğe sahiptir.

Kur’an bize vasat bir ümmet olmamızı emretmektedir. Bizim davamız bir ümmet davasıdır, mezhep ya da kavmiyet davası değildir.

Kudüs Günü’nü ihya ettiğimiz şu saatlerde Gazze’nin ve Yemen’in sürekli ateş altında olduğunu biliyoruz.

Büyük Şeytan Amerika ve Siyonist İsrail direnişi kırmak için çocuk, kadın, yaşlı demeden öldürmeye, kitlesel katliam yapmaya, soykırıma devam ediyorlar.

Gazze’nin boşaltılarak Siyonistlere teslim edilmesini, Yemen’in direniş örgütü Ensarullah’ın bertaraf edilerek Amerika uydusu Suudi Arabistan ve Körfez emirliklerinin kontrolüne girmesini hedefliyorlar.

Bir yandan da Gazze’deki, Yemen’deki, Lübnan’daki direnişin arkasındaki güç olan İran’ı da iki ay içinde vurmakla tehdit ediyorlar.

Gazze halkı tüm yokluğa, tüm tehditlere, tüm katliamlara rağmen topraklarını asla terk etmiyor. Şehit olanların yerine yeni yetişen gençlerini Kassam’a, Kudüs Seriyyeleri’ne gönderiyorlar. Silahlı mücadele eden mücahitlerin sayısının azalacağını hesaplayan Siyonistler, aksine bu sayının yeni gençlerin katılımıyla arttığına şahit oluyorlar ve çılgına dönüyorlar.

Tüm dünya televizyonları tarafından naklen yayınlanan esir takasları mücahidlerin adalet ve merhamet örnekliklerinin dünyanın her köşesinde konuşulmasına, etki bırakmasına yol açtı.  Dünya halkları İslam’ın adalet ve merhamet anlayışıyla tanıştı ve hayran oldu. İslam’a dönüşlerin ciddi manada arttığı bir süreci yaşıyoruz.

Diğer tarafta Yemen halkı 10 senedir kirli bir iç savaşı yaşıyor. İç savaşın bir tarafında anti emperyalist, anti Siyonist Ensarullah Hareketi, diğer tarafında Suud-Körfez destekli yani Amerika destekli silahlı gruplar… Ensarullah’ın kontrol ettiği bölge denizden ve havadan abluka altında tutuluyor. Ambargo altındaki Yemen halkı açlık, susuzluk, ilaçsızlık, elektriksizlik gibi bir dizi büyük problemi yaşıyor. Buna rağmen Gazzeli kardeşlerinin yanında olmak ve Kudüs, Mescid-i Aksa gibi kutsallara sahip çıkmak adına; hem İsrail’e giden gemilere Kızıldeniz’i kapatarak, hem de İsrail’in başta Tel Aviv olmak üzere tüm şehirlerini füzeleriyle vurarak var gücüyle mücadele ediyorlar.

Katil Trump ve katil Netanyahu fiziki üstünlüklerine rağmen psikolojik üstünlüğün hala Direniş Cephesi’nde olmasını bir türlü hazmedemiyorlar.

Soykırıma rağmen, direnişin önemli liderlerinin şehadetine rağmen direnişi susturamadılar, susturamayacaklar.

Tüm direniş cephelerini cehenneme çevireceklerini, kıyameti yaşatacaklarını söyleyerek korkutmak ve pes ettirmek istiyorlar ama bu söylem hiçbir işe yaramıyor. Rahmetli İmam Humeyni’nin söylediği, geçenlerde İran Cumhurbaşkanı tarafından tekrar edilen “Onlar hiçbir halt yapamazlar” sözü tam da yerine oturuyor.

Çünkü karşılarında direniş erleri var. Onlar şehadeti alınlarının çatına kazımışlardır. Onların hayali, ideali Allah yolunda şehit olmaktır. Onlar en sevdikleri yakınlarını ve mallarını değil Allah yolunda cihadı tercih etmişlerdir.

Allah’ın izniyle direniş er ya da geç galip gelecektir. Zalimler er ya da geç zelil bir şekilde yenilecek ve tarihin çöplüğüne atılacaktır.

Büyük Şeytan Amerika, Siyonist İsrail ve yandaşları hedeflerine ulaşamayacaklardır. Döktükleri kanda boğularak yenileceklerdir.

Kıymetli Sakarya halkı;

Aksa Tufanı operasyonu ve sonraki gelişmeler Müslüman ülkelerin yönetimleri için turnusol kağıdı oldu. Müslüman ülke yönetimlerinin büyük çoğunluğu Filistin imtihanında sınıfta kaldı. Bu yönetimlerin bir kısmının duruşu ihanet boyutunda, bir kısmının duruşu ise gaflet boyutunda ortaya çıktı.

Filistin imtihanında sınıfta kalanlardan biri de Ak Parti iktidarıdır. Ak Parti iktidarı söylem bazında Filistin’in yanında konumlanırken, eylem bazında söylemlerinin gereğini yerine getirmeyerek ikircikli bir pozisyon almayı tercih etmiştir.

Bir tarafta sermayenin “İsrail ile normalleşebiliriz” açıklaması, diğer tarafta hileli yollarla İsrail ile sürdürülen ticari ilişkiler vehametin bir boyutunu oluşturmaktadır.

Burada hem İsrail’e hileli yollarla mal gönderen veya İsrail’de yatırımı olan özel firmalara, hem de buna izin veren iktidara bir parantez açmamız gerekir. Bir yanda paranın dini, ideolojisi olmaz diyen; TÜSİAD’ı, MÜSİAD’ı ile zalimin yanında saf tutan Türkiye sermaye sınıfı, diğer yanda bunların önünü açan iktidar…

Azerbaycan petrolü Ceyhan üzerinden İsrail’i beslemeye devam ediyor. Bu süreçte Azerbaycan petrol şirketi SOCAR başrolde, BOTAŞ ise onun taşeronluğunu yapıyor. SOCAR geçtiğimiz haftalarda İsrail ile yeni bir enerji anlaşması imzaladı. Bu bağlamda SOCAR Akdeniz’de Filistin kıyılarında doğalgaz ve petrol arayacak. SOCAR’ı durduracak güç Türkiye’dir. Türkiye, Azerbaycan ile olan özel ilişkisi nedeniyle SOCAR ile İsrail arasındaki kirli anlaşmanın iptalini sağlayabilecek yegane güçtür. İktidar bu sorumluluğu yerine getirerek Filistin davasına olan sadakatini ispatlayabilir. Türkiye’den bu hamleyi Filistin’in mazlum halkı beklemektedir.

İktidarın vahim çelişkilerinden biri de İsrail ve Amerika’ya çalıştığı açık olarak bilinen İncirlik ve Kürecik üslerinin hala faal olmasıdır. Bu üslerin acilen kapatılması elzemdir.

Aynı zamanda hala limanlarımızı kullanan ZIM gemilerinin varlığı hepimiz için bir utançtır. ZIM’in sıradan bir şirket olmadığı, İsrail devletinin uzantısı olduğu kısa bir araştırmayla görülebilir. 1945’te Filistin’in işgali için İsrail’in kurduğu bu şirkete ait gemilerin limanlarımızda hala serbestçe ticaret yapması, soykırımcı İsrail’e bizi ortak etmektedir.

Bu zaaflar giderilmediği sürece “Filistin’e en çok yardımı Türkiye yapıyor” söylemi gerçeği yansıtmayan bir propagandadan ibaret olmaya mahkumdur.

Son aylarda hükümetin direksiyonu yeniden Amerika’ya, Atlantik’e doğru kırdığını görüyoruz. Bu durum hayra alamet değildir. Büyük Şeytan Amerika ile ancak taşeronluk ilişkisi kurulabilir. Korkumuz Türkiye’nin yeniden Amerika’nın Ortadoğu’daki gönüllü taşeronluğuna soyunmasıdır.

Türkiye’nin ve bölgemizin temel sorunu Amerika ve İsrail’dir. Ortadoğu’dan Amerika ve İsrail’i kovduğumuz zaman ancak barışın tesis edilebileceğini bilmemiz gerekiyor.

Buradan halkımıza sesleniyoruz:

Filistin için yardım kampanyalarına azami destek sağlamalıyız. Gün bütün maddi imkanlarımızı Filistin için seferber etme günüdür. İsrail ile Amerika ve diğer batılı müttefiklerinin ürünlerinin boykotunu etkili ve sürekli kılmalıyız.  Boykot yorgunluğuna asla müsaade etmemeliyiz. Boykotu yılmadan, ısrarla hayatımızın bir parçası haline dönüştürmeliyiz.

“Aksa Tufanı” tüm taşları yerinden oynatmıştır.

Bize yıllardır empoze edilen batılı değerler, batılı kurumlar ve batı düşüncesinin ne denli gayri insani olduğuna, ne denli ırkçı olduğuna, ne denli ikiyüzlü olduğuna, ne denli zulüm merkezli olduğuna çok açık bir şekilde tanıklık ediyoruz.

Gazze direnişi siyonist rejimin ve işbirlikçilerinin sonunu getirecektir. Nehirden denize Filistin’in kurtuluşu İslam ümmetinin kırmızı çizgisidir.

Sakarya halkı olarak; Kudüs, Mescid-i Aksa gibi kutsallarımızı korumak, Filistin davasının her daim yanında yer almak noktasındaki kararlılığımızı sürdüreceğimizi bu meydandan bir kez daha deklare ediyoruz.

Filistin direnişinin tüm şehitlerini rahmetle anıyoruz. İsmail Heniyye’ye, Hasan Nasrallah’a, Yahya Sinvar’a, Şeyh Ahmet Yasin’e, Abdulaziz Rantisi’ye, Fethi Şikaki’ye, Abbas Musavi’ye, Ahmed Cabiri’ye, İmad Muğniye’ye, Kasım Süleymani’ye, Salih El Aruri’ye, Mavi Marmara şehitlerimize ve burada adını tek tek zikredemediğimiz tüm şehitlerimize selam olsun.

Bizler; şehitlerimizin çizdiği rotayı sebatla takip edeceğimize, bedeli ne olursa olsun onların yolundan ayrılmayacağımıza and içiyoruz.

Yaşasın Özgür Kudüs!

Yaşasın Filistin Direnişi!

Yaşasın Nehirden Denize Özgür Filistin!

Kaynak: basın bülteni