Salgın sonrası dünyanın eski dünya olmayacağına dair çok çeşitli açıklamalar duyuyor, yazılar okuyorum…
İşin güvenlik ve ekonomik boyutu bir yana insan davranışlarının ve alışkanlarının da değişeceği öngörülüyor…
İşte ne bileyim; ailesine çok daha bağlı, merhametli, şefkatli, tasarrufu ön plana çıkaran, doğaya ve çevreye daha fazla saygı gösteren, manevi yönü kuvvetli insanlar haline gelecekmişiz…
Bu süreç iç muhasebemizi yapmamıza, kendi kendimizle yüzleşmemize vesile olmuş güya…
Hiç zannetmiyorum hemşerim!
Zannetmekle de kalmıyor üstüne basa basa iddia ediyorum:
Eskiden nasılsak yine öyle olacağız…
Tasarrufun T’sini bile önemsemeyecek, tüketim çılgınlığına kaldığımız yerden devam edeceğiz…
Öyle bir alışveriş yapacağız ki bu zevkten mahrum kaldığımız ayların acısını da çıkaracağız…
Pantolonları, gömlekleri, çantaları, ayakkabıları 3’er 5’er, 5’er 10’ar satın alacağız…
Kredi kartı ekstrelerimiz yine lüzumsuz harcamalarla tavan yapacak…
Teknolojiye bağımlılığımız bin kat daha artacak…
Elimizden düşüremediğimiz telefonları başımızın üstünde taşır hale geleceğiz…
Oyunlar, filmler, diziler ve de sosyal medya bizi esir alacak, gözlerimizi kör edecek…
Yine çevreyi kirletecek, yine doğayı talan edeceğiz…
Hayvanlara eziyet etmeyi sürdüreceğiz…
Bizim gibi düşünmeyen insanlara tahammül göstermeyeceğiz…
Para hırsımız, makam hırsımız, şöhret hırsımız zerre eksilmeyecek…
Siz bakmayın “Artık hacca, umreye, Mekke’ye, Medine’ye giderim” diyenlere…
Yine Bodrum’a, Marmaris’e, Alanya’ya, Çeşme’ye gideceğiz…
Şimdi camiler kapalı diye ağlanıyoruz ya, yeniden açıldığında vakit namazlarında yine ancak birkaç saf dolu olacak…
Siz bakmayın içkiyi, sigarayı bıraktım artık diyenlere…
Daha çok içecek, zil zurna sarhoş olacak, daha fazla çekeceğiz o zehirli dumanı içimize…
Eşimizi çocuğumuzu, anne babamızı da unutacağız…
Saldım çayıra Mevla’m kayıra düzeyinde olacak akrabalık ilişkilerimiz…
Dedikodu, yalan, gıybet dökülecek yine dudaklarımızdan…
Birbirimizin kuyusunu kazacak, birbirimize kazık atmanın yollarını arayacağız her daim…
Bütün kötü alışkanlıklara, hovardalıklara, aymazlıklara kaldığımız yerden "devam" edeceğiz birçoğumuz…
Çünkü nankörüz biz, nankör!
Her şeyi çok çabuk unutuyoruz…
Bizi en iyi Rabbimiz tanıyor, biliyor…
Şu ayetleri bir okuyalım:
İsra Suresi, 67. ayet: Size denizde bir sıkıntı (tehlike) dokunduğu zaman, O'nun dışında taptıklarınız kaybolur-gider; fakat karaya (çıkarıp) sizi kurtarınca (yine) sırt çevirirsiniz. İnsan pek nankördür.
Lokman Suresi, 32. ayet: Onları kara gölgeler gibi dalgalar sarıverdiği zaman, dini yalnızca O'na 'halis kılan gönülden bağlılar' olarak Allah'a yalvarıp yakarırlar (dua ederler). Böylece onları karaya çıkarıp-kurtarınca, artık onlardan bir kısmı orta yolu tutuyor. Bizim ayetlerimizi gaddar, nankör olandan başkası inkâr etmez.
Hud Suresi, 9. ayet: Andolsun, Biz insana tarafımızdan bir rahmet tattırıp sonra bunu kendisinden çekip-alsak, kuşkusuz o, (artık) umudunu kesmiş bir nankördür.
İbrahim Suresi, 34. ayet: Size her istediğiniz şeyi verdi. Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışırsanız, onu sayıp-bitirmeye güç yetiremezsiniz. Gerçek şu ki, insan pek zalimdir, pek nankördür.
Ya işte böyle!
Yaradan bilmez mi hiç!
Velhasılı kelam, ümitsizlik bize yakışmasa da insanlığın değişeceğine dair bir inancım ve umudum yok benim…
En başta da ben, bizzat kendim yine eskiye döneceğim…
Siz bakmayın mübarek Ramazan ayı vesilesiyle “sevgi pıtırcığına” dönüştüğüme…
Aldanmayın bir müddet de olsa kalemimden bal damladığına…
Bir süre sonra yine hırçınlaşacak, yine saldırganlaşacak ve yine şirazeden çıkacağım…
Yine kendimi kaybedecek, yine gaza gelecek, yine tehlikeli yollara sapacağım…
Boşuna dememişler; can çıkar huy çıkmaz diye...