MEDYEN ve EYKE halkı Peygamberini YALANCILIKLA itham edip inkârlarında ısrar edince Allah Teâlâ onları ya şiddetli bir depremle volkanik bir patlama veya bir göktaşının düşmesiyle cezalandırdı. Nitekim A‘râf suresinin 91. ayetinde Medyen halkının şiddetli bir depremle cezalandırıldığı bildirilmiştir. Ayette belirtilen “gölge günü” n den maksat bu deprem veya göktaşının düşmesi sebebiyle deprem ve gökte oluşan toz tabakasının güneş ışınlarını engellediği gündür. Gök taşının bu tip toz oluşturduğu teorileri göktaşı araştırmaları yapanların makalelerinde okumuşumdur. Gökyüzünün güneş ışınlarını geçirmeyecek kadar toz bulutuyla kaplanması hayatı tamamen bitirmesi anlamına gelmektedir. Burada , bu işleri araştıranlara bırakalım.
Gelelim konumuza.
“Gölge gününün azabı”
Peygamberlerini yalancılıkla suçladılar ve inkarda ısrarcı oldular ne demek ?
O peygamberlere gelen kitap, risale veya sözün sahibi kim ? Dolayısıyla kimi yalancılıkla suçlamış oluyorlar veya oluyoruz.
Birileri doğruyu söylese de işimize gelmediği zaman veya düşüncesini bizim günlük menfaatlerimize aykırı gördüğümüzde yalan söylüyor denmiyor mu ?
Beş defa çağrıldığımız davette söylenenlere şahit olmuyor muyuz ?
Doğrudur diye tasdik etmiyor muyuz ? Sonradan bile bile söz verdiklerimizin aşağı yukarı hepsinin tersini yapmak inkarda ısrar değil midir ? Sözlerin sahibine hakaret olmuyor mu ? Onu bize tebliğ edenlere sen uygulanması mümkün olmayan bir şey istiyorsun. Demek değil midir ? Muhtelif kabile ve halklara gelen azapların anlatıldığı kıssalar yalnız bu kitabı getirene veya tebliğ edene mi uyarıdır . O mu muhataptır? Bizler değil miyiz ?
Müslüman Müslümanın kardeşidir.
Bu emir tepemizde dururken adı ve halkı Müslüman olan bazı ülkelerin bu günlerde aldıkları karşı tavır ve inanmayanların yanında olmaları mevkilerini muhafaza etmek için gösterdikleri duruşun nasıl anlatılacağını merak ediyorum.
Güneş olmayınca gölge de olmaz .
Bu güneşi kalbimizdeki iman olarak düşünür isek ondaki zafiyet güneşi olmayan gölgesiz bir kalbin meydana gelmesi gibi geliyor bana . Gölgenin sözlüklerde şöyle bir tarifine rastladım.
Saydam olmayan bir cisim tarafından ışığın engellenmesiyle ışıklı yerde oluşan karanlık.
Gerçeğin öteki yüzü. Karanlık . Dikkat edelim. Işıklı yerde oluşan karanlık olarak tarif etmişler. Güneşin kalplerimize girmesiyle karanlıklardan kurtulacağımız kesin. Yeter ki bu güneşi balçıkla sıvamayalım. Bazı şeyleri anlayabilmemiz için illa bir salgın, göktaşı , deprem gibi bir felaketin hepimizi kuşatmasını mı bekliyoruz? Bir virüs bunları anlamamıza yeter de artar bile .
Kur’an’da farklı bağlamlarda değişik üslûpla anlatılan bu kıssalar, tarih boyunca insanlığın temel yanlışlarının değişmediğini, hakkı tebliğ eden peygamberlerin ise her çağda insanların akıl ve basiretlerini bağlayan hırs ve tamahkârlıklarına, nüfuz ve iktidar tutkusuna, kendini beğenmişliğe karşı mücadele verdiklerini bildirmektedir.
Dünyada her olayın bir sebebi olduğu gibi , bir sebep meydana gelince onun sonucunun da meydana gelmesi zorunludur. Yeter ki sebebin sorumlusu biz olmayalım. Çünkü ceza sorumlulara aittir.
Kaynak : https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/%C5%9Euar%C3%A2-suresi/3121/189-ayet-tefsiri