İlimiz, bilindiği üzere hemen hemen her 25-30 yılda bir depremi yaşayan, bu yönüyle hayli can ve mal kaybına uğrayan topraklar üzerine kuruludur…
Bu gerçek dururken ilin geçmişinde acı ve gözyaşı dolu, bir yenisinin gelmekte olduğu zaman yaklaşırken doludizgin; o unutulmaz acıları ve dahi toprağa verdiğimiz nice canları hatırlatan benzer bir depremle sarsıldı Ege…
Güzel İzmir’in ilçelerinde yaşanan son derece üzücü, bir o kadar da düşündürücü bu afetten alınacak çok ders olmalı…
Şehrimiz o günden sonra gündeme alınan hasarlı binalar konusunda, halkı bütünüyle memnun edecek, kabul edilebilir bir gelişme göstermedi ne yazık ki…
Her deprem sonrası işin uzmanlarınca gündeme taşınan klasik bir söz vardır;
Deprem değil, binalar öldürür…
Bu çarpıcı uyarıya rağmen bırakın eski ve hasarlı olanları, yeni binalara dahi gereken ihtimam gösterilmediğine yönelik uyarılar yapılır zaman zaman, etkili-yetkili kurum ve kuruluşlarca…
Geleceği düşünmeden, yasal ölçülerin dışına taşmayı kazanç sanan çıkarcı anlayışa sahip insanlar başta olmak üzere, belediyelerle sürtüşmeyi göze alan konut sahipleri ve müteahhit firmalar, unutup mazide yaşanan yıkımları ve getirdiği acıları, ne hikmetse aynı anlayış ile hareket etmeyi sürdürürler inatla ve biteviye…
1999 felaketi üzerinden geçen uzun yıllar sonrasında, İzmir dahil farklı yerlerde oluşan depremleri de göz önüne alarak, vakit geçirmeden gereken önlemleri almak kaçınılmaz olmalıdır…
Ancak binalarını sağlam yaparsa kurtulur insan…
İlimizde kentsel dönüşüm konusunun gündeme gelmesi, hele de zaman giderek daralırken, son derece yerinde bir davranış…
Ancak laf değil, icraata yani hızla uygulamaya gidilmelidir…
İzmir ve çevresinde yitirilen canlar ve heba olan mallar, bu konuda ders alınmasını gerektiren son felaket olmalı ve şehrimizde bir an önce beklenen kentsel dönüşüme başlanmalıdır…
Belediye-vatandaş uyumu, sürecin hızlanması adına son derece önemli olsa gerek…
Evet…
Ya canımız ya da malımız…
Bu sıkıntı her deprem sonrasında yaşanır…
Yine böyle bir durumu var günümüzde…
Fedakarlık, karşılıklı anlayış içerisinde en sağlam şekilde gerçekleşirse, sorun ortadan kalkar...
Aksi halde büyük acılar gelir yapışır yakamıza…
O nedenle basit ve amiyane bir söz vardır;
“Eşeği sağlam kazığa bağlamanın” zamanı geldi, geçiyor…
Aklımızı kullanmak zorundayız…
Atıp her türden yanlışı içimizden, doğruyu yakalamak adına bir başka yol ve yöntem de olmadığına göre “önce can sonra mal” deyip yola koyulmanın zamanıdır bugün…
Taşın altına elini değil, birlikte gövdesini koymasını beklediğimiz deprem yorgunu halkımız ile etkili yetkili her kurum ve kuruluşa, bu anlayış doğrultusunda kolaylıklar dileğiyle “Peygamber çiçekleri” gitsin istedik…