Çağımızın en BÜYÜK ŞEYTANI,  
           En büyük ve BAŞ ZİYONİSTİ,  
           Küresel yılanı, ejderhası,  
           Bütün insanlığın düşmanı, 
           Kapitalizm canavarının başı ve emperyalizmin babası olarak, 
           ABD derin devleti ve yönetimleri olduğu herkesçe bilinmekte ve kabul edilmektedir.  
           Dünyamızın KÜÇÜK ŞEYTANI ise, Sovyetler Birliği idi. 
           Ancak günümüzde KÜÇÜK ŞEYTAN rolünü Çin yönetimleri üstlenmiş durumda. 
            Öyle bir küçük şeytan ki, 
            D. Türkistan ve Müslüman Uygur Türklerine karşı, büyük şeytan AMERİKA’yı da aşan, adeta “BÜYÜK ŞEYTANLIĞIN” ve en büyük “BARBARLIĞIN” fiilen uygulayıcısı durumunda. 
            Geçmişte ve hususen günümüzde, başta Müslüman coğrafya olmak üzere dünyanın birçok yerinde zulüm arşa yükselmiştir. 
            Filistin’de, Afganistan’da, Yemen’de, Suriye’de, Libya’da, Arakan’da, yakın geçmişte Bosna’da, Kosova’da, Çeçenistan’da, Kıbrıs’ta, Karabağ’da, yüzyıl öncesinde Osmanlı’da, Anadolu’da, Kafkaslar’da, Balkanlar’da, daha eskilerde Kızılderililer’de, Zenciler’de, Kore’de, Vietnam’da, geçmişten beri ve halen Afrika’nın ekserinde, Ukrayna’da, Kırım’da çok büyük zulümler ve mezalimler sergilendi. 
             Ama bütün bunları aşan bir mezalim, hepsinden daha büyük bir zulüm, günümüzde ve halen Çin tarafından D. Türkistan’da, Gökbayrağın yurdunda, “ATAYURTTA” Çin canavarı tarafından işlenmektedir.  
             Öyle bir zulüm ki, bomba ile kurşun ile ölümü mumla aratmakta, he gün her an öldürmekte, azar azar, çektire çektire can almakta, adına, tam da literatüre geçmiş şekliyle  “ÇİN İŞKENCESİ” denmektedir. 
              Dünyanın neresinde bir zulüm varsa, bir şekilde oradan haber alınabilmekte, zulüm olan her yere sınırlı da olsa girilebilmekte, cılız da olsa sesi duyulabilmektedir. 
               Bunun tek istisnası ÇİN’dir ve Çin’e girmenin, haber almanın imkanı bulunmamaktadır. 
               Tam bir DEMİR PERDE ülkesi, açık hapishane diyarı olarak bilinmekte, tarihteki yerini almış bulunmaktadır. 
                Geçen hafta sosyal basına düşen, İHH baş hizmetkarı Bülent Yıldırım’a ait söyleşide, Çin mezalimi ve D. Türkistan hakkında bakın neler söylemektedir: 
                 “Dünyanın en fazla zulüm gören ülkesi hangisidir? 
                   Filistin mi? 
                   Hayır. Filistin, eliyle karşı koyabilir, diliyle, kalbiyle karşı koyabilir. 
                   Afrika’da olmaz. 
                   Arakan’da olmaz. Çünkü ağlayan babaların coğrafyasıdır. Ağlasa bile çıkıp anlatabiliyor. Benim beş yaşındaki kızıma şunu yaptılar, hanımıma şunu yaptılar, abime şunu yaptılar, ağlayarak anlatabiliyor. Yani en azından Hz. Ali’nin dediği gibi, ağlayarak dahi olsa sesini dünyaya duyurabiliyor. 
                   Ama dünyanın EN MAZLUM COĞRAFYASI D. TÜRKİSTAN’ dır. 
                   Hiç haber alamıyoruz. 
                   Bırakın haber almayı, TAŞNAK örgütünün yaptıkları ile Çetniklerin yaptıkları referansı Endülüs’ten alır. 
                   Endülüs’te ne zulüm yapıldıysa, ne şekilde yapıldıysa, Müslümanlar teslim olduktan hemen sonra, bütün kapılar açık kalacak, hiçbir kapı kapanmayacak, Kastilya askerleri istediği gibi girecek, istediği kızı kadını alacak, istediğine şarap içirecek, istediğini  oynatacak.  
                 Şu anda Çin’de aynı politika uygulanıyor. Bütün kapılar açık olacak, Çinli biri istediği zaman gidecek, kalacak, gelecek, evde kız erkek kadın varmış, hiç önemli değil. 
                 O dönemlerde İspanya’da herkesi zorla dinden dönderdiler. Şimdi Çin’de de aynısı oluyor. Mesela kızına şarap içiriyor, geliyor adam, babası orda duracak, babasında göz yaşı gördüğünde, demek ki sen hala Müslümansın deyip, DOĞRU ENGİZİSYON MAHKEMESİ VE YAKMAYA götürülüyordu, bunda şeytan var diye. 
                 Bu modern çağda, yakın tarihte hala Avrupa’nın ortasında bunlar Bosnalı Müslümanlara yapıldı. Şimdi D. Türkistan’da da yapılıyor. 
                  Ve D. Türkistan niye mazlum biliyor musunuz? 
                   Gözyaşındaki nemi bile gösterse, yakınlarına zulmedildiği için Arakan gibi ağlayarak derdini anlatamıyor. Onun için sessiz çığlık diyoruz. 
                   Hiç mi ulaşılamıyor? Hiç ulaşılmıyor! 
                   Bilgimiz var, çalışmalarımız var, ama açık cezaevidir, kampları kabul etmiyorlardı, Türkiye’den bazıları da Çinlilerin bu yaptığını hoş gördü, ben onlara acil tövbe etmeleri gerektiğini söylüyorum. Çünkü Allah korusun, zulme rıza zulümdür, aynı şeyle imtihan olunur.” 
                   Bu video konuşmasını Facebook’ta paylaştım ve vatsap’ta kayıtlı üç yüz civarında kardeşime gönderdim. 
                    En acı olanı, çok acı olanı ise; bu duruma sessiz kalan Türkiye, Türk Alemi ve  Müslüman Alemin tavrıdır. 
                    Ve tüm insanlığın sessiz kalışıdır. İNSANLIĞIN ÖLDÜĞÜ SON NOKTADIR! 
                     Çok acı ve düşündürücüdür ki, hakkında doğru yanlış bir yığın şey söylenen Rabia Kadir Türkiye’ye giremedi ve Amerika’ya sığınmak zorunda kaldı, 2005 yılından bu yana ABD'de yaşamakta ve Uygur Türklerinin  sesini dünyaya duyurmaya çalışmaktadır. 
                    Daha da acı olanı ise, Sn. Yıldırımın dediği gibi, Türkiye’den bazılarının bu zulmü kabul etmemesi ve Çin’den yana tavır almasıdır. 
                    Hepten acı olanı ise, STÖ’ mizin ÖLÜ SESSİZLİĞİDİR. 
                    Bu mezalim bir kere, bir CUMA ÇIKIŞINDA PIROTESTO ile olacak, halledilecek bir mesele değildir. 
                    Sürekli, her Cuma, her hafta haykırılacak, hiç gündemden düşürülmeyecek bir meseledir. 
                    BİR KADİM MİLLET, BİR KADİM COĞRAFYA, ATAYURT SESSİZCE YOK EDİLİYOR. YENİ KIZILDERİLİ SOYKIRIMI UYGUR TÜRKLERİNE UYGULANIYOR. 
                    S.O.S veren bu mazlum millete SES VERELİM, SES OLALIM ARTIK!