Keşke şehrimiz adına bir övünme yahut meydan okuma cümlesi olsaydı bu! Ne yazık ki değil… Gayet düz anlamda soruyorum: Adapazarı’nın nesi eksik? Nelere ihtiyacımız var bu şehirde sizce? Altyapıdan üstyapıya, şehirciliğin her türlü gereklerinden kültüre ve sanata dek nelerde geri, nelerden mahrumuz şehrimizde?
Nüfusu bir milyonu bulan bu şehrin yolu, ulaşımı, yerleşimi, parkı bahçesi, suyu, kanalizasyonu her şeyi yapılır ve yapılıyor da. Fakat “Şehirler kültürleri kadardır” diyen Selahaddin Şimşek’i özlem ve rahmetle anarak ve de üzülerek söylemeliyim ki, büyükşehir kültürünün ayrılmaz parçalarından biri yok Adapazarı’nda: müzecilik!
Eski Toprak Mahsulleri Ofisi, şimdiki Ofis Sanat Merkezi’nin oradan, demiryolunu solunuza alarak Gar meydanına ve Bulvar’a açılan ağaçlıklı yolda, Millî Egemenlik, diğer adıyla İstasyon Caddesinde yürüdüğünüzdeönünüze çıkıveren küçük ve mütevazı “müze ev”ive 1999 depreminden sonra yapılan müzemsi galeriyi sayarsak hepi topu iki tane müzemiz var koca Adapazarı’nda. İlçelerdeki irili ufaklı müzeleri konu dışı tutuyor, sadece şehir merkeziyle ilgileniyorum. “Çok mu lazım yani müze?” veya“Müzeye kadar bu şehrin başka derdi mi yok?”diyenler yazının bundan sonrasını zaten okumayacaklardır. Güzel, öyleyse biz bizeyiz.Gelin, şimdi soruna daha yakından bakalım. Hem soruna hem de çözümüne…
Müzeler bir şehre kültürel açıdan sınıf atlatan yerlerdir. Yerli ve yabancı turistler şehre uğradıklarında gezilip görülecek yerler arasına mutlaka müzeleri de dâhil ederler. Ciddi ve gerçekten değerli eserlerin sergilendiği müzelerse o şehrin adeta prestiji haline gelmiştir. Türkiye’de de dünyanın geri kalanında da böyledir;Paris’in Louvre’u,Londra’nın Tate Modern’i, İstanbul’un Topkapı Sarayı ve daha başkaları… Bunlar zaten müzecilik alanında dünyanın sayılı örneklerinden. O klasmanda yarışmak şu anda bizim için mümkün de değil. Peki,sizce Adapazarı’nda bu saydığımız yerler ayarında olmasa bile, en azından şehrin simge değerlerini bir araya getiren, sergileyen bir tane müzemiz bile olamaz mıydı?
Ne gelir Adapazarı’nın simge değerlerinin başında? Elbette, açık ara, Sait Faik Abasıyanık gelir. Şu anda, şehrimizde, adı yazılı bir sokağı ve mezbelelik halindeki parkından başka bir şeyi bulunmayan Sait Faik… Adapazarı’nda doğmuş, çocukluğunu yaşamış, onu öykülerinde, şiirlerinde anlatmış, Türkiye’nin uluslar arası çapta yazarlarından biri… Adapazarı’nda hâlâ adına bir müze yapılmayan, bir öykü yarışması düzenlenmeyen, anısını yaşatacak herhangi bir girişime imza atılmayan Sait Faik… Bugün Burgazada’daki babadan kalma köşkü müze haline getirilerek eşyası, eserleri, hatıraları sergilenen Sait Faik’in aslında “iki adalı” olduğunu neden unutmuş gibiyiz? “İki adalı”, evet; biri Burgazada ise diğeri Adapazarı… Hatta Burgaz’dan önce Adapazarı! Öyleyse neden şehrimizde, Sait Faik’in şehrinde bir Sait Faik müzesi olmasın? Onun iri, patlak gözleriyle babasının zahire dükkânı önünde çektirdiği çocukluk fotoğrafını koysanız yeter müzenin girişine. İşte dünyanın sayılı yazarlarından biri, demek burada, hemen şu sokaklardan birinde… Demek böyle bir çocukmuş, bu şehrin bir çocuğuymuş koca Sait Faik! El yazmaları, mektupları, öykülerinin ilk halleri, hani şu “Sait Faik Adalı” adıyla yayımladığı… Daha neler neler sergilenmez ki orada! Bugün Prag’daki turistlerin azıcık okumuş yazmışları bile Kafka müzesini görmeden dönmüyorsa… Kafka’dan aşağı bir yazar mıdır Sait Faik? Hak etmiyor mu, öykülerinde bile “Bizim kasaba” diye anlattığı şehrinde kendi adına bir müzeyi? Biz hak etmiyor muyuz Adapazarı’nda böyle bir müze sahibi olmayı?
Sadece bundan mı ibaret Adapazarı’nı simgeleyen değerler? Etnik kökeni başka başka, her biri farklı coğrafyalardan gelerek burada kaynaşmış, bir olmuş, Adapazarı’nı temsil eden Laz’ın, Çerkes’in, Kürt’ün, Abhaz’ın, Arnavut’un, Boşnak’ın; farklı ırklara mensup olsa da Türk kimliğini göğsünde gururla, vakarla taşıyan Adapazarlıların ortak bir müzesi olsa fena mı olur? Kiminin el örgüsü, kiminin nakışı, kıyafeti, manisi, türküsü, vb. kültürlerine ait ne varsa sergilense? Adına Renkler müzesi dense mesela? Kardeş Kültürler müzesi ya da?Hep övündüğümüz kardeşliği, bir arada yaşama kültürümüzü bir de böyle bir müzeyle, bu şehri ziyaret edenlere göstersek?
Sonra, Türkiye’nin tek vagon üretilen, ilk demiryolu hattına sahip şehirlerinden biri olan Adapazarı’nda, bir demiryolu ya da trencilik müzesi çok mu fazla olur acaba? Tren, bu şehrin simgelerinden biri değil mi? Ağır, dökme kapısı zor açılan Fransız adaptasyonu pulman vagonlardan, o vagonların içlerinde asılı, “Tütün içmek memnudur” yazılı ikaz tabelalarına, vagon fabrikasının tarihinden şimdi yerinde yeller esen eski istasyonda bekleyen buharlı lokomotiflere, maket objelere varana kadar trenle, demiryoluyla ilgili, hem bu şehrin hem Türkiye’nin demiryolu hafızasını yansıtan bir müze hiç mi ilgi çekmez?
Yazılacak çok şey var da yazmanın kıymeti var mı, onu bilmiyorum. Sadece, bu şehrin nesi eksik diye soranlara, müzesiz hiçbir büyükşehir olmadığını söyleyebilirim, Adapazarı hariç!